Sibel BAY'ın 11 Eylül 2024 tarihli yazısı: Değişen İnsan mıdır, Yoksa Zaman mı?

Zaman, yaşamın sessiz ama en güçlü mimarıdır. Her gün, her an akıp giderken, biz de onunla birlikte dönüşüyoruz. Ancak şu soruyu sormadan edemeyiz: Değişen gerçekten zaman mı, yoksa bizler miyiz?

İlk bakışta zamanın değiştiği düşünülür. Teknoloji gelişiyor, toplumlar ilerliyor, alışkanlıklarımız farklılaşıyor. Dün ile bugün arasında gözle görülür farklar var. Ancak zamanın kendisi değişmiyor; o, sabit bir akış içinde devam ediyor. Saatler, dakikalar, yıllar birer matematiksel ölçüm birimi olarak varlığını sürdürüyor. Zamanın değişim algımızda yarattığı etkiler, asıl olarak bizim dönüşümümüzden kaynaklanıyor.

İnsan, zamanla birlikte evrilir. Bir çocuğun büyümesi, bir bireyin olgunlaşması ya da bir toplumun kültürel yapısındaki değişiklikler hep insanın zamanla etkileşime geçmesi sonucunda oluşur. Zaman geçtikçe deneyim kazanır, hatalar yapar, öğrenir ve dönüşürüz. Ancak bu dönüşüm her zaman kolay olmaz. Bazen değişirken kendimizden bir şeyler kaybederiz. Hayatın yüküyle beraber, hayallerimiz solmaya, coşkumuz azalmaya başlar. Zaman geçtikçe sevdiklerimizden, güvendiğimiz insanlardan, kendimize olan inancımızdan birer birer uzaklaştığımızı hissederiz.

Geçmişin parlak anılarına bakarken içimizde beliren o buruk his, aslında değişimin kaçınılmaz olduğuna dair acı bir farkındalıktır. Zamanla unuttuğumuz hayaller, yerine getiremediğimiz sözler ve belki de yüzleşemediğimiz pişmanlıklar, zamanın değil, bizim içsel çatışmalarımızın bir yansımasıdır. Zaman akıp giderken geride bıraktıklarımız, birer gölge gibi peşimizi bırakmaz. Kimi zaman bir dostluk, kimi zaman bir aşk, kimi zaman da gençlik heveslerimiz, kırık bir anı olarak belleğimizde kalır.

Zaman aslında insanın aynası gibidir. Ne kadar değiştiğimizi, neler öğrendiğimizi, hangi yolları kat ettiğimizi bize gösterir. Ama bu aynaya baktığımızda sadece başarılarımızı ya da büyümemizi değil, aynı zamanda kayıplarımızı da görürüz. İnsanın zamanla dönüşümü sadece bir ilerleme değil, bazen bir eksilme, bazen bir yaralanma sürecidir. Zaman, sadece bir çerçeve sunar, asıl tabloyu ise insan kendisi boyar. Ancak bu tabloyu boyarken kimi renkler solmuş, kimi çizgiler bulanıklaşmıştır.

Bir yandan da bu soruya daha geniş bir perspektiften bakmak gerekebilir. Zamanın koşulları, toplumsal yapılar, ekonomik sistemler ve çevresel faktörler bireyin değişiminde etkili olabilir. Örneğin, bir savaş ya da büyük bir teknolojik devrim, bireyin düşünce ve davranışlarında büyük değişikliklere neden olabilir. Bu durumda, zamanın akışındaki büyük olaylar insanın dönüşümünde katalizör görevi görebilir. Ama yine de asıl değişim, bireyin iç dünyasında, yaşadıklarıyla verdiği tepkilerde gerçekleşir.

Zaman akıp giderken, kaybettiklerimiz kadar kazandıklarımızla da ilerleriz. Ama bu ilerleme her zaman istenildiği gibi pürüzsüz olmayabilir. Bazen değişirken kırılırız, hayata karşı savunmasız hissederiz. Yaşadıklarımız bizi olgunlaştırsa da ardımızda bıraktığımız her şeyin izleriyle yaşamak zorundayız. Zaman bize bu izleri unutturmaz; aksine, onlar yaşamımızın bir parçası haline gelir.