Sedat SADİOĞLU'nun 17 Ağustos 2023 tarihli yazısı: İlahi Bilinmeyenler -1-

Gören Göz – 29/1: Şeytanın Muradı 

Dırâr Bin Mürre’nin (k.s.), aşağıdaki deyişi, şeytanın, biz Müslümanların hangi yönlerine saldırdığını ve kısmen de başarılı olduğunu gözler önüne seriyor;

Şeytan şu üç durumda muradına kavuşmuş olur;

1- İnsan, günahlarını unuttuğu yada unutturulduğu zaman! (umursamazlık)

2-  İbadetini fazla gördüğünde! (gereksizcililik)

3-  Kendini beğendiğinde! (şükürsüzlük)

Parantez içerisindeki ek açıklamalara bir bakalım;

- Hata, yanlış ya da günahları umursamaz yaşamak! (Her şeyi mübah kabul edip, “Bu dünyaya bir daha mı geleceğiz?” Düşüncesi!)

- İbadetleri fazla, bazılarını gereksiz ve çağ dışı kabul etmek! (Bu çağda, bu tür ibadetler de olur mu? Düşüncesi!)

- Her güzel yönünü ve başarısını kendisinden bilmek! (Şükretmemek ve her şeyin Allah’ın izniyle olduğunu unutmak. “Allah’ı devre dışı bırakmış olmak!) 

Dırâr bin Mürre kimdir?: Evliyanın büyüklerinden ve hadîs âlimidir. Künyesi Ebû Sinan eş-Şeybânî'dir. Doğum tarihi ve yeri belli değildir. 749 (H.132) senesinde vefat etmiştir. Dırâr bin Mürre, zamanının âlimlerinden ilim öğrenmiş ve hadîs-i şerif nakletmiştir. Dırâr bin Mürre, Cuma günleri Muhammed bin Sûka ile bir araya gelince, Allah korkusu ile ağlarlardı. Dırâr bin Mürre talebelerine; "Yanıma teker teker gelin, toplu hâlde gelmeyin. Çünkü toplu geldiğinizde vaktinizi aranızda şuradan buradan konuşmakla geçirirsiniz. Fakat yalnız geldiğinizde, ya dersinizle meşgul olursunuz veya Allahü Teâlâyı anarsınız. Bunlar sizin için daha hayırlıdır!" buyururdu.

Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları bilinçli ve uyanık olan kullarından eylesin…Amin!

Gören Göz – 29/2: Berzah Nedir, Neresidir?

Berzah; "İki şey arasında bulunan bölge, sınır, köprü veya geçiş yeri” anlamına gelir. Bu manada her tabaka ve bölüm arasında bulunan geçiş bölgesini kapsayan bir anlam genişliğine sahiptir. Istılâh (terim) ve din açısından ise, ölüm ile başlayan ve yeniden dirilme denilen “haşre” kadar geçen süredir. Bu süre zarfındaki ruhların bulunduğu yer veya ruhâni hayat demektir. İnsan ruhu açısından bakıldığı zaman bu hayata “kabir hayatı” denilmektedir. Her insan ölümünden sonra, yani ruhun bedeni terk etmesinden sonra mutlaka “berzah âlemine” yani “kabir hayatına” geçecektir. Bedenin çürümesi, dağılması, toprağa karışması, yanarak veya parçalanarak yok olması hayatı etkilememektedir. Çünkü bu hayat, bedensel veya maddi değil ruhanî bir hayattır. Keza; âlem-i berzaha “âlem-i ervâh” ve “dâru’l-ervâh” da denilmektedir. Hayat ile ölüm arasında ise  “rüya âlemi” vardır. Bu âlem, maddi âlem ile manevi ve ruhâni âlemler arasındaki (bir çeşit) berzahı ifade eder. 

İnsanın, ruhlar âleminde yaratılması ile dünyaya gönderilmesi arasında anne karnında geçen zaman da, bir berzah sayılır. Dünyadan ahrete geçmek için ruhun bedenden ayrılması ile tekrar dirilmesine kadar geçen süreye de berzah denilmektedir. Böylece, “Berzah, madde âlemi ile mana ve ruh âlemi arasındaki geçiş ve hazırlık süresi ve bu âlemdeki değişim sürecidir!" 

(Seyid Şerif Cürcânî, Ta’rifât)

Berzah ifadesi Kur’ân-ı Kerimde üç yerde geçer. Birincisi, “iki deniz arasında perde olduğunu ve suların birbirine karışmadığını” ifade eden ayette! (Rahman,10-20 Ayetler);  

İkincisi,“tatlı ve tuzlu suların aralarında bulunan görünmeyen berzah, yani perdenin olduğunu” ifade eden ayette! (Furkan, 53. Ayet); 

Üçüncüsü, “ölümden sonra ba’s (diriltme) olunduğu güne kadar ruhların kalacağı yeri” ifade eden ayette (Mü’minun, 99-100. Ayetlerde) geçmektedir. 

Her üç yerde de berzah (geçici) geçiş bölgesi ve sınır anlamını ifade etmektedir. Bu âlemin kişinin ameline göre kısa veya uzun sürebileceği de; “Kabirden çağrıldığınız zaman derhal kemâl-i tazimle icabet edeceksiniz ve orada pek az bir zaman kaldığınızı zannedeceksiniz!” İsra, 52. Ayeti ile sabittir. Böylece berzah âleminin ölümle başlayarak cesetlerin haşrine (canlanmasına) kadar geçen ruhâni âleme verilen bir isim olduğu anlaşılmaktadır.

Ek bilgi: Berzahtaki yaşayış nasıldır? Bu sorunun cevabına Şah Veliyyullah ed-Dehlevî şöyle der: "Bu âlemde insanların (yani ruhlarının) sayılamayacak kadar çok tabakaları vardır. Fakat bu tabakalar başlıca dört sınıftır. Birincisi uyanıklık (yakaza) ehli olanlar ki; iyiliklerinden ve kötülüklerinden dolayı iyilik veya azap görecek olan ruhlardır. İkincisi ise tabiî uyku halinde olup rüya gören, rüya ile ferahlandırılan veya azaplandırılan ruhlardır. Üçüncüsü behîmî (hayvanî) ve melekî yönleri zayıf olanlardır. Bunlardan başka bir de fazilet ehli iyi ruhlar vardır ki (dördüncü sınıf olsa gerek) bunlar (âlemlerdeki varlıklara ve) meleklere karışır, melekî bir hayat sürerler." (Zaman zaman dünyada görünenler de, bu faziletli ruhlar olabilir! Yazarın yorumu )

Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları  hesap vermeden ve doğrudan cennetleriyle mükafatlandırdığı kullarından eylesin…Amin!

Gören Göz – 29/3: Araf Neresidir? 

Halk arasında, “Araf’ta kalmak” diye bir tabir vardır. “Arada kalmak” anlamına gelir ve bu açıklama ‘Araf’ın tam karşılığıdır. Ahirette, hesap günü (bir insanın), dünyadaki amelleri karşılığı olarak, elde ettiği sevapların ve günahların (mizanda yani adalet terazisinde) tartılması olayıdır. Bu olayla karşılaşan insan (ruhu), geçici bir süre için arafta kalır. Bu, yüce Allah’ın takdiri ilahisidir ve hikmetlerini de, (yine) yüce Allah bilir.  Araf suresi, 206 ayet olup, tek başına insanın yaradılışını, hatalarını ve çıkış noktalarını da göstermesi açısından muazzam bir suredir.

Aşağıda, Araf Suresi ile ilgili ayetlerden bazıları seçilmiştir;

- “ Cennetliklerle cehennemlikler arasında bir perde vardır. Araf üzerinde de, her iki taraftakileri simalarından tanıyan kişiler vardır. Bu kişiler cennetliklere; "selâm olsun size" diye seslenirler. Bunlar henüz cennete girmemiş, fakat girmeyi arzu eden kimselerdir! ” (46)

- “ Gözleri, cehennemlikler tarafına çevrilince de ; ‘Rabbim! Bizi zalim toplulukla beraber bulundurma!’ derler! " (47)

- “ Araf’takiler yüzlerinden tanıdıkları kişilere seslenerek şöyle derler: ‘Ne topluluğunuz, ne de büyüklük taslamanız, size hiçbir yarar sağlamadı!’ " (48)

- " Allah onları hiçbir rahmete erdirmeyecek diye yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı? (Cennetliklere dönerek); ‘Girin cennete, artık size ne korku vardır, ne de siz üzüleceksiniz!’ derler! ” (49)

Araf Neden  Vardır? (Yazarın Yorumu)

Araf âlemi, yüce Allah’a iman eden (tek İlah olarak tanıyan, ortak koşmayan ve ancak Allah’tan da çok korkan) ve ancak bazı büyük günâhlardan dolayı; (adam öldürmek, yalan söylemek, yalancı şahitlik, vb, hariç) hataları olanlardan dolayı yaratılmıştır. Çünkü bu tür insan grubu çoktur. Yüce Allah, hesap günü (günâhı ağır gelen) tartısı eksiye düşen (ki, burada inanışlarından dolayı ayırt edilmeyen, Hıristiyan, Yahudi, Budist, vb. bütün) kulları için, Araf’ı hazırlamıştır. Yüce Allah, bu kullarına son bir şans vermek için Araf tarafına alacak ve eksik ibadetleri için son bir fırsat daha verecektir. Esirgemesi çok olan yüce Allah, zaten şefaatini ahiretteki bu hesaplaşma için kullanacağını belirtmiyor mu? Terazileri dengeleyen ve terazi ölçülerini sıfıra getirecek de yüce Allah’tır!  

Araf’a geçen şanslı kullar için, binlerce yıl alacak, eksik ibadetler (özellikle namaz, zikir, tövbe, oruç, vb) için fırsat verilecek ve özel melekler sayesinde de, bu durumları takip edilecektir. Bu arada ve sürekli olarak da, başlarının üzerlerinde “muhteşem cenneti” ve  aşağılarında da “ıstırap veren cehennemi” göreceklerdir. Eksiklerini tamamlayan ve kulluk görevlerini bitiren ruh, herkesin gözü önünde cennetteki yerine uçacaktır (kavuşacaktır). Çünkü yüce Allah, her ruhun, mutlaka cennete geçiş yapacağını da belirtiyor. 

Bir Hadis-i Şerifte; “En sonunda, cennet ehlinin yarısı Müslümanlar, yarısı da diğer inançlardakilerce dolacaktır!” denilmektedir. Yani, (cezasını çektikten sonra) cehennemde hiçbir ruh kalmayacaktır!            

“ Girin bakalım cinlerden ve insanlardan, sizlerden önce geçen milletlerin arasında(-n) ateşe!” der. Her millet girdikçe, kendilerine uyup sapıklığa düştüğü hemşerilerine (dindaşlarına) lanet eder. Sonunda hepsi orada birbirlerine ulaşırlar. Sonrakiler, öndekilerini göstererek; “ Ey Rabbimiz, işte şunlar bizi yoldan çıkardılar; onun için onlara ateşten iki azap ver!” derler. Allah, “ Her birinize iki katlı (cezadır), fakat (sizler bunu) bilmiyorsunuz, der! ” (Araf Suresi, 38.Ayet)

Aşağıda, (konuyla ilgili) İbn-i Abbas (r.a.) tarafından aktarılan bir başka hadis daha verilmiştir;

“ Hayrı çok olanlar, doğrudan cennete (yüksek katlarına) girerler. Ortada (vasat) gidenler, (orta katlarda yer alan) cennete Allah’ın rahmetiyle giderler. Kendine yazık edenler ile Araf ehli, Peygamber efendimizin (s.a.v.) şefaatiyle (ancak) cennete (alt katlarına) girerler! ” 

Bu son hadisten, Araf’taki Müslümanların bir kısmına şefaati için, Yüce Allah’ın izin vereceği anlaşılmaktadır. Esasen bu hadis, Araf ehlinin çok fazla olacağına da bir işaret sayılır. (Yazarın yorumu)

“Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme. Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim Mevlâ’mızsın! ”…Amin!  (Bakara, 286. Ayet)

(NOT: Yirmidokuzuncu bölümün sonu…)