Sedat SADİOĞLU'nun 26 Kasım 2024 tarihli yazısı: Kul için Önemi Olan İfadeler-2
Gören Göz – 94/1: TÖVBE
Hata yapmak insana mahsustur. Hatasız kul olmayacağı gibi, hatayı uzun süre sürdürmek de doğru değildir. Yüce Yaradan, yarattığı kulun (insanın), dünya nimetlerinin cezp edici olduğunu ve kaçınılmaz olarak da hata yapılabileceğini zaten biliyor ve bunu (Kur’an’da) duyuruyor. Hatasında ısrar etmeyip, hatasından vazgeçenin ve tövbe edenin affedileceğini de bildiriyor.
Bir Hadis-i Şerif’te Peygamber efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor;
“Cebrail Aleyhisselam bana geldi. Kalk namaz kıl ve dua et! Bu gece Şaban’ın on beşinci gecesi dedi ve bu geceyi ihya edenleri Allahü Teâlâ affeder. Yalnız; müşrikleri, büyücüleri, falcıları, cimrileri, içki içmeye devam edenleri, faiz yiyenleri ve zina yapanları, tövbe etmedikçe affetmez…dedi.”
Buradan, ‘kul hakkı’ hariç, af edilmeyecek hiçbir hatanın olmadığına da işaret edilmektedir.
Gören Göz – 94/2: AKIL VE DİN
Her şeyi normal insan aklı ile çözmeye çalışırız, ancak bu bazen yeterli olmayabilir. Çünkü bu dünya şartları için açıklanamaz gözüken bir durum (üstün zekâlı bir insan bile olsa), eğer İlahi Kudret’in izini taşıyorsa, pek açıklanamaz. Örneğin ‘boyut’ öyle bir kavramdır ki, başka boyutların varlığı Kur’an-ı Kerim’de de açıklanmaktadır. Halen uykumuzda, rüyalarımızda gördüklerimizi, mantığımızla açıklayamıyoruz.
Osman Ünlü’nün ‘Huzura Doğru’ adlı eserinde yazar; “Aklın tıkanan gözeneklerini peygamberler açar” diyerek, güzel bir benzetme yapmıştır. Peygamberler, zamanla yeryüzündeki birçok topluluğa lider, açıklayıcı, örnek ve uyarıcı olarak gelmişlerdir. İnsanları aydınlatmaya çalışmışlardır, içinde bulundukları kötü durumdan kurtarmak için uğraşmışlardır.
Fen (pozitif) bilimleri yasaları ile birçok karanlık ve bilinmeyen noktalara açıklama getiren veya getirmeye çalışan bilim insanları ise, tıkandıkları yerde İlahi gücün varlığını ve kurallarını bırakıp, her şeyi insan aklıyla açıklamaya çalışmışlardır. İmam-ı Gazali Hazretleri; “Akıl göz gibidir. Peygamberler ve onlarla gelen din ise ışık gibidir.” demektedir.
Bir Hadis-i Şerif’te; “Akıl, hak ile batılı birbirinden ayıran bir nurdur” buyurmuştur. O halde hak ile batılı ayırabilecek kadar akıllı olmalıyız ve mevcut aklımızı kullanmalıyız. Bir başka Hadis-i Şerif’te ise; “En akıllı kişi, Allah’tan en çok korkandır” buyuruyor. Kur’an-ı Kerim’de ise; “Allah’tan en çok korkanlar âlimlerdir” şeklinde de buyuruyor.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki; ‘Âlimler (Allah’ın çok sevdiği) akıllı insanlardır.’ Âlimlerin değerini bilelim…
Gören Göz – 94/3: NE EKERSEN
Herkes bilir ki, sürülmüş bir tarlaya (yani toprağa) buğday ekilirse, buğday alınır. Aynı tarlaya ise mısır ekilirse mısır alınır. Mısır, buğdaya göre kilosu daha değerli olan bir üründür. Buğday ekip arkasından Allah’a el açıp, yalvaran ve mısır çıkmasını isteyen bir dua olabilir mi? Varsayalım ki böyle bir dua edildi, Yüce Allah bu isteği yerine getirebilir mi? Yoktan var eden Yüce Allah elbette ki, dilediğinde “ol” deyince, her şey “tastamam” olur, ancak Yüce Allah, insan için olan kerametlerini ve mükâfatlarını, peygamberlerine bile sınırlı vermiştir.
Şimdi konumuza gelecek olursak, dünya hayatı bir ahret tarlası gibidir. O halde ne ekersek, öbür dünya için ekeriz ve yine ne biçersek de öbür dünya için biçeriz. Belki yaşarken bazı ödül ve cezalarımız varsa bu dünyada karşılığını alamayabiliriz ancak, özellikle mükâfatlarımızın karşılığını, sonsuz ahirette (Allah’ın izniyle) kata kat alırız…
Gören Göz – 94/4: İNSAN (CAN) KURTARMAK
Özellikle insanla ilgili hadisleri dikkatli okuyanlar, insanları bekleyen cezaların en büyüğünden bahsedilirken, şu iki fiilin işlenmemesi üzerinde çok durulduğunu göreceklerdir;
1. fiil: Kasıtlı (planlayarak) adam öldürmek
2.fiil; (Bilerek) Yalancı şahitlik yapmak
Bu bölümde 1.fiil üzerinde duracağız. Bırakın insan öldürmeyi, karıncaya bile zarar vermeyi yasaklayan Yüce Yaradan, her şeyden hesaba çekileceğimizi bize hatırlattığı gibi, bazı durumlarda bir insanın ölümünü insanlığın ölümü, bazı durumlarda da bir insanın kurtarılmasını, insanlığın kurtarılmasıyla eş değer tutmuştur. Bu düşünen insanlar için, çok müthiş ve aklın alamayacağı bir durumdur. O halde, her durumda insana (kadın-erkek fark etmeksizin) yönelik hiçbir kötülüğü hayal bile etmemiz doğru değildir.
Öte yandan, “Ahir zamanda öyle zamanlar olacak ki, insanlar birbirlerini neden öldürdüklerini bilmediği gibi, ölenler de neden öldürüldüklerini bilemeyecekler.” Sanki zaman Hadis-i Şerif’i haklı çıkmaya doğru yaklaşıyor. Günümüzde bile, katliamlar, çatışmalar, savaşlar, soygunlar, yağmalar, açlıklar, cinayetler, intiharlar, vb. nedenlerden dolayı ölümler ve öldürmeler artmaktadır...
Gören Göz – 94/5: HUZUR
‘Huzur İslâm’dadır.’ Bu sözü birçok kişi bilir yada duymuştur. Bu söz okunduğunda ilk etapta şu sonuçlar çıkartılabilir;
Bir Müslüman’dan kimseye zarar gelmez,
Müslüman, insanlarla barışık ve pozitif dünya görüşüne sahiptir,
İdeal olan dünya yaşamı, İslâmiyet’le iç içedir.
Cümle çok güzel ve ideali (özleneni) ifade etse de, günümüz İslâm âlemine ve ülkelere tek tek baktığımızda, hiç de durumun böyle olmadığını gözlemleriz. Örnek bir İslâm ülkesi de pek gösteremiyoruz. Terör, karışıklıklar, mezhep savaşları, ırk savaşları, darbeler, zulüm içeren yönetimler, iç savaşlar ve kayıtsızlıklar yaşanmaktadır. Bu da İslâm’la bağdaşmamaktadır. İslâm tarihini okuyanlar bilir ki, bu tablo daha Peygamberimizin ölümünden 20-30 sene geçmeden başlamış ve ne acı ki günümüzde de devam etmektedir.
İslâmiyet’i ne kadar bildiğimiz ve İslâmiyet’ten ne anladığımız tartışılır hale gelmiştir. Nedenini sadece mezhep farklılıklarına bağlayanlar varken, insanların kişisel çıkarlarına (nefsine) göre hareket etmesine bağlayanlar da vardır.
Arap Birliği’nin bile nasıl bir birlik olduğu tartışılır haldedir. Müslümanların ortak bir konuda anlaşamamalarının temelinde bunları aramak gerekir. Esasen bir Müslüman;
· Müslümanların kardeşidir,
· Bütün Müslümanları sever,
· İnsanların hepsini sever (Yaradan’dan ötürü),
· Akrabalarını sever,
· Komşularını sever,
· Emin (güvenilir) insandır,
· Yalan söylemez (Söylese de sürdürmez ve tövbe eder),
· Paylaşımcıdır (Zekât, sadaka verir) ve
· Kötülük yapmaz, çünkü içinde Allah korkusu vardır.
Yukarıdaki bilgileri her Müslüman zaten bilir ve bu temel kurallara uymaya çalışır. Peki, neden huzur İslâm’da olması gerekirken, bu yaşanmaz? Problemi önce kendimizde aramaya başlamalıyız. Ben bu genele yayılması ve bilinmesi gereken konuları (öğretileri), aşağıdaki sözle yanıtlamak ve konuya özetlemek istiyorum;
“Herkes önce kendisini düzeltirse, bütün toplum temiz kalır.” (Sedat Sadioğlu)
Gören Göz – 94/6: ALLAH’I ANMAK
“Ahmet Bey, uzak bir yerdeki toplantı için, iş yerinin servisine binmesi gerekiyordu. Sürekli arabasıyla işe gittiği için, ceket, gömlek ve normal bir ayakkabı yetiyordu. O gün de öyle yaptı ve dışarıdayken hata yaptığını anladı. Biraz üşengeçlikten ve biraz da toplantıya geç kalma korkusuyla geriye dönemedi ve durağa doğru yürüdü. Yoldayken eli, yüzü ve ayağı üşümeye başlamıştı, ama yürüyünce ısınacağını zannetti. Üstelik durağa da çok erken gelmişti, sabah saat 7.40’tı ve sıcaklık -3 dereceydi. Servisi beklemeye başlarken sağa sola gidip gelen ve bekleyenleri rahatsız eden iri bir köpek dikkatini çekti ama oralı olmadı. Köpek zararlı gözükmüyordu, diye düşünürken, insanların kaçışması ve köpeğin arabalara da saldırmasıyla işin rengi değişti. Bir ara durakta yalnız kaldığını fark etti, herkes kaçmıştı. İçinden ‘Lâ ilahe illallah’ demeye başladı. Esasen evden her çıktığında sürekli bu tespihatı yapardı. Mutlaka Allah’ı anar ve zikrederdi. Köpek ise sürekli etrafında geziyor ancak Ahmet Bey ona doğru hiç bakmıyordu ve sürekli içinden ‘Lâ ilahe illallah’ diyordu. Tespihatı yaklaşık yarım saat sürdü. Sonunda servis geldi ve arabaya kendini zor attı. Sadece üşümemişti, fazlasıyla da korkmuştu.
Başına gelen bu olayı, iş yerindeki bir arkadaşına anlattığında, aşağıdaki cevabı aldı:
- Anlaşılan bu aralar Allah’ı fazla anmıyorsun, bunu hatırlatmak için köpeği göndermiş olabilir mi?”
İlginç ve isabetli bir tespit değil mi…? İşte başka bir kıssa;
“Adamın biri, her zaman ‘Allah!, Allah!’ diye zikirde bulunurdu. Bir gün şeytan gelip ona;
-Ne diye durmadan ‘Allah, Allah’ deyip duruyorsun. Bir kerecik olsun Allah: ‘Ne istiyorsun ya kulum?’ dedi mi sana? Daha ne kadar ‘Allah’ deyip duracaksın? dedi.
Bunun üzerine adam, şeytanın etkisiyle zikri bıraktı. Gönlü de kırık olarak o gece uyudu ve rüyasında Hızır Aleyhisselam’ı gördü. Ona;
-Neden ‘Allah’ demeyi bıraktın? diye sordu.
- Yaptığım onca zikre karşılık Hak katından ‘buyur’ sesi gelmedi! Ondan bıraktım.
Hızır Aleyhisselam’ın cevabı gecikmeden geldi;
-Ey Allah’ın kulu! Senin ‘Allah’ demen, Allah’ın ‘buyur kulum’ demesi sebebiyledir. Senin Allah diyebilmen, zaten Allah’ın sana duyduğu sevginin işaretidir…”
(NOT: Doksandördüncü bölümün sonu…)