Sibel BAY'ın 30 Ekim 2024 tarihli yazısı: Kalıcı Mutluluğun Sırrı Ne?

Modern dünya, mutluluğun peşinde koşan insanlarla dolu. Teknoloji, sosyal medya ve hızla değişen yaşam koşulları, mutluluğun formülünü sürekli yeniden tanımlamamıza neden oluyor. Ancak bu arayış, aynı zamanda bizi çelişkilerle karşı karşıya bırakıyor. Peki, gerçekten mutlu olmak için neye ihtiyacımız var? Sahip olduklarımız mı, yoksa içsel bir tatmin mi?

"Sahip olmak" kavramı, hayatımıza maddi zenginliklerle tatmin getirebileceğimizi vaat eden bir yaklaşımı simgeliyor. Tüketim kültürü ve reklamlar, bize her yeni üründe daha mutlu olabileceğimizi, eksiklerimizi giderebileceğimizi söyler. Ancak sahip olduklarımızı artırdıkça, yeni ihtiyaçlar ve arzular ortaya çıkar. Araştırmalar da bu durumu destekliyor: Bir ürünü satın aldıktan kısa bir süre sonra mutluluk seviyemiz, o ürünü almadan önceki haline geri dönüyor. Bu döngüde mutluluğu yakalamak zorlaşıyor.

Diğer yandan, “olmak” kavramı daha derin ve içsel bir anlam taşıyor. Psikanalist Erich Fromm, "Sahip Olmak ya da Olmak" kitabında, insanın yalnızca sahip olduklarıyla değil, kim olduğu ve yaşamını nasıl anlamlandırdığıyla mutlu olabileceğini savunur. Fromm’a göre, “olmak” felsefesi, bireyin kendini geliştirmesine, değerlerini ve hedeflerini keşfetmesine dayanır. Bu yaklaşım, mutluluğun geçici tatminlerden değil, insanın kendini gerçekleştirmesiyle oluşan kalıcı bir tatmin duygusundan kaynaklandığını savunur.

Psikoloji alanında yapılan bazı çalışmalar da bu görüşü destekliyor. Pozitif psikoloji araştırmacıları, insanların maddi kazançtan çok, içsel zenginlikle mutluluğa ulaşabileceğini öne sürüyor. Araştırmalar, öz farkındalığı yüksek olan ve hayatında anlam bulan bireylerin, maddi zenginlik arayışında olanlara göre daha uzun süreli bir mutluluğa sahip olduğunu gösteriyor.

Bu iki kavram arasındaki dengeyi bulmak, günümüz dünyasında büyük bir zorluk. Belki de doğru yol, sahip olmayı tamamen terk etmek ya da yalnızca içsel zenginlikle yetinmek yerine, her iki yönü de dengeli bir şekilde yaşamımıza katmaktan geçiyor. Maddi dünyadan bağımsız olmasak da onun kölesi olmamayı öğrenerek, anlam arayışımızı destekleyecek bir tatmine ulaşabiliriz.