Kadriye CİRİTCİ'nin 13 Ağustos 2024 tarihli yazısı: Kaplumbağa Terbiyecisi

Bu eşsiz eseri bilmeyeniniz yoktur. Benimde hayran olduğum eserlerden biridir. Ziyaret ettiğim bir fuarda tablonun resmini görünce hemen satın alıp evimin duvarına astım. Halen duvarında asılı duruyor ve çok seviyorum. Baktıkça kendimi başka alemlerde buluyorum. O nedenle, bu gün köşemde hem eser sahibi, hem de bu enfes tablo ile ilgili bilgileri derleyerek siz değerli okurlarımız ile paylaşmak istedim.

Osman Hamdi Bey, Osmanlı Devleti’nin okuması için yurt dışına gönderdiği zeki ve yetenekli bir insandır. Sanatçı on yıl Paris’te yaşamıştır. Aldığı eğitim ve edindiği kültürel birikimi, Osmanlı Halkı’na aktarmaya adamış, bunun için önemli çalışmalar yapmıştır. Kaplumbağa Terbiyecisi Tablosu, Osman Hamdi Bey tarafından 1906 ve 1907 yıllarında iki farklı çeşidini çizdiği resimlerdir. 1906’nın 1 Mayıs günü Paris Grand Palais’de açılan, Fransız Sanatçılar Derneği’nin  (Société des Artistes Français) düzenlediği Salon sergisinde Fransızca adı “L’homme aux Tortues” (Kaplumbağalı Adam), sergiye ait katalogların birindeyse ingilizce adı kısaca “Tortoises” (Kaplumbağalar) olarak verilen resim Osman Hamdi Bey’in “Kaplumbağa Terbiyecisi” olarak tanınmış olan eseridir.

Osmanlı İmparatorluğu Lale Devri’ndeki “Sadabad Eğlenceleri”nde gece bahçelerin aydınlatılması için kaplumbağaların sırtlarına mumlar dikilerek serbest bırakılmaları bilgisi hikâye olarak anlatılmaya devam etmektedir. O dönemde kaplumbağalar, dikkat çeken hizmetliler olarak görülür ve eğlencelere dâhil edilirmiş.

Gelmiş geçmiş en ünlü Türk ressamlarından birinin fırçasından 1907’de çıkan bu yapıt, yalnızca Türkiye’nin değil, dünya resim sanatının da en ünlü eserlerinden biri olmuştur.

Osman Hamdi Bey, 1907 yılında kaplumbağaları müzikle terbiye etmeye hazırlanan bir dervişi konu alan 136 x 87 santimetre boyutlarında bir tablo yapmış. Kaplumbağa Terbiyecisi olarak tanınan, sanatçınınsa “Kaplumbağalı Adam” olarak adlandırdığı bu eserde kırmızı giysiler içinde bir derviş ve 6 kaplumbağa görülüyor. Canlı renklerle dikkat çeken eserde ayrıca duvarda bir hat ve nişin içine bir testi yer alıyor. Osman Hamdi Bey’in tabloyu dünürü Salih Münir Paşa’ya ithaf ettiğini gösteren bir de not bulunuyor.

Osman Hamdi Bey, ölümünden üç yıl önce yaptığı ölümsüz tablosunda tarihi bir mekânı, mavi renkli çinilerle kaplı, penceresinin üstünde Arapça bir yazı panosu olan bir odayı dekor olarak kullanmıştır. Osman Hamdi Bey resimlerinde tarihi yapıları kullanmayı çok sevdiği için, Kaplumbağa Terbiyecisi eserindeki çinilerle kaplı mekân da gerçekte Bursa Yeşil Cami’nin üst katındaki bir odadır.

Osman Hamdi Bey’in esin kaynağının tam olarak ne olduğunu bilmek zor. Yine de bu konuda ressamın yaşamıyla ilgili bir ayrıntı bize ışık tutuyor. Resmin yapılmasından tam 36 yıl önce, genç Osman Hamdi, Bağdat’tayken babasına yazdığı bir mektupta, bir dergide okuduğu yazıda Japonya’daki kaplumbağa terbiyecilerinden söz edildiğini anlatmış. Japon terbiyecilerin davulla ritim tutarak kaplumbağalara tek sıra halinde yürümeyi, hatta bir masanın üstüne çıkmayı öğrettiği yazıyormuş. Dergide bu ilginç işi gösteren bir de resim yer alıyormuş. İşte, Osman Hamdi Bey’e tablosu için esin veren de bu olduğu tahmin ediliyor.

Resimde kırmızı giysiler içinde gördüğümüz yaşlı adam, ressamın bizzat kendisiymiş. Osman Hamdi Bey yalnızca bu resimde değil, daha birçok yapıtında figür olarak kendisini kullanmış. Ressam bunun için önce istediği açıdan kendi fotoğrafını çektirirmiş, sonra da bu fotoğrafa bakarak tablolarını yapıyormuş.

Osman Hamdi Bey yalnızca bir ressam değildir. O aynı zamanda ilk arkeoloğumuzdur. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin yöneticisi ve Türkiye’de müzeciliğin kurucusudur. Üstelik Türkiye’nin ilk güzel sanatlar okulunun, bugünkü adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin yaratıcısıdır. 1842’de İstanbul’da başlayan ve 1910’da yine aynı şehirde sonlanan yaşamı boyunca birçok yer gezmiş ve hep sanatla iç içe olmuştur.

Osman Hamdi Bey, bugünden bakınca Türkiye’nin “eski kuşak” ressamlardan biri olabilir; ama kendi döneminin en büyük yenilikçilerinden biridir. Hatta önceki yüzyılların Osmanlı resmini dönüştüren, onu Avrupalılaştıran ressamlardandır. Paris’te resim okumuş ve döneminin oryantalist Fransız ressamlarının yanında eğitim almıştır. Arkeolojiyle ve müzecilikle geçen yaşamı boyunca resim yapmayı hep sürdürmüştür. 1882’de kurduğu Sanayi-i Nefise Mektebi, yani Güzel Sanatlar Okulu’yla resim ve sanat alanında eğitim almak isteyenleri yurt dışına gitme zorunluluğundan kurtarmıştır.

Bu muazzam tablo, Pera Müzesi ile İstanbul Modern'in rekabeti ile geçen açık artırma sonucunda Pera Müzesi resmi, Türk resim sanatında bir esere verilen en yüksek fiyat olan 5 trilyon lira (yaklaşık 3,5 milyon dolar, sıfır atılmış lira ile 5 milyon TL) karşılığında satın alınmıştır. Halen Pera Müzesi'nde sergilenmektedir.

Saygılarımla