Sibel BAY'ın 9 Mayıs 2023 tarihli yazısı: McDonaldlaşmanın Medyaya Etkisi
George Ritzer, iletişim araştırmalarını farklı açılardan ele almış bir sosyolog olarak, toplum, tüketim ve modernleşme ve postmodern teori üzerindeki ilişkileri üzerine yoğunlaşmaktadır. Ritzer, yiyecek sektörünün en büyük devi olan McDonald’s zincirlerinin işleyiş ve çalışma biçimini ele alarak modern toplumların yapısını anlamaya çalışmaktadır. Ritzer’e göre, McDonald’s modern toplumun en etkili gelişmelerinden birini meydana getirmektedir. Yalnızca yemek sektöründe değil, geniş yelpazede birçok girişime, toplumun yaşam biçimine ve medyaya da etki etmişlerdir.
McDonald’s neredeyse dünyanın tamamına dağılan dükkânlarıyla Amerikan hayat tarzının ve popüler kültürün dünyaya yayılmasını sağlamaktadır. Şuan ki aşamaya gelene kadar, yani standartlaşmış bir üretim ve tüketim sistemine ulaşana kadar birçok aşamadan geçmişlerdir. McDonald’s tüm dünyada yaşanan modernleşme, rasyonelleştirme, verimlilik ve kültürel homojenliği açıklayan önemli bir olgudur. Ürün tanıtımını ve tüketici kültürünü tüm dünyaya sunarak Amerikanlaştırmanın ve kültürel kapitalizmi sağlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında yine günümüzde Iphone markasına olan bağımlılık tüm dünyaya yayılarak “Iphone kullanıcısı” terimini ortaya çıkarmıştır. Bu açıdan da örnek teşvik etmektedir.
McDonaldlaşma Kuramı, modern toplumun rasyonel bilimsel karakterini ortaya çıkarmaktadır. McDonaldlaşma yalnızca yemek sektörünü değil, eğitim, medya, sağlık, turizm, aile ve toplumun hemen her alanını etkilemektedir.
McDonald’s çoğu kişi tarafından sıradan bir restoran olarak değerlendirilmektedir. Yemek yemek için uğranılan, siparişlerin hızlıca verildiği ve tüketildiği ve içerisinde çok fazla vakit geçirilmediği bir restorandır. Genel olarak bakıldığında tek kullanımlık olan hamburger paketleri, içinde patates bulunan karton kâseler, karton bardaklar, tek kullanımlık soslar ve pipetler bulunaktadır. Ritzer, durumun bu kadar basit olmadığını belirtmektedir. McDonald’s restoranları, yeme- içme yerinin ötesinde toplumsallığın bütün alanlarının rasyonelleşme sürecinin bilindik bir modeli olduğunu açıklamaktadır. Örneğin, McDonald’s restoranları oturma alanlarının rahatsız ediciliği, isteğe göre hazırlanmayan, tek tip menüler, çalışanların iletişime kapalı, gevşemeyi engelleyen uyarıcı bir renk olan kırmızının hâkimiyeti, olağanının dışına çıkılmamasına işaret etmektedir. Amaç yemek yerken aynı zamanda keyifli vakit geçirmekten öte yalnızca ihtiyacın karşılanıp gidilmesi yönündedir. Bu tekdüzelik durumu kültürü de etkilemektedir. Kültürün de tekdüzeliğe evrilmesini beraberinde getirmektedir. McDonaldlaşma Kuramı’na göre bir pratiğin olanakların dışına çıkmadan fabrika ayarlarına sabitlenmesi, duygulardan arındırılması ve ruhsuz bir geleneğe dönüştürülmesi anlamına gelmektedir. Robotlaşarak yalnızca gerekeni yapma durumudur.
Medya, özellikle kitlelerde kültürün oluşmasında oldukça etkin bir rol oynamaktadır. Medya her yaş grubunu etkisi altına alan ve bilinçaltına işleyerek algılarında değişim yapmakta olan bir olgudur. Algıladığımız her şey dış etkenlere bağlı olarak değişim göstermektedir. Medya ise en önemli dış etkenlerdendir. Uluslararası ilişkilerde kendi ülkenin konumunu yükseltmeleri için ve diğer toplumlarla olan etkileşimin sağlamak için ayrı bir diplomasi olan kamu diplomasisi bulunmaktadır.
Günümüz kamu diplomasisinde medya temel araçlardan biridir. Medyanın küresel kültürü oluşturmasına örnek olarak Walt Disney’in Alaaddin adlı çizgi filmi gösterilebilir. Burada önemli olan Doğu’nun Batı üzerinde bıraktığı etkidir. Star Wars filmleri de bir başka örnektir. Star Wars içeriğiyle yeni muhafazakârlık ilkeleriyle uyum gösteren değerleri dünyaya satmıştır. Filmde Amerika’nın kapitalist değerleri ve düzeni yansıtılmaktadır. Kapitalizm metaforlar aracılığıyla işlenmiştir.
Hollywood filmleri dünyanın geneline yayılarak algı oluşturmaktadır. Bu algı yaratımının sonucundaysa tek bir kültür meydana gelmektedir. Batıda da liberalizmin oluşturduğu sanat eserlerinin seri üretimine ve yaratılan küresel kültüre karşı bir isyan niteliği taşımıştır. Guy Debord’un yazdığı “Gösteri Toplumu” adlı yapıtı buna örnek oluşturmaktadır. Debord, simülasyon tasvirine dikkat çekmektedir. İnsanların gösteriden kaçmasının mümkün olmadığını düşünerek ayak uydurmaları gerektiği savunmaktadır. Buradan hareketle de medyanın bir tür simülasyon yarattığı anlaşılmaktadır.
“Bir görsel sanat ürününden nasıl anlam çıkarılabilir? İşte bu soruyu sorarak yapılan ilk girişim Platon tarafından yapılmıştır. Platon insanı mağarada zincirlenmiş, kendi cehaleti yüzünden kapana kısılmış ve bunun ötesinde bir aleme ulaşma olanağından yoksun olarak mağara alegorisinde tasvir etmiştir. Bu mağara, gerçekler alemi ve simülarkın ardındaki “biçimler” karşısındaki imgeler dünyasını, bir nevi gerçekdışılık dünyasını temsil eder. Platon’a göre özneler bu “biçimler”in bilgisine sahip olmadıkları sürece, ateşin mağara duvarına yansıttığı gölgelerden başka hiçbir şey göremezler, bir nevi özneler zincirli esir gibidirler”(Kahraman,2020, s.359). Günümüze uyarlandığında ateşin yerini sinema projeksiyonun ya da sinema ekranının aldığı; duvardaki gölgelerin ise ekranda gösterilen hareketli görüntüler olduğu çıkarımını yapabiliriz.
Günümüzde yeniden üretilen imgelerin meta haline gelip tek bir kültürü oluşturulduğu ve bu kültürden kaçmanın mümkün olmadığı görülmektedir. Bu süreci ise medya vasıtasıyla tek bir küresel kültür var etmektedir. Bu açıdan medya güçlü bir simülasyon aracı olmaktadır. Medyanın toplum bilincinde oluşturduğu hipergerçekler, küresel bakımdan yeniden üretilen içeriklerle kültürü yeniden biçimlendirerek toplumu kendi yarattığı popüler kültüre adapte ettirmektedir. Bunlara örnek olarak süper kahraman filmleri verilebilmektedir. Örneğin Marvel filmlerine bakıldığında eski Amerikan kültürünün yeniden canlandırıldığını görürüz. Kültürel unsurlar yeniden kurgulanarak popüler kültür haline dönüştürülmüştür. Filmi izleyenlerin filmle ilgili eşyalar alması ya da film ile ilgili teoriler oluşturulması da bunun örneğidir. Aynı zamanda filmdeki karakterlerin de Amerikan kültür ve idealizminin bir örneği olacak biçimde yaratıldığı görülmektedir. Kahramanlar dünyayı kurtarırlar ve teknolojik ilerlemeleri ülkelerinin yararına kullanırlar. Düşman da yine geçmiş kültüre bağlı olarak kurgulanmaktadır.( Örneğin Iron Man filminde Rus bir suçludur.) Bu açıdan incelendiğinde Chomsky’nin Rıza İmalatı ve Propaganda Modeli ile uyum sağladığını görürüz.