Sibel BAY'ın 13 Kasım 2024 tarihli yazısı: Neden Başkaları için Kendimizden Vazgeçeriz?

Hepimiz hayatımızda bir noktada başkalarını mutlu etmek adına fedakârlık yaparız. Ancak bu fedakârlıklar, kimi zaman sınırları aşarak bizi, kendi istek ve ihtiyaçlarımızdan vazgeçmeye iten bir döngüye dönüşebilir. Peki, bu noktaya nasıl geliyoruz? Neden başkalarının beklentilerine kapılarak kendi sınırlarımızı ihlal ediyoruz?

Bu sorulara yanıt aramak, hepimiz için anlamlı olabilir. Özellikle de çağımızda, “iyi insan” olma arayışıyla kendi sınırlarımızı çiğnemeye ne kadar meyilli olduğumuzu fark etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Sosyal yaşamda üstlendiğimiz roller, kendimize verdiğimiz değeri etkiler. İyi bir anne, başarılı bir çalışan ya da sadık bir dost olarak kabul görmek bizi mutlu eder. Ancak kendimizi sadece bu rollerle tanımlamak, kimliğimizin derinliklerini gölgede bırakabilir. Bu roller sona erdiğinde ya da onlara yeterince uyum sağlayamadığımızda, içsel bir boşluk hissi yaşarız.

Psikiyatr Dr. Gabor Maté’nin çalışmalarında da değinildiği gibi, kendimizi başkalarının gözünden tanımlama eğilimi, zamanla bizi tükenmişliğe sürükleyebilir. Çünkü içsel kimliğimizi, dış dünyanın beklentilerine dayandırmak, öz değerimizi zayıflatır. Bu şekilde, kendi ruhsal sağlığımıza zarar verebiliriz.

Bir diğer yaygın davranış kalıbı ise başkalarını memnun etmek üzerinden varlığımızı anlamlandırmak. Bu kişiler için değerli hissetmenin yolu, sürekli başkaları için çabalamaktan geçer. Bu kalıbı benimseyen insanlar, başkalarının mutluluğunu kendi sorumlulukları olarak görür ve kendi ihtiyaçlarını sürekli olarak arka planda bırakır. Böyle bir yaşam biçimi, bir yandan bitmeyen bir “koşuşturma” yaratırken, diğer yandan kişinin kendini ihmal etmesine neden olur. Uzun vadede, bu döngü fiziksel ve ruhsal sağlığımızı zayıflatır, hatta bazı kronik rahatsızlıklara davetiye çıkarabilir.

Kendi sınırlarımızı korumanın değeri, sağlıklı bir yaşamın anahtarıdır. “Sağlıklı saldırganlık” olarak tanımlanan bu duruş, başkalarına zarar vermek değil, kendi hak ve sınırlarımızı savunmak için gereklidir. Toplum bize öfke gibi duyguları bastırmayı öğütlese de, bu hisler aslında sağlıklı sınırlar oluşturmanın doğal bir parçasıdır.

Öfkemizi sağlıklı bir şekilde ifade edebilmek, kendimize olan saygımızı artırır ve ilişkilerimizi daha sağlam bir zemine oturtur. Aksi halde, sürekli bastırılan öfke birikir ve bu bastırılmış duygular bedenimizde bile hastalıklara neden olacak kadar güçlü bir etkiye sahip olabilir. Kendi sınırlarını belirleyip gerektiğinde “hayır” demeyi öğrenmek, ruhsal dayanıklılığımızı artırır ve dengeli ilişkiler kurmamızı sağlar.

Başkalarının mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koymak, ruhsal olarak tükenmeye yol açabilir. Dr. Maté’nin de vurguladığı üzere, kendi değerimizi dışarıdan gelen onaylara bağımlı hale getirmek, sağlığımıza zarar verebilir. Başkalarının beklentilerini karşılamaya çalışmak, doğal duygularımızı bastırmamıza neden olur ve sonunda tükenmişlik, anksiyete hatta fiziksel rahatsızlıklara yol açabilir.

Kendi değerimizi başkalarına bağlı kılmadan yaşamak, daha tatmin edici bir yaşamın kapılarını aralayabilir. Öyleyse kendinize şu soruyu sorun: “Başkalarını memnun etmek adına kendimden ne kadar vazgeçiyorum?” Bu sorunun yanıtı, sizin için yeni bir başlangıç noktası olabilir. Kendinizi mutlu etmenin de en az başkalarını mutlu etmek kadar değerli olduğunu unutmayın.