Betül Gökçe AKGÖL'ün 17 Mayıs 2024 tarihli yazısı: Orient Express: Doğu ve Batı Arasında Kültür Yolculuğu
Orient Express, yalnızca yolcu veya yük taşımadı. Orient Express, nam-ı diğer Şark Ekspresi, medeniyetleri birbiriyle tanıştırdı. Avrupa, Asya ve Afrika’yı birbirine bağladı.
Deri kaplı tavanı, kadife perdeleri, yumuşacık halılarıyla, konuklarına büyülü bir atmosfer sunarken filmlere, romanlara konu oldu. Kralları, devlet adamlarını, sanatçıları, casusları, belki hayali kahramanları bile ağırladı. 141 yıl önce bugün Paris-İstanbul güzergâhında başlayan 3 bin 50 kilometrelik yolculuk için geç kalmadınız. Birazdan düdük çalacak ve tekerlekler dönecek...
Avrupa tarihinin belki de görüp görebileceği ilk ve en lüks treni olan Orient Express, 1800’lü yıllarda 2,5 ay olan Paris-İstanbul arasını 80 saate indiriyordu. Orient Express, deri koltukları, şampanya kadehleri, zarif porselenleri, gümüş yemek takımları, ipek çarşaflarıyla konukları için hazırlanıyordu. Orient Express’e binmek zenginlik ve güç göstergesi olduğu için yolcular, trendeki akşam yemeğine katılırken ne giyeceklerine kadar büyük hassasiyet gösteriyorlardı. Zengin, soylu ve aristokrat sınıfın kendini göstermek için adeta yarışa girdiği Orient Express’in içerisi Avrupa’nın en seçkin otelleriyle yarışacak kadar görkemliydi.
Paris’ten kalkan trenin ilk yolcuları diplomatlar ve gazeteciler olmuştur. Orient Express’in ilk seferine birçok önemli ismin katılmasının yanında yolculardan en dikkat çekeni The Times gazetesin muhabiri, Fransız yazar ve seyyah Edmond About oldu. The Times muhabirinin Sultan II. Abdülhamit ile röportaj yapabilmek için uzunca süre İstanbul’a kaldığı da belirtilenler arasında.
Doğu Ekspres’in ilk seferine Fransız, Alman, Avusturya ve Osmanlı’nın asil memur ve diplomat sınıfından birçok önemli ismi katılıyor. İlk sefer 1883 yılında başlasa da trenin kesintisiz şekilde Paris’ten İstanbul’a gelmesi 1889 yılında gerçekleşiyor. O dönemde Orient Express’inin zenginliğini ve gösterişini anlatmak için “demir raylarda giden saray” benzetmesi kullanılıyor. Tren Alpler’i geçerek, Budapeşte ve Bükreş üzerinden İstanbul’a varsa da Paris ve İstanbul, bu trenin hep en gözde duraklarıydı...
1889 yılında Paris’ten hareket eden Orient Express, Viyana, Budapeşte, Belgrad ve Sofya’dan geçerek İstanbul’a geliyor. Takvimler 1889’u gösterdiğinde artık yolculuk 80 saat yerine 68 saate düşüyordu. Bu durum, Batı’dan gelen yolcuların Doğu’ya olan merakını gidermek için adeta kaçırılmaz bir fırsat olarak görülüyordu. Ancak bir sorun vardı: İstanbul’a gelen modern ve elit kişiler için İstanbul’da kalacak yer yoktu.
Avrupa’dan gelen diplomat ve soylulara uygun oteli inşa etmek ise Osmanlı’nın Levanten mimari Alexandre Vallaury’ye düşer. Vallaury öylesine gösterişli ve kusursuz bir otel yapar ki üzerinden 100 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen hala İstanbul’un en değerli otelleri arasında yer alır. Evet, bence doğru bildiniz: Pera Palas... Pera Palas, İstanbul’da saraylar dışında ilk kez elektriğin kullanıldığı, ilk asansör hizmetinin başladığı yapı olarak tarihe geçer.
Doğu Ekspresi, I. Dünya Savaşının sürdüğü 1914-1918 yılları arasında durdurulur. İtilaf Devletleri ve İttifak Devletleri arasında gerçekleşen savaşın bitmesi için imzalanan ve Almanya’nın teslimiyeti bildiren antlaşma, bu trenin 2419 numaralı vagonunda imzalanır. Doğu ve Batı arasındaki köprü görevi gören Orient Express artık farklı bir misyona sahiptir. İtilaf Devletlerinin zaferine ev sahipliği yapan 2419 numaralı vagon tarihi öneminden dolayı Fransızlar tarafından müzeye kaldırılır.
I. Dünya Savaşının noktalanmasıyla yeniden seferlerine başlayan Orient Express, Osmanlı yıkıldıktan sonra da Türkiye’nin gözbebeği olmaya devam etti. Sirkeci’de inenler Haydarpaşa Garı’na geçip Toros Ekspresi ile Halep’e, Bağdat’a geçebiliyorlardı. Üstelik bu trenin genç Türkiye açısından sembolik de bir anlamı vardı: İstanbul’da Fransızca yayımlanan La Patrie gazetesine göre 1925’teki Şapka İnkılâbı’ndan sonra Paris’ten İstanbul’a kolilerce şapka getirilecekti.
Ancak Orient Express, II. Dünya Savaşıyla birlikte 1939-1945 yılları arasında tekrar durdurulur.
Savaş esnasında Almanlar Fransa’yı işgal edince Fransızlar teslim anlaşması imzalamak zorunda kaldı. Almanlar, aynı vagonda Fransızlarla imzaladıkları teslimiyet anlaşmasına binaen 2419 numaralı vagonda bu sefer Fransızlara teslim anlaşmalarını imzalatırlar. Anlaşmanın galibi olarak Hitler, vagonu Almanya’ya götürür. Ancak Hitler’in zaferi de o kadar uzun sürmeyecekti. II. Dünya Savaşının sonunda Almanların yenilgiye uğraması sonucu teslim anlaşması imzalanması gündeme gelince, aynı duruma düşmemek ve 2419 numaralı vagonda teslim olmamak için vagon Hitler’in emriyle yakılarak yok edilir.
Birçok devlet başkanını, yazarı, gazeteciyi, diplomatı misafir eden Orient Expressi, birçok kitaba ve filme de konu olmuştur. Örneğin, Şark Ekspresi’nin en önemli yolcularından biri olan İngiliz polisiye yazarı Agatha Christie’dir. 1933 yılında kaleme aldığı Doğu Ekspresi’nde Cinayet romanının Doğu Ekspresi’nden ilham alınarak yazdığı rivayetler arasında. Konuyla ilgili farklı hikayeler olsa da birçok kişi tarafından kabul gören hikayede Agatha Christie, kocası tarafından aldatıldığını öğrenince 11 gün ortadan kaybolur. Bu 11 günlük süreyi Pera Palas’ta geçirerek Doğu Ekspresi’nde Cinayet romanını yazar. Hatta günümüzde Pera Palas’ta Agatha Christie’ye atfedilen bir oda bulunuyor.
Ünlü yönetmen Alfred Hitchcock 1938’de Kaybolan Kadın’da kamerasını bu trene çevirdi. Kötü hava koşulları nedeniyle yolda kalan bir tren ve diğer yolcuların bir türlü anımsayamadığı genç bir kadının hikâyesine Orient Express’te konuk oldu izleyiciler.
Portekiz asıllı ABD’li oyun yazarı, şair ve ressam John Dos Passos 1921´de, Orient Express isimli kitabında, trenin son durağı olan İstanbul’dan başlayan Doğu seyahatini anlatıyordu. Gürcistan, Ermenistan, İran, Irak ve Suriye’ye uzanan yazar, gezi notlarında bahsedilen ülkelerin sosyolojik yapısını ve rastladığı insan hikâyelerini de ihmal etmeyecekti…