Prof. Dr. Esat ARSLAN'ın 13 Kasım 2023 tarihli yazısı: Riyad Zirvesi
Başkaca hiçbir söze gerek yok. Açıkça ifade etmek gerekirse dağ, fare doğurmuştur. Aslında beklenen de olmuştur. Hem de 57 üyeli “İslam İşbirliği Teşkilatı” ve 22 üyesi bulunan “Arap Ligi” Olağanüstü Ortak Zirvesi’nde. Oysa günlerdir fazlasıyla tatavası yapılıyordu bu zirvenin. “İtidal” tavsiye edenlerden bundan fazla bir şey beklenmesi abesle iştigaldir. İnsanın içinden Temel’in söylediği gibi “N’oldi” demek geliyor ama hadi neyse. Deyime kafanızı taktıysanız söyleyelim. “Dağ, fare doğurdu” Vecizesi tüm Avrupa dillerinde yer almaktadır. Latin kökenli dillerde tam olarak "Dağ, fare doğurdu" seklindeyken Balkan dillerinde "Dağ titredi titredi, sonunda fare doğurdu" seklindedir. Zannederim yapılan tam da bu. Ortak zirveden çıkan kararlara bir bakar mısınız? Sadece bir sözcükle ifade edelim: “Kardeş ya, git işine!” Ebu Ubeyde de önceki gün akşam ilk kez konuşmasının giriş bölümünde şunu, "Ey Arap ve İslam milletimiz" ifadesini bırakmış olması bu nedenledir. Son derece haklı bir biçimde "Ey mücadeleci, kararlı ve gururlu halkımız... Ey dünyanın tüm özgür insanları" demekle söze başlamıştır. (1)
Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ortak zirvede akim kılınan uluslararası hukuk zeminin tekrardan egemen kılınması için yapılması gereken en cesur konuşmayı yaptığını da belirtmekte yarar var sanırım. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "7 Ekim'den bu yana Gazze ve Ramallah'ta yaşananları tarif etmeye kelimeler kifayetsiz kalıyor. Hastanelerin, ibadethanelerin, okulların, mülteci kamplarının, ambulansların bombalandığı güvenli denilen bölgelere göç eden sivillerin katledildiği tarihte eşi benzeri görülmemiş bir barbarlıkla karşı karşıyayız. Hastane koridorlarında masum bedenleri sıra sıra dizilen çocuklar, sevip koklayamadıkları evlatlarına sarılarak can veren analar, enkaz yığınına dönen binalarda elleriyle aile fertlerini arayan babalar hasılı doğrudan sivilleri hedef alan saldırılarda yitip giden hayatlar tam 36 gündür süregiden vahşetin birer şahididir. İsrail yönetimi birçoğumuzun doğru bulmadığı 7 Ekim hadisesinin intikamını Gazzeli bebeklerden, Filistinli masum çocuklar ve kadınlardan çıkartmaktadır" ifadelerini kullanmıştır. (2) Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi 7 Ekim 2023, bir saldırı değil, SİYONAZİ’lerin 75 yıldır yapmış oldukları ölüm, kaos, vahşet, barbarlık, etnik temizlik ve soykırıma karşı bir karşı koyma refleksidir. Evet bu yüzden 7 Ekim bir hadisedir.
Gelin, şimdi de zirve sonrası, İİT ve Arap Ligi'ne üye ülkelerin devlet ve hükûmet başkanlarının üzerinde mutabık olduğu 31 maddelik ortak bildiriyi irdeleyelim. Ama öncelikle şu tespiti yapmakta yarar var. ABD destekli İsrail’in uyguladığı zaman ayarlı soykırımda, ABD-İsrail sizler haklı değilsiniz, mazlum Filistin Halkı haklı diyebiliyor musunuz? İsrail’e her tür desteği veren Batı dünyası 75 yıldır bu sömürgeci zihniyetle hareket ettiğini hepimiz biliyoruz. Bu bağlamda her tür barbarlığa karşın Gazze halkının gösterdiği diriliş ve direniş Siyonist sömürgeci hesapları alt üst etmiş dünya kamuoyu büyük bir çoğunlukla Filistin halkının arkasında yer almaya başlamıştır.
Gelelim bildiriye. Öncelikle bildiride, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi tarafından Filistin davası ve diğer bütün işgal altındaki Arap topraklarına ilişkin kabul edilen kararların tümünün teyit edildiği belirtilmiştir. Uygulandığını gören varsa lütfen bir adım öne çıksın. Ayrıca bildiride, Birleşmiş Milletler ve diğer tüm uluslararası teşkilatların, Filistin davası, işgalci İsrail tarafından işlenen suçlar ve Filistin halkının 1967'den bu yana işgal altında kalan ve tek bir coğrafi birim teşkil eden topraklarının tümünde özgürlüğüne ve bağımsızlığına yönelik kararlar bulunduğu tekrardan hatırlatılmıştır. İnsan sormadan edemiyor, o günden bugüne Filistinli kardeşlerimizin elinde “benim” diyebilecekleri toprak bile kalmadı. Sırtlanlar yalana yalana bekliyorlar. İsrail’deki Yahudi işgalcilerin yüzde 100’ü Gazze’deki soykırımı destekliyor. Çünkü diğer hırsız, yağmacı, soykırımcı ve katliamcı ABD’liler gibi onlar da birer ‘yerleşimci sömürgeci’ olduklarını biliyor. Eğer Filistinlileri haritadan silemezlerse kendilerinin yok olacaklarını ve sömürgeci Siyonist projenin akamete uğrayacağını çok iyi biliyorlar. Bu yüzden ayrım gözetmeden bütün Filistinlileri katletmekten, sürmekten, haritadan ve tarihten kazımaktan sadistçe bir zevk alıyorlar. (3) 14 Mayıs 1948 iki devletli çözüm, Filistin Devleti’nin yüzde 43’lik 11 bin kilometrekarelik toprağı o da gözü dönmüş terörist işgalci yerleşimci sırtlan sürülerinin iştahını kabarta kabarta ancak yüzde 10’lar mertebesindedir.
BM Genel Kurulu'nca, 27 Ekim 2023 tarihinde ABD ve hempalarının 14 ret oyuna karşılık 120 ülkenin karşı duruşla evet dediği 10. Acil Durum Özel Oturumu'nda kabul edilen kararın memnuniyetle karşılandığı bildiride önemle vurgulanmış ve şöyle devam edilmiştir: (4)
"Filistin davasının merkeziliğini teyit ederek tüm enerjimiz ve kapasitemizle işgal altındaki tüm toprakları kurtarmak ve başta kendi kaderini tayin etme ve 4 Haziran 1967 sınırlarında kurulmuş bağımsız, egemen ve başkenti Kudüs-ü Şerif olan devletlerinde yaşama hakkı olmak üzere tüm devredilemez haklarını yerine getirmek için verdikleri meşru mücadelede kardeş Filistin halkının yanında yer aldığımızı, stratejik bir seçeneği içeren, adil, kalıcı ve kapsamlı bir barışın tesis edilmesinin, bölge halklarının güvenliğini ve istikrarını garanti altına alan ve halkları şiddet ve savaş döngüsünden koruyan tek yöntem olduğunu, bunun İsrail işgalini sona erdirmeden ve Filistin davasını iki devletli çözüm temelinde çözmeden gerçekleştirmenin imkânsız olduğunu teyit ederiz." (4)
Tam bir ütopik açıklama ve hiç başka söze gerek yok, “Bu kadar mı” olur demeyin. Yunanca “olmayan yer” anlamında Thomas More’un “Ütopya”sı. Gerçi metin içerisinde “es geçilme” sözcüğü kullanılmış ama bana sorarsanız bölgesel barışın olmazsa olmazı olan "Filistin davası” her zaman olduğu gibi es geçilmiş ve Filistin halkının hakları görmezden gelinmiştir. Şiddetin, Filistin halkının haklarına ve İslam ile Hristiyan kutsallarına yönelmesinin bildiri içerisinde yer alması olumlu bir gelişme olarak gözlenmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) her zaman olduğu gibi uluslararası hukuku devreye sokarak İsrail'in saldırganlığına son verememesi bir acziyetin ifadesi olarak ortak bildirinin satırları arasında adeta kaybolmuştur. Bilindiği üzere BMGK tam bir “Kayıkçı Kavgası” görünümünde işlevsizliğini sürdürmektedir. Aslında kolektif batı uzun süredir saldırganca “Veto” hakkını kötüye kullanmaktadır. Bu RF Dışişleri Bakanı Lavrov’un makale başlığında da belirttiği gibi “Batı Azınlığının Dar Görüşlü Çizgisi”dir. Kuşkusuz sadece bu kadar değil, aynı zamanda azgınlığının da bir çizgisidir. Bütün mesele, adaletsiz düzenin ortadan kalkması ve kaldırılmasıdır.
Bildirinin önemli ayırıcı özelliklerinden birisi de tüm dünyaya, İsrail’e yönelik olarak “Silah ve mühimmat ihracatını durdurun” çağrısı olmuştur. Tüm devletlere, Filistin halkını öldürmek, onların evlerini, okullarını, cami ve kiliselerini yok etmek için işgal yetkilileri, ordusu ve terörist yerleşimciler tarafından kullanılan silah ve mühimmat ihracatını durdurma çağrısı yapılmıştır. Dostlar alışverişte görsün kabilinden katil terörist yerleşimcilere verilmek üzere 24.000 M16 ABD yapımı tüfek ihalesi durdurulmuştur. Tam bir riyakârlık örneği. ABD Felluce Kasabı Korgeneral James Glynn yönetiminde bir askeri temsilcilik kurmamış gibi… Her gün Ben Gurion Havalimanı’na kan kusan ölüm silah ve mühimmatı getirmiyormuşçasına.
Bildiride yine her zaman yapıla geldiği biçimde itidal sözcüğünün biraz dışına çıkılarak kınama sözcüğü ile yetinilmiş olduğu görülmektedir. İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırganlığı ve bu saldırı sırasında sömürgeci işgal hükûmetinin ve Doğu Kudüs dâhil işgal altındaki Batı Şeria'da Filistin halkına karşı işlediği savaş suçları ile barbar vahşi ve insanlık dışı katliamlar kınanırken İsrail'in Gazze'ye saldırısının "misilleme" veya "meşru müdafaa" gibi bahaneye sığınılarak tanımlanmasının reddedildiği bildiride bunun derhal durdurulması talep edilmiştir. (4)
Bildiride, "Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısından İsrail'in Doğu Kudüs de dâhil olmak üzere işgal altındaki tüm Filistin topraklarında Filistin halkına karşı işlediği savaş suçları ve insanlığa karşı suçlara ilişkin soruşturmayı tamamlamasını talep ediyoruz" ifadeleri yer almıştır. Liderler ayrıca İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail'in Gazze Şeridi'nde işlediği suçları belgelemek için yasal izleme birimi kurulması, ihlallere ilişkin hukuki argümanlar hazırlanması, İsrail'in yasa dışı eylemlerini ve insanlık dışı uygulamalarını açığa çıkartacak dijital medya platformlarını kurması için de İİT ile Arap Ligi genel sekreterliklerini yetkilendirmişlerdir. (4)
İzleme birimleri tarafından ABD ve İsrail Birleşik “Siyonazi Yönetimleri”nin yargılanabilmeleri için hukukun istemleri doğrultusunda hukuki argümanları içeren “Vaka Analizleri” (Case Study) ortaya koymaları hayati öneme haizdir, bunun ortaya konulması, gelecek için büyük önem taşımaktadır.
Bildirinin en göze çarpan huşularından birisi de İsrailli bakanların nükleer silah tehdididir. Gazze Şeridi'ndeki Filistin halkı üzerinde nükleer silahların kullanılmasına yönelik İsrailli bir bakanın tehdidi başta olmak üzere, nefret dolu, aşırıcı ve ırkçı eylem ve söylemlerin kınandığı bildiride, bu eylem ve söylemlerin küresel barış ve güvenliğe ciddi bir tehdit ihtiva ettiği de belirtilmiştir. Ayrıca “Orta Doğu'nun nükleer silahlardan ve tüm diğer kitle imha silahlarından arındırılmış bir bölgeye dönüşmesi için BM çerçevesinde bir konferansın toplanması ve söz konusu tehditle mücadeleyi gündeme alması” da bildiride önerilmiştir. Peki tekrardan sormak lazım değil mi, “ABD’nin bölgeye nükleer denizaltısını getirmesinin anlamı nedir?” Bildiride kitle imha silahlarının ikinci ayağı İsrail'in kimyasal silah kullanımının araştırılması istenmiştir. Son derece doğru bir yaklaşımdır. İsrail'in Gazze Şeridi ve Lübnan'a yönelik saldırılarında, tüm dünyada yasaklanmış beyaz fosforun kullanılması bağlamında "İsrail’in Lübnan’ı 'taş devrine' döndürme yönündeki söylemlerini ve tehditlerini kınıyoruz ve çatışmanın büyümesinin önlenmesi adına, Kimyasal Silahların Yasaklanması Teşkilatına İsrail’in kimyasal silah kullanımını araştırması yönünde çağrı yapıyoruz" ifadelerine yer verilmiştir. (4)
Ama unutmayalım, bildiri bir yana ABD’den Filistin halkına bir lütuf var. “Katliama günde 4 saat ara” verilecek, o da sürgün-tehcir için. Beyaz Saray, İsrail'in, abluka altındaki Gazze Şeridi'nin kuzeyinde bulunan sivillerin çıkışı için saldırılara günde 4 saat ara vermeyi kabul ettiğini lütfetmiştir. İnsanlığa karşı işlenen suçların en ağırlarından biri olan “Sürgün ve Tehcir” (Exile & Deportation) Kararı, bir lütuf gibi sunulmaktadır. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby, gazetecilere yaptığı açıklamada, Gazze'nin kuzeyindeki sivillerin bölgeden ayrılması için saldırılara verilecek her 4 saatlik aranın İsrail tarafından 3 saat önceden duyurulacağını belirtmiştir. Heyhat ki ne heyhat. Bakar mısınız? Sürgün ve Tehcir Kararı’nın en can alıcı noktası ise Filistinlilerin "zarar görmeden bölgeden ayrılmalarına" olanak tanınmasıdır. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü Kirby, "Bu aralar, özellikle de sivillerin çatışmalardan uzakta daha güvenli bölgelere ulaşmalarına yardımcı olmak açısından doğru yönde atılmış bir adım"(5) lütufkârlığını da Filistin halkından esirgememiştir.
Peki “insani koridor” ve “ateşkes için” ne buyurulur? Bu soru, Kirby’ye de sorulmuştur. O da bu soruyu ilginç bir biçimde aşağıdaki şekilde yanıtlamıştır:
“Hamas'ın bundan yararlanacağı gerekçesiyle ABD'nin bunun için hâlâ doğru bir zaman olmadığına inandığını tekrarlamak ile yetinmiştir.” (5)
Son birkaç sözümüz de Lübnan’daki Hizbullah’tan medet umanlara olacaktır. Peşinen söylemek gerekir ki İran ve Hizbullah, sinmiş, krizi fırsata çevirme peşindedir. Onların gücü hiç unutmayalım, ayrımcılığı vurgulamak için Sünni demek istemiyorum ama Müslümanlardan başka kimseye yetmez. Lübnan’daki, Suriye’deki Hizbullah’ın varlığı Türkiye’ye oldum olası karşıdır. Bir Nusayri örgüt olan Suriye’nin paramiliter kuruluşu Emel örgütü ile Hizbullah arasındaki kanlı çatışmaların sebebi de doğrudan doğruya bu siyasi sırtlan mantığıdır. Tüm krizleri fırsat olarak değerlendirmektir. Hizbullah, İran ve RF on yılı geçkin bir süre içinde Suriye rejimini korumak için yüz binlerce Müslümanı öldürmüştür. Amaç da bellidir. Amaç, Türkiye’nin Esad rejimini yok etmesini önleyerek İsrail’le sınır olmasını engellemektir. ABD’nin Suriye PeKaKasını eğitip donatmasını DAİŞ ve El Kaide’yi bir stüdyo projesi gibi kurup Afganistan ve Orta Doğu’yu kana, zulme ve istikrarsızlığa sürüklemesinin ana nedenlerinden biri de bugünler içindi. Bakın Irak yok, Suriye yok, Suriye yok, Mısır yok, Ürdün yok, Suudi Arabistan yok Libya yok. Adeta hepsi İsrail’in eyaleti olmuş durumda. Sisi ve diğer liderler, İsrail’in emri olmadan nefes bile alamıyorlar. (6)
Bütün bunlardan sonra üzülerek ifade etmek gerekir ki azgın sırtlan sürüleriyle final yapacak olan, yalnız bırakılmış Filistin halkıdır. Nedeni, ambargo ve ablukayla korkutulmuş, kımıldayamayan Arap halkıdır. Maalesef Filistin davası bir türlü ne İslam ümmetinin ne de Arap milletinin milli davası olamamıştır sevgili okurlar.
Dipnotlar:
(1) Muhammed Taqiyye, https://t.me/MohammedATaqiya/3701/ Erişim Tarihi 12.11.2023/
(2) Https://Www.Yenisafak.Com/Dunya/Cumhurbaskani-Erdogan-Riyaddaki-Kritik-Zirveden-Dunyaya-Seslendi-Gazzede-Esi-Benzeri-Gorulmemis-Bir-Barbarlik-Var-4574017/Erişim Tarihi 12.11.2023/
(3) Bercan Tutar, “Etekleri tutuşan Siyonist İsrail ve ABD’den yükselen çığlıklar: ‘Çok fena kaybediyoruz!’”, World of Türkiye, 10 Kasım 2023
(4) Mehmet Şah Yılmaz, İsa Toprak, Utku Şimşek, “İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği Ortak Zirvesi Bildirisi açıklandı” Anadolu Ajansı, 11.11.2023; https://www.aa.com.tr/tr/dunya/islam-isbirligi-teskilati-ve-arap-birligi-ortak-zirvesi-bildirisi-aciklandi/3051051 /Erişim Tarihi 12.11.2023/