Mehmet KÜÇÜKEKEN'in 13 Kasım 2023 tarihli yazısı: Tüketim Çılgınlığı

İnsan dünyaya tüketmeye gelmiştir. En başta kendisine verilen ömrü, ömür sermayesinden tüketir. Sonra geçimsizlik, kavga, savaş ile birbirlerini tüketir. Yetmezmiş gibi kıskançlık, hırs, ego gibi uzayıp giden olumsuzluklar ile kendi kendini tüketir içten içe. Yiyerek, içerek, harcayarak, kullanarak, gezerek tüketir de tüketir; kendi rahatı, konforu ve ihtiyaçları kapsamında kimi zorunlu olarak kimi de israf derecesine varan savurganlıkla.

Gözü kalır alır, aklı kalır alır, ‘’Arkadaşım almış.’’ der alır, ‘’Komşuda var bende niye yok!’’ der alır, ‘’Param var kime ne?’’ der alır, ‘’İnat ettim onu alacağım!’’ der alır, ikna olur alır, satıcıya kanar alır, tekrar kanar tekrar alır, gösteriş için alır, eşi-çocuğu-ailesi için alır, ‘’Ucuz!’’ der alır, ‘’İndirimde!’’ der alır. Almak için gereken en önemli neden Bahane’dir. Onu bahane eder, bunu bahane eder sonunda bütçeyi aşsa da kazık yese de eve gidince fırça yese de mutlaka alır.

Dünyadaki insan fıtratına en kolay eylem ALMAK, en zor eylem de VERMEK’tir. Bir de ücretsiz ya da bedava ürün olursa. Derler ya; ‘’Bedava sirke baldan tatlıdır.’’ Vermeye gelince, verirken elinin ucuyla üç beş kuruş sadaka ya da yaparken hayır; sanki canından bir parça koparılıyormuş gibi derinden etkileyen fren yapma etkisi.

Karşınızdaki kişiye bir şey verirken ve alırken yaptığınız el-kol işleminde zamansallık açışından ters orantı vardır. Verirken daha yavaş, alırken daha hızlı davranırsınız. Bu karşınızdaki kişi için de aynen geçerlidir.

Doymayan bir nefs taşıyan insanoğlu için almada ve tüketmede sınır yoktur. Borsada işlem yaparken bile hisse almak kolay, satış kararını vermek her zaman zordur.

Her satın alma kararının yenisini tetikleyerek başka bir şeyin daha satın alınmasına yol açtığı tüketim çılgınlığına ise “Diderot Etkisi” denir.

Diderot etkisi, tüketim mallarıyla ilgili sosyal bir olgudur. İki fikir üzerine kuruludur.

İlk fikir, tüketiciler tarafından satın alınan ürünlerin kimlikleriyle uyumlu olacağıdır.

İkinci fikir, tüketicinin mevcut tamamlayıcı mallarından sapan yeni bir mülkiyetin tanıtılmasının, sarmal bir tüketim süreciyle sonuçlanabileceğini belirtir.

Satın alınan veya hediye edilen bir ürünün kişinin mülkiyetindeki diğer eşyalarla ilgili memnuniyetsizlik yaratması ve olumsuz çevresel, psikolojik ve sosyal etkileri olabilecek sarmal bir tüketim modelini kışkırtması süreciyle ilgilidir. 

Gelirimizi iki şekilde kullanırız; Tüketim yaparak ve tasarruf ederek. Tüketim olmazsa üretime gerek kalmaz. Dolayısıyla tüketim, üretimin çıkış noktasıdır. O zaman ‘’Üretmek için tüketmeliyiz!’’ diye bir kavram ortaya çıkar ki bu doğrudur. Üretilen mal tüketildikçe yeni ürün üretilir ve talep arttıkça yatırım artar sonucunda büyüme olur. Tüketim, ham madde üretimi, depolama, lojistik, enerji, istihdam, vergi, bayi, geri dönüşüm diye uzayıp giden listede birçok amaç ve sektöre hizmet ederek büyük katkı sağlar

Diyelim ki yeni bir kot pantolon aldınız. Üzerinize tam oturdu ve kalitesiyle dikkat çekiyor.  Ancak kot pantolon günlük kıyafetiniz olan eski tişört ve eski ayakkabınız yanında fazla yeni duruyor. Sonra bir bakıyorsunuz, önce üzerinize kot ile uyumlu yeni bir tişört almışsınız hatta bir tane de yedek. Ardından yeni bir spor ayakkabı, yeni bir çorap sonra diğer tamamlayıcı yeni kıyafetler. Zaten mağaza vitrinleri buna uygun dizayn edilmiyor mu? Bir parça ürün almak için girdiğiniz mağazadan ya da marketten sepetinizi doldurmadan çıkabiliyor musunuz?

Mutfağınız biraz eski kaldı, onu şık tasarımla yenilediniz ya da yeni bir eve taşındınız. Yeni mutfağa yeni beyaz eşya, yeni halı derken demode kaldı diye yemek takımını sonra diğer mutfak malzemelerini de değiştirdiniz. Ardından bu harika mutfağa uygun bir tablo ve duvar saati aldınız. Yeni bir mutfak ile başlayan alışveriş maceranız böylece devam etti. Gerçek ve sahte ihtiyacınız arasında bir ayrım kalmadı. Artık siz de tüketim çılgınlığının bir ferdisiniz. Diderot etkisi sizi de mi tesiri altına aldı?

Tüketimin kölesi olmamak gerekir.”

* Müşteriler tarafından satın alınan mallar, kimliklerinin bir parçası haline gelir ve birbirini tamamlama eğilimindedir.

 * Bu kimlikten sapan yeni bir öğenin tanıtılması, yeni ve uyumlu bir bütün oluşturma girişiminde bir tüketim sarmalına neden olabilir.

Diterot’un çok fazla borcu birikir. Bunu duyan Rus İmparatoriçesi Katerina, Diderot’un kütüphanesini satın alır, Diderot’a 25 yıllık maaşını peşin öder ve kütüphaneyi kendisine tekrar hediye eder. Artık Diderot, bütün borçlarından kurtulmuş, rahatlamış ve küçük bir servete sahip olmuştur. Bir gün bir arkadaşı ona kadife bir sabahlık hediye eder.

Filozof sabahlığıyla çalışma masasında şevkle çalışırken, birden bire yeni ve gösterişli sabahlığı ile çalışma masasının hiç uyuşmadığını düşünür. Ve işte her ne olursa, bundan sonra olur. Derhal, çalışma masasını değiştirip harika bir çalışma masası alır. Artık sabahlık ve çalışma masası uyumludur. Fakat o da ne? Yerdeki eski halı, sabahlığına ve çalışma masasına yakışmıyor. Hemen servetine ve kendisine yakışacak yeni bir halı alır.

Aynı şekilde; evin koltukları, sandalyeleri, masaları, dolapları, duvar resimleri, duvar halısı, oda süslemeleri Diderot’u rahatsız etmeye başlar ve evin bütün eşyalarını kısa süre içinde değiştirir. Durumu anlaması fazla zaman almaz. Hırslarından dolayı başladığı noktaya dönmüştür.

Bunun üzerine, meşhur eseri “Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık” adlı yazısı ortaya çıkar. Diderot, bu olayların ardından şu meşhur sözleri söyler; Eski sabahlığımın efendisi iken yenisinin kölesi oldum.der.

Başta nefsimizin kölesi olmayalım!

Ne demiş büyüklerimiz:

- Her şeyin çoğu zarar, azı karar!