Mehmet KÜÇÜKEKEN'in 9 Eylül 2024 tarihli yazısı: Toplumsal ve Kurumsal Bozulma

Toplum ve kurumların sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi, bireyler arasında adil ve şeffaf bir ilişki yapısının kurulmasına bağlıdır. Ancak yalakalık, menfaatçilik, yandaşçılık, adam kayırma ve liyakatsizlik gibi olumsuz davranışlar, bu yapıyı zayıflatan en büyük etkenlerdir. Bu tür bozukluklar, sadece bireysel ahlakla ilgili sorunlar değil, aynı zamanda toplumsal ve kurumsal başarıya giden yolda en büyük engellerdir.

Yalakalık ve şakşakçılık, güçlü figürlere aşırı övgülerde bulunarak kişisel kazanç ve çıkar sağlamaya çalışan bir davranış biçimidir. Yalakalık, liderlerin yanlış kararlar almasına zemin hazırlar, çünkü etrafında gerçekleri söylemek yerine sürekli alkışlayan insanlar olduğunda, liderlerin objektif bir bakış açısına sahip olma şansı azalır. Bu tür bir ortamda, doğru eleştiriler yapılamaz ve hatalar göz ardı edilir.

Lider, kararlarının sonuçlarını değerlendiremeyerek daha büyük sorunlarla karşılaşabilir.

Bu tip davranışlar, toplumsal yapıda da ciddi hasarlara neden olabilir. Liderler, yalaka çevresinin etkisiyle toplumsal gerçeklikten kopar ve halkın ihtiyaçlarını anlamakta zorlanır. Yalakalığın, toplumdaki adalet duygusunu zedeleyerek bireylerin sistemden uzaklaşmasına yol açtığı birçok tarihi ve güncel örnek mevcuttur.

Yalakalar ve şakşakçılar menfaatleri olduğu sürece tencerenin dibine yapışmış yemek yanığı gibi kazısanız da kurtulamayacağınız kuvvetle liderin paçasına sarılmışlardır.

İneğin yalakası, kasabın bıçağını yalarmış!

Menfaatçilik, bireylerin sadece kendi kazançlarını gözeterek hareket etmeleri anlamına gelir. Yandaşçılık ise, belirli grupların bu çıkar ilişkilerini organize ve sistematik bir hale getirmesidir. Yandaşçılığın yaygın olduğu toplumlarda, toplumsal çıkarlar arka plana atılarak bireysel kazançlar ön plana çıkar. Bu tür bir yaklaşım, hem toplumun hem de kurumların verimliliğini ve adalet duygusunu zedeler.

Özellikle siyaset ve kamu yönetiminde yandaşçılığın yaygın olması, kamusal kaynakların adil bir şekilde dağıtılmamasına neden olur. Yandaşlara sağlanan ayrıcalıklar, toplumun geri kalanının refahını olumsuz etkiler ve sosyal adaletsizliği derinleştirir. Uzun vadede ise bu tür ilişkiler, ekonomik ve sosyal krizlere zemin hazırlar.

Kamu kaynaklarından haksız kazanç ve menfaat sağlamanın vebali; devlet ebed müddet toplumun tüm bireyleri ile bizden sonra gelecek tüm kuşakları kapsar.

Milli ve manevi değerlerine, inancına, düşüncelerine, hayat görüşüne, karakterine uygun olmadığı halde kişisel kazanım için taraf ya da yandaş olmak ilk önce kendi kimliğinize karşı yaptığınız en büyük saygısızlıktır.

Torpil ve adam kayırma, hak edenin değil, kişisel bağlantıları olanların öncelikli olarak terfi ettirildiği veya fırsatlara sahip olduğu bir sistemi ifade eder. Bu tür uygulamalar, toplumda adalet duygusunu yerle bir eder. Özellikle iş bulma, eğitim ve kariyer gibi alanlarda torpilin yaygın olması, yetenekli bireylerin fırsatlara erişimini engeller. Bu da toplumun verimliliğini ve inovasyon kapasitesini ciddi şekilde düşürür.

Torpil ile işe giren kişinin aldığı her ücrette, işi hak edipte giremeyen diğer bireyin hakkı vardır, buna ‘’Kul Hakkı’’ denir. Kul hakkının vebalini üzerinde taşıyan kişi başta ahretini tehlikeye attığı gibi, bu dünyada da mutlaka bedelini öder. 

Adaletin sağlanmadığı bir toplumda bireyler arasında güven duygusu kaybolur. İnsanlar, çabalarının karşılığını alamayacaklarına inanarak sisteme olan inançlarını kaybederler. Sonuç olarak, liyakatsizlik yaygınlaşır ve toplumda fırsat eşitsizliği derinleşir.

Herkes, menfaatince insandır.

Liyakatsizlik, bir kişinin bilgi ve yetkinliğe dayanmadan, yalnızca kişisel ilişkiler veya yandaşlık yoluyla bir pozisyona getirilmesidir. Liyakat yerine sadakatin, çıkar ilişkilerinin veya torpilin esas alındığı bir sistem, başarısızlık ve yolsuzlukla sonuçlanır. Liyakatsizliğin olduğu yerlerde, bireyler kendi yetenekleri ve bilgileriyle değil, ilişkileriyle yükselir. Bu da sistemin verimliliğini düşürür ve yanlış kararların alınmasına yol açar.

Kurumlarda liyakatsizlik, hem çalışanların motivasyonunu kırar hem de kurumların başarısını olumsuz etkiler. İşyerlerinde yetkin kişilerin önünün kapanması, hem inovasyonu durdurur hem de verimliliği azaltır. Uzun vadede ise bu, kurumların başarısızlığa uğramasıyla sonuçlanır.

Liyakatsiz bireylerin görevlendirilmesi daha çok aile, akrabalık, arkadaşlık eksenin de dönmekle birlikte yandaşlık ve rüşvet ile de olabilmektedir.

Bir şeye sahip olmak değil, layık olmak önemlidir.

Had bilmezlik, sınırları ve ölçüyü aşarak yapılan yorumları ve davranışları ifade eder. Had bilmez insanlar, başkalarını yargılarken yapıcı olmaktan çok, saygısız ve sınır tanımaz bir tavır sergilerler. Bu tavır, karşı tarafta öfke, kırgınlık ve hayal kırıklığına yol açar. Eleştirinin aksine, had bilmezlik genellikle bilgi eksikliğinden ya da bilinçli bir şekilde karşı tarafı küçümseme niyetiyle yapılır. Bu durumda yapılan yorumlar, eksiklikleri gidermeyi değil, karşı tarafı baskı altına almayı hedefler.

Had bilmezlik, hem bireyler arası ilişkilerde hem de toplumsal düzeyde ciddi zararlara yol açar. İnsanların özgüvenini zedeler, toplum içinde güven kaybına neden olur ve sosyal bağları zayıflatır. Toplumlarda sıkça karşılaşılan bu tür davranışlar, yalnızca bireylerin moralini bozmakla kalmaz, aynı zamanda kurumlar ve devletler düzeyinde de sorunlara yol açar.

Gücünü makamından alan liyakatsiz kişilerin menfaatleri uğrunda diğer çalışanlara ve insanlara karşı had bilmezliklerinin sınırı dünyanın en uzun sınırına sahip olan ABD - Kanada sınırından büyüktür.

Her şeyi bilmene gerek yok, haddini bil yeter.

Bir toplumda haksızlık, kandırma ve hilebazlık yaygınlaştığında, bireyler arasında güven duygusu zedelenir. Güven, hem bireyler arası ilişkilerin hem de toplumla devlet arasındaki bağların temelini oluşturur. Ancak bu tür haksızlıklar yaygınlaştıkça, insanlar sisteme olan inançlarını kaybederler ve toplumsal barış tehdit altına girer.

Hilebazlık ve kandırma, bireyler arasındaki ilişkilerde kısa vadeli kazançlar sağlasa da uzun vadede toplumun genel yapısına zarar verir. Toplumlar da; medya, sosyal medya ve siyaset üzerinden çeşitli ikna yöntemleri kullanılarak manipüle edilebilmektedir.

Bir toplumun refah düzeyinin artması, bireylerin adalet duygusu ve şeffaflıkla hareket etmesine bağlıdır. Hilebazlık ve kandırma ise bu temel değerleri zayıflatır.

Haksızlığı her kabul ediş, daha büyük haksızlığın doğmasın imkan verir.

Yalakalık, menfaatçilik, torpil, liyakatsizlik, had bilmezlik, haksızlık, kandırma ve hilebazlık gibi olumsuz davranışlar, bireylerin kısa vadeli kazançlarını artırabilir, ancak toplumsal yapıyı uzun vadede kesinlikle çökertir.

Adaletin, liyakatin ve şeffaflığın ön planda olduğu bir toplumsal yapı, hem bireylerin hem de kurumların başarısına katkı sağlar. Yalakalık ve menfaatçiliğe dayalı sistemler ise, sadece bireyleri değil, toplumun tamamını tehlikeye atar. Liyakat esasına dayalı bir sistemin inşası, toplumsal refahın ve adaletin korunmasında en önemli unsurlardan biridir.

Bireyler kendilerini sorgulayarak başlamalı ve eksik gördükleri yönleri üzerinde çalışma yapmalıdırlar. Bireyler düzeldikçe de toplum düzelecek ve güçlenecektir.

Kendilerinde her türlü olumsuz davranışı bulunduran ve bugüne kadar topluma yararından çok zararı dokunmuş kişilerin; hem bireyleri hem de toplumu eleştirmeye hakları var mıdır diye de sormak isterim sizlere?

Eleştirel düşüncenin olmadığı, ‘’Sadece Ben!’’ mottosu ile yaptığı her davranışı kendine tanınmış bir imtiyaz olarak görenlerin, menfaatleri uğrunda her yanlışa doğru diyen şakşakçıların, sorgulama ve araştırma yapmadan her söylenene "Evet" diyen akıl fukarası insanların olduğu bir toplumda, ilerleme ve gelişim mümkün değildir diye düşünüyorum.

Toplumda: unutulan, yok sayılan, hakları ötelenen, varlıkları yük olarak değerlendirilen, emekleri değer görmeyen, fikirleri beğenilmeyen, icatları dikkate alınmayan, sesleri duyulmayan kimlerdir diye de merak etmiyor değilim?

Ya siz?

Hayatımızda ve toplumlarda krizler, sarsıntılar, hastalıklar tesadüfen ortaya çıkmaz. Bir gidişatı düzeltmemiz, gerçeklerle yüzleşmemiz, yeni yönelimler keşfetmemiz, başka bir yaşam yolunu deneyimlememiz için araçlardaki arıza sinyali gibi uyarı ikazı verirler.

Ya hiçbir şey yok gibi yola devam eder kaza yaparsınız ya da aracınızı kontrol edip, gerekli bakımları yapıp yola devam edersiniz.

 Toplum olarak da bu böyledir!

 Hayat sizin hayatınız, karar sizin kararınız.

 Ama, gelecek; hepimizin…