Mehmet KÜÇÜKEKEN'in 20 Mart 2025 tarihli yazısı: Liyakat: Adaletin ve Toplumun Temel Taşı

Toplumların yükselişi ve çöküşü, tarih boyunca pek çok unsura bağlanmıştır; ancak bunların arasında en belirleyici olanlardan biri, yetkinlik ve liyakat esaslı bir düzenin varlığı ya da yokluğudur. Liyakat, bir kişinin bilgi, tecrübe, yetenek ve karakterine dayalı olarak hak ettiği konuma gelmesini sağlayan bir ilkedir. Ancak günümüzde, bu ilke sıkça göz ardı edilmekte; yerine kayırmacılık, torpil ve kişisel çıkarlar geçmektedir.  

Liyakatin kamu atamalarından sanata, politikadan spora kadar her alanda nasıl esas alınması gerektiğini, adaletli bir sistemin nasıl inşa edilebileceğini ve günümüzdeki yanlış uygulamaları ele alarak, ünlü devlet adamlarının, edebiyatçıların ve felsefecilerin görüşleriyle desteklenmiş bir manifesto oluşturmak ve bunu hayatın her alanına uygulamak sadece günümüzü değil geleceğimizi de kurtarır. 

Platon, Devlet adlı eserinde, ideal toplum düzenini “herkesin yeteneğine uygun iş yaptığı” bir sistem olarak tanımlar. Ona göre, bir ayakkabıcıyı general, bir generali ayakkabıcı yapmaya kalkmak hem bireye hem de topluma zulümdür. Liyakat, kişinin doğasına ve yetkinliğine uygun bir görevle donatılmasıdır. Benzer şekilde, Konfüçyüs, “Yönetimde en önemli şey, doğru insanları doğru yerlere getirmektir” diyerek, liyakatin devlet yönetimindeki kritik rolünü vurgular. Bu görüşler, liyakatin yalnızca bir idari mesele değil, aynı zamanda ahlaki bir zorunluluk olduğunu gösterir. 

Osmanlı Devleti’nin yükseliş döneminde, devşirme sistemi ve Enderun Mektebi gibi yapılar, liyakat ilkesinin nasıl başarı getirdiğinin somut örnekleridir. Yetkinlik ve sadakatle yetişen yöneticiler, devletin en parlak dönemlerini inşa etmiştir. Ancak liyakat yerini nepotizme bıraktığında, çöküş kaçınılmaz olmuştur. Voltaire’in dediği gibi, “Bir devletin büyüklüğü, yöneticilerinin yetkinliğiyle ölçülür” Günümüzde ise bu ilke, çoğu zaman politik çıkarlar uğruna feda edilmektedir. 

Günümüzdeki Yanlış Uygulamalar ve Eleştiriler 

1. Kamu Atamaları ve Sözlü Mülakatlar: Günümüzde birçok ülkede, özellikle Türkiye’de, kamu görevlerine alımlar sıkça torpil ve siyasi bağlantılarla şekillenmektedir. Sözlü mülakatlar, objektif bir değerlendirme aracı olmaktan çıkıp, adayın yetkinliğinden ziyade “kimin yakını” olduğuna odaklanan bir sahneye dönüşmüştür. Doğru olan, mülakatların şeffaf, kayda alınan ve yalnızca yetkinlik ölçen bir yapıda olmasıdır. Liyakat, yazılı sınavlarla desteklenmeli ve kişisel bağlantılar yerine somut başarılar esas alınmalıdır. 

2. Terfiler ve Ödüller: İş dünyasında ve kamu sektöründe terfiler, çoğu zaman sadakat ya da “itaat” üzerinden belirlenmekte, yetkinlik ikinci plana atılmaktadır. Oysa Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Hakikaten bilgili, çalışkan ve vicdanlı insanlar, memleketin ihtiyaç duyduğu kişilerdir” sözü, terfilerde liyakatin esas olması gerektiğini açıkça ortaya koyar. Ödüller, başarıyı değil de ilişkileri yüceltirse, çalışanların motivasyonu düşer ve sistem çürümeye başlar. 

3. Sanat ve Sinemada Rol Dağıtımı: Sinema ve tiyatro gibi yaratıcı alanlarda bile yetenek yerine popülerlik ya da tanıdıklık belirleyici olabilmektedir. Bir oyuncunun yetkinliği değil, sosyal medya takipçi sayısı ya da “tanıdık” bir yönetmenle bağlantısı rol almasında etkiliyse, sanatın ruhu zedelenir. Shakespeare’in, “Herkes sahneye yeteneğiyle çıkmalı, yoksa perde kapanır” deyişi, bu alanda liyakatin önemini çarpıcı bir şekilde ifade eder. 

4. Futbolcu Transferleri ve Spor: Spor dünyasında, özellikle futbolcu transferlerinde, yetenekten çok maddi güç ya da menajer ilişkileri ön plandadır. Genç yetenekler, fırsat bulamazken, sıradan oyuncular yüksek bedellerle transfer edilmektedir. Spor, liyakatin en saf haliyle kendini göstermesi gereken bir alan olmalıdır; çünkü sahadaki başarı, kağıt üzerindeki bağlantılarla değil, yetkinlikle kazanılır. 

5. Burslar ve Stajlar: Öğrenci bursları ve staj yerleştirmeleri, çoğu zaman maddi durum ya da akademik başarı yerine “tanıdık” faktörüne dayanmaktadır. Bu, geleceğin yetkin bireylerini yetiştirme fırsatını baltalar. John Stuart Mill’in, “Toplumun geleceği, gençlerin yetkinliğine bağlıdır” sözü, bu alanda adaletin ne kadar hayati olduğunu hatırlatır. 

Adaletli Bir Liyakat Sistemi Nasıl Olmalı? 

1. Şeffaflık ve Objektif Kriterler: Her atama, terfi ya da ödül, açıkça tanımlanmış kriterlere dayanmalı ve süreç şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Örneğin, bir kamu görevine alım yapılacaksa, yazılı sınav sonuçları, mülakat puanları ve değerlendirme kriterleri herkese açık olmalıdır. 

2. Yetkinlik Ölçümü: Liyakat, yalnızca diploma ya da tecrübe yılıyla değil, kişinin somut başarıları, problem çözme yeteneği ve alana katkılarıyla ölçülmelidir. Bu, özellikle yönetim kurulu oluşumlarında ve yönetici atamalarında kritik bir öneme sahiptir. 

3. Bağımsız Denetim: Liyakat sisteminin adil işleyişi, bağımsız denetim mekanizmalarıyla güvence altına alınmalıdır. Siyasi ya da kişisel müdahaleler engellenmeli, denetim raporları kamuoyuyla paylaşılmalıdır. 

4. Eğitim ve Fırsat Eşitliği: Liyakat, ancak herkesin eşit eğitim ve gelişim fırsatına sahip olduğu bir ortamda anlam kazanır. Victor Hugo’nun, “Eğitim, bir milletin zincirlerini kırar" sözü, bu gerçeği çarpıcı bir şekilde dile getirir. Stajlar, burslar ve asker seçmeleri gibi alanlarda, fırsat eşitliği sağlanmadan liyakat tam anlamıyla işleyemez. 

5. Kayırmacılığa Sıfır Tolerans: Torpil ve nepotizm, liyakat sisteminin en büyük düşmanıdır. Bu tür uygulamalara karşı caydırıcı cezalar getirilmeli ve etik kurallar sıkı bir şekilde uygulanmalıdır. 

Liyakat, Bir Toplumun Vicdanıdır 

Liyakat, bir toplumun yalnızca işleyişini değil, aynı zamanda ruhunu ve ahlakını da yansıtır. Adaletli bir düzen, yetkin ellerde yükselir; yetkinlik ise ancak liyakatle taçlandırılır. Günümüzde yapılan yanlışlar – torpil, kayırmacılık, şeffaflıktan uzak süreçler – toplumun geleceğine vurulan bir darbedir. Eğer bir devlet, bir kurum ya da bir sanat eseri ayakta kalmak istiyorsa, liyakat onun temel taşı olmalıdır.  

Thomas Jefferson’un, “Hak edenin yönetmediği bir toplum, hak etmediği bir kaderi yaşar” sözü gerçekleri tüm çıplaklığı ile ortaya serer. Liyakat, bir seçenek değil, bir zorunluluktur; çünkü adaletin olmadığı yerde ne huzur ne de refah yeşerebilir. Toplum olarak hepimizin görevi, liyakati bir slogan olmaktan çıkarıp, yaşamın her alanında bir gerçek haline getirmektir. Ancak o zaman, Platon’un ideal devletinden Konfüçyüs’ün bilge yönetimine uzanan bir yol açabiliriz. 

Makamlar insanlara değil, insanlar makamlara değer katmalı! 

‘’Liyakat, layık olmaktır.’’ Mehmet KÜÇÜKEKEN