Betül Gökçe AKGÖL'ün 27 Ağustos 2024 tarihli yazısı: Sıfır Noktasındaki Kadın: Karanlığın Kıyısında Bir Yaşamın Portresi
Bazı kavramlar, sözlüklerin ötesinde anlam taşır ve bazen dillerde kayıp bir sayfa olarak kalır. Her gün karşılaştığımız, ancak anlamını derinlemesine kavrayamadığımız kelimelere “gerçek anlam” kazandırmak, özellikle bazı toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri söz konusu olduğunda oldukça zordur. İşte, “kadın” kelimesinin bazı coğrafyalarda yaşadığı zorluklar da bu türden. Şiddet, taciz, tecavüz ve cinayetlerin arttığı günlerde, bir kadın adının bu kelimelerle yan yana gelmemesi için dua ederken, Neval El Seddavi’nin yazdığı Sıfır Noktasındaki Kadın bu zorlukları ve trajedileri derinlemesine ele alıyor. Firdevs’in yaşam öyküsü, bu acı gerçeklerin somut bir örneğini sunuyor.
Neval El Seddavi: Bir Yaşamın İzdüşümü
Neval El Seddavi, 27 Ekim 1931'de Mısır’da doğdu. Dokuz çocuklu bir ailenin ikinci çocuğuydu. Babası Eğitim Bakanlığı'nda bir memur, annesi ise Türk kökenliydi. Çocukluk yıllarından itibaren Mısır toplumunu gözlemleyen Seddavi, feminist, psikiyatr, yazar ve aktivist olarak tanındı. 1955 yılında Kahire Üniversitesi'nden tıp diploması aldı ve kısa süre sonra evlendi. Ancak bu evlilik uzun sürmedi. Seddavi’nin meslek hayatı ve toplumsal gözlemleri, onun kadınların yaşadığı eşitsizlikleri ve şiddeti eleştiren bir bakış açısına sahip olmasına yol açtı.
Sıfır Noktasındaki Kadın: Karanlık Bir Hikâyenin Yansıması
Seddavi, Sıfır Noktasındaki Kadın kitabında Firdevs’in öyküsünü anlatırken, hikâyeyi “korkunç ama harikulade” olarak nitelendiriyor. Seddavi, 1972’de nevroz konusunu araştırmaya başladığında, Kanatır Kadın Cezaevi’nde bulunan nevrozlu kadınların öykülerini merak eder ve Firdevs’in trajik öyküsüne ulaşır. Firdevs, idam cezası almış bir kadının dramını temsil ediyor.
Kitap, Firdevs’in hayatının üç ana bölümde ele alındığı bir yapı sunuyor. İlk bölümde, çocukluğunda yaşadığı aile içi şiddetten ve sevgisizlikten bahsediliyor. Firdevs’in yaşadığı travmalar, çocukluğundan itibaren onu derinden etkiliyor. Çocukken yaşadığı tacizler ve ailesinin ilgisizliği, onun gelecekte yaşadığı sorunların temelini atıyor.
İkinci bölümde, Firdevs’in yaşadığı evlilik ve şiddet döngüsü ele alınıyor. Kocasından gördüğü şiddet, kaçışları ve çeşitli erkeklerle yaşadığı ilişkiler, onun içsel çatışmalarını ve toplumsal baskıları gözler önüne seriyor. Firdevs, bu süreçte parayla güç arasındaki bağlantıyı keşfederek, toplumsal sistemle olan mücadelesini sürdürüyor.
Üçüncü bölümde, Firdevs’in aşk arayışı ve yaşadığı aldatılma, onun son dönemlerdeki yalnızlığını ve mücadelelerini ortaya koyuyor. Bir Arap prensinin yanında geçirdiği süre, Firdevs’in erkeklerle olan ilişkilerinde yaşadığı travmanın simgesi haline geliyor. Kitabın sonunda, Firdevs’in cesur ve özgürlükçü bir tavır sergileyerek, tüm erkekleri hayatından çıkardığını görüyoruz.
“Geçmişimde kayda değer bir şey yoktu; ne aşk ne de başka bir şey. Bu yüzden söylediğim her şey gelecekle ilgiliydi. Gelecek, istediğim renklerle boyamak üzere hâlâ benimdi.” Bu cümle, Firdevs’in yaşamındaki özgürlüğü ve umudu temsil ediyor.
Metis Yayınları tarafından basılan ve 110 sayfa uzunluğundaki bu eser, sadece Firdevs’in değil, dünyadaki milyonlarca kadının yaşadığı zorlukları temsil ediyor. Kitabı okurken, Firdevs’in öyküsünün sadece bireysel bir hikaye değil, aynı zamanda toplumsal bir trajedinin parçası olduğunu anlıyoruz. Bu metin, bizlere bu karanlık hikayelerin sadece sayfaları değil, aynı zamanda kadınların yaşadığı acılar ve mücadeleler hakkında derin bir farkındalık kazandırıyor.