Sibel BAY'ın 25 Aralık 2024 tarihli yazısı: Sosyal Medyada İnşa Edilen Personalar

Günümüz dünyasında sosyal medya, sadece bir iletişim aracı olmanın ötesine geçerek kimlik inşa etmenin merkezi haline geldi. Her paylaşılan fotoğraf, yazılan bir gönderi, hatta beğenilen bir yorum, insanların sanal dünyada oluşturdukları kişiliklerin bir parçasıdır. Ancak bu kişiliklerin ardında, çoğu zaman gerçek benliklerden çok, toplumsal kabul görme isteği yatmaktadır.

Sosyal medya, insanlar için kendilerini gösterebilme ve başkalarına kendilerini anlatabilme imkânı sunar. Ancak, çoğu zaman bu gösteriş, tam anlamıyla gerçek kişiliği yansıtmaz. İnsanlar, beğenilme ve takdir edilme amacı güderek, kendi kimliklerinden saparak daha mükemmel, daha idealize edilmiş versiyonlarını sunarlar. Bu da demektir ki, sosyal medya üzerinden gördüğümüz kişilikler, birer maskeden başka bir şey değildir.

Herkes, arzu ettikleri takdir ve onayı almak için sosyal medyada bir karakter yaratır. Kimi zaman bu karakterler, çok ince düşünülmüş ve kusursuz şekilde hazırlanmış, bazen de tamamen doğal ve spontane bir şekilde sergilenen halleriyle karşımıza çıkar. Ancak bir şekilde bu maskeler, içsel dünyamızla kurduğumuz bağlantıyı zedeler. İnsanlar sosyal medya üzerinden kendilerini sergilerken, belki de en çok ihtiyacı olan şey, oldukları haliyle kabul edilmektir.

Sosyal medyada sıkça karşılaşılan bir diğer profil, mükemmellik takıntısı olanlardır. Bu kişiler, hayatlarını sadece başarılar ve kusursuz anlarla doluymuş gibi gösterirler. Her gün erken uyanıp spor yaparlar, sağlıklı yemekler yerler ve sürekli olarak "mükemmel" bir yaşam sürdüklerini paylaşırlar. Bu tür profiller, çoğu zaman bir başarısızlık korkusunun yansımasıdır. Gerçekten kusursuz olan bir yaşam var mıdır? Elbette hayır. Ancak insanlar, hata yapma korkusuyla, sadece olumlu anlarını paylaşarak kendilerini savunurlar. Çünkü toplumsal düzeyde onay görmek, onların içsel huzurlarını sağlamaktadır. Oysa gerçek özgüven, eksikliklerin ve hataların da kabul edilmesiyle elde edilir.

Bir başka sosyal medya fenomeni ise bilgi ve önerilerle çevresindeki insanları etkilemeye çalışanlardır. Bu tür profiller, genellikle çok şey bildiğini iddia eder ve bu bilgileri başkalarına öğretmeye çalışır. Ancak bu sürekli bilgi paylaşma isteği, kişinin kendi eksikliklerini ve belirsizliklerini gizlemek için geliştirdiği bir strateji olabilir. Çünkü bir konuda ne kadar çok bilgi sahibi olursa, o kadar güçlü hissedebilir. Oysa bilgi, ancak ne kadar kabul edebilir ve kendini sorgulayabilirsen o kadar anlam kazanır. Sosyal medyada gördüğümüz her “her şeyi bilen” profilin, aslında kendi eksikliklerinden kaçan bir karakteri barındırdığını unutmamak gerekir.

Sosyal medya, insanların fiziksel çekiciliklerini sergileyerek başkalarından onay alma isteğinin arttığı bir platformdur. Bu kişiler, paylaştıkları fotoğraflarla dikkat çekmeye, beğeniler ve yorumlar alarak duygusal bir tatmin sağlamaya çalışırlar. Ancak bu paylaşımlar, sadece bir illüzyondur. Çekicilik ve dışsal beğeniler, kısa vadeli duygusal tatmin sağlar, ancak gerçek ve kalıcı bir mutluluğu vaat etmez. Bu tür profillerin sahipleri, içsel bir boşluk hissiyle baş başa kalır ve yalnızlık korkusuyla sürekli olarak başkalarının onayını ararlar.

Toplumsal meselelerde duyarlı olduklarını gösteren sosyal medya hesapları, bazen gerçekte içsel bir boşluğun ve onay arayışının gizlendiği alanlar olabilir. Bu kişiler, çevre, hayvan hakları ya da toplumsal eşitlik gibi konularda sürekli paylaşımlar yaparak kendilerini “iyi” bir insan olarak tanıtmaya çalışırlar. Ancak bu, bazen bir savunma mekanizmasıdır. İçsel huzursuzluklarını bastırmak, duygusal eksikliklerini telafi etmek için başkalarının iyiliğine odaklanırlar. Oysa gerçek anlamda toplumsal değişim, sadece paylaşımlarla değil, dürüst ve özde bir anlayışla mümkündür.

Son olarak, sosyal medyada karşılaştığımız "özgür ruhlar" ve "minimalist yaşam" savunucuları da birer maskedir. Seyahat ettiklerini, spontane yaşamayı tercih ettiklerini ve her şeyden sıyrıldıklarını paylaşan bu profiller, aslında çoğu zaman içsel bir yönsüzlük duygusundan kaçma çabası içinde olabilirler. Kimi zaman, fazla bağımsızlık arayışı ve minimalizm, duygusal kontrolsüzlük ve hayata dair belirsizliklerin bir tür örtüsü haline gelir. Çünkü gerçek özgürlük, ne geçmişin ne de geleceğin kaygısı olmadan, yalnızca "şimdi"yi yaşayabilmektir.