Burak BALCI'nın 20 Ocak 2024 tarihli yazısı: Yüz Yıllık Uykudan Uyandıran Kripto!

Savaşın yerle bir ettiği Şam’ın ıssız sokaklarında, halinden hoşnutsuz bir şekilde dolaşan Refik’in canı bir hayli sıkkındı.

Amerika ve Rusya’nın gizliden gizliye masa başında Dünya haritalarını yeniden çizdiği son yirmi yılda, Türkiye’nin bölgede artan açık ve gizli faaliyetlerine rağmen bir şeylerin ters gittiği belliydi.

Temmuz sıcağının da verdiği bunaltıyla vesveseye başlayan Refik, içinden ‘Bismillah’ çekerek yoluna devam etti.

Amerikan bombalarının hedefi olan şehrin eski camisini göz ucuyla şöyle bir kontrol etti. Sonra içinden okkalı bir küfür savurdu. Üç gündür süren yoğun çatışmalardan kafasını kaldıramamıştı. Neyse ki bugün bir fırsat bularak, Ahmet’in dört yolu kesen evini gözetlemeye başladı.

Gözü, balkonda dizilen saksılara ilişti.

Saksıların diziliş şekli aslında yeni ve çok kritik bir bilgiyi haber veriyordu.

Her saksı farklı bir adresi, saksıların sayısı ise bilinmeyen evleri gösteriyordu.

Uzun ve dikkatli bir şekilde saksıların duruşunu inceleyen ve hangi gizli eve gideceğini kestirmeye çalışan Refik, sonunda gideceği adresi bulmuştu. Türk istihbaratçılar, aslında bu yöntemin bir benzerini Ankara’da takip ettikleri bir Rus ajandan öğrenmişlerdi. Şimdi bu yöntemin farklı bir türünü Şam’da bizzat uyguluyorlardı.

Uzun zamandır Ahmet’ten kayda değer bir haber alamayan Refik, çoğu kez de kendi bildiği şeylerin istihbarat olarak yeniden kendi kulağına fısıldanmasından da dert yanmıyor değildi. Sıcaktan iyice bunalmıştı. "Şimdi Türkiye’de olmak vardı" diye geçirdi içinden.

Emekliliğine iki yıl kalmıştı. Kafaya koymuş şehirde yaşamayacak, memleketi Sivas’a gidecek ve iki katlı bir ev yaptırıp keyfine bakacaktı.

Böyle düşününce biraz rahatladı. Sonra hızlıca bu düşünceden sıyrıldı. Gelen mesaj önemli olabilirdi. Ancak Refik’in dikkatini çeken başka bir husus da saksılara saklanan kriptolu mesajın kendisine gösterdiği adresti.

“Şimdi, nerden çıktı bu” diye geçirdi içinden. Neyse görev görevdi. Şam’dan pick up’ına atladı ve patika yolları takip ederek Gaziantep sınırında bulunan, bilinmeyen bir eve geldi. 7 saat süren yolcuğun ardından buraya neden geldiğini bir türlü anlayamamıştı. Türkiye, özel bir operasyon mu yapacaktı? Kafasından binlerce ihtimal, saliseler içinde akıp gidiyordu.

Sokağın başındaki kerpiçten yapılmış iki katlı evin kapısı açıktı. İçeri girdi, yukarı çıkmak yerine hızlı adımlarla bodrum kata indi, geldiğini sandı ancak tam üç kat daha inmesi gerekiyordu.

Dört kat aşağı inen Refik biraz şaşırdı! Zifiri karanlık içinde kalmıştı. Tuzağa mı düştüm diye düşünürken karanlığın içinden açılan bir kapı tüylerinin diken diken olmasına neden oldu. Dikkatli bakınca karşısında gördüğü sakallının Mahmut olduğunu anladı. Sevinmekle üzülmek arasında kaldı. Mahmut’un yüzü sert ve donuktu. Havadaki buzları, Mahmut’un gür bıyıkları arasından zorla seçilen gülümsemesi bozdu.

İkili hiç konuşmadan yerin altından, yaklaşık yüz metre şehrin kuzey yönüne doğru yürüdüler. Sonra bir kat daha aşağı indiler. Yaklaşık 20 metre sonra bu kez iki kat da yukarı çıktılar. Yolun başında nerede olduğunu anlamaya çalışan Refik’in, aklı ine çıka daha çok karışmıştı. Bu bir tuzaksa buradan çıkış yoktu.

Tahta kapı aralandı. Refik ve Mahmut’un dışında ona bu adrese gelmesini şifre ile bildiren Ahmet ve onun yanında da yüzünü daha önce anımsadığı ancak bir türlü kim olduğunu hatırlayamadığı bir kişi daha vardı.

Ayakta duran dört adamın sessizliğini Ahmet bozdu, “Uyanmanın zamanı geldi.”

Ahmet’in haricindekiler, bu cümlenin ne anlama geldiğini anlayamadı. Ardından odaya bir sessizlik çöktü. Olan her ne ise geçmişte yaşananlara pek benzemiyordu. Tahta kapı, bir kez daha gıcırtıyla aralandı. 60 yaşını henüz deviren Selman’ın odaya girişi, birden odada bulunan diğer dört kişinin kendilerini daha güvende hissetmelerine neden olmuştu.

Yıllarca yurt içi ve dışında iki yüzün üzerinde operasyon yapan bu ekibi Selman yetiştirmişti.

Rahmetli Menderes’in idamından sonra, Amerika’dan bile gizlenerek oluşturulan bu ekip, çok özel bir misyonun temsilcisi olduklarını henüz bilmiyorlardı.

Babacan bir tavırla eski ekibini geniş odanın ortasındaki masaya davet eden Selman, elindeki fotoğrafı masaya koydu. Herkes, fotoğrafa dikkat kesilmişti. Ancak ne olduğunu anlayan olmadı. Selman, hiçbir yorumda bulunmadan 30 saniye kadar bekledi.

Selman’ın ceketinin iç cebinden çıkararak masaya koyduğu fotoğrafta 5- 6 yaşlarındaki sırtı dönük bir çocuk elinde bir bayrak sallıyordu… İlk bakışta çocuğa mı yoksa fotoğrafın diğer bölümlerine mi dikkat edilmeliydi kimse anlamadı.

Sırtı dönük çocuğun sağında annesinin korumaya çalıştığı iki aylık bir bebek ve etrafa kaçışan insanlar vardı. Fotoğraf biraz bulanık olsa da dikkatli bakınca yıkık binaları da seçmek mümkündü.

Refik, tam söze yeltenirken Selman, konuşmaya başladı; ”O gün geldi beyler, bu sizinle son görüşmemiz, bir daha asla ve asla temas etmeyeceğiz… Karanlığa gömüleceğiz, bu bizim son ve en önemli işimiz olacak."

Selman’ın bu sözlerinin ardından donakalan Refik, odanın tepesindeki sarı lambanın ışığında dans eden toz zerrelerini seyrediyordu. Yeniden oluşan sessizlik, kalp ritimlerini artırıyordu.

Selman, elinde bulunan kırmızı mühürlü zarfları masaya bıraktı.

Zarfların üzerinde aşiret isimleri ve adresleri yazıyordu.

Adresler arasında; Bağdat, Şam, Tunus, Musul ve Kerkük gibi önemli şehirlerin adları seçiliyordu.

Selman, elemanlarını daha fazla merakta bırakmak istemedi: “Arkadaşlar, buradaki zarfları size temin edeceğim özel ekiplerle, iki güne kadar adreslerine teslim etmiş olacaksınız. Yüz yıllık uykumuz artık sona eriyor. Devlet-i Aliyye tarafından ulusun tamamen yok olmasını engellemek için İngiliz yanlısı gibi faaliyet gösteren ancak Türk ulusundan hiçbir zaman kopmayan hücrelerimizin uyanma vakti geldi. Emperyalist devletler, yüz yıldır gizli kasalarında sakladıkları planları yeniden tatbik etme konusunda anlaştılar.

Tunus’ta 5 yaşındaki çocuğun salladığı bu bayrak Teşkilatı Mahsusa’nın bayrağıdır ve yeniden dirilişimizi sembolize eder. Uyanma ve harekete geçme vakti geldi.

Dişimizden, tırnağımızdan artırarak onlarca yıldır silahlandırdığımız yüzbinler, sahaya inecek. Gazamız mübarek olsun.”

NOT: Burada yazılanlar bir kurgudan ibarettir. 

Saygılarımla…