Sedat SADİOĞLU'nun 10 Ağustos 2023 tarihli yazısı: Bazı Dikkat Çekici Bilgiler

Gören Göz – 28/1: Cehennem Ateşi 

Pek çok saygın din âlimine göre; yaratılan ve dünyada yaşayan her insan, gerçek (salih) bir kul gibi yaşıyorsa ‘Bu dünya cennettir.’, yok eğer isyan ve gaflet içerisinde ise ‘Bu dünya cehennemdir.’  

Az da olsa bazı din âlimleri, yaşadığımız bu dünyanın bir ‘Cehennem’ olduğunu iddia ederler. Güya, bu dünyada yaşadığımız sürede cezalarımızın bir kısmını çekiyormuşuz! Bu tespit ya da değerlendirme, belki isyan ve gaflet içinde olanlar için doğru olabilir. Elbette dünyanın bir cehennem olduğuna inanmak mümkün değildir. Burası olsa olsa bir imtihan yeridir. Bu konular tasavvufi konular olsa da, biz dünyanın (kâinatta) yaşanabilecek en iyi yer ve suretimizin (varlığımızın) de en iyisi olduğuna inanırız.

Aşağıda, konuyla ilgili bir hikâye (kıssa) aktarılmıştır; 

Abbasilerin ünlü halifesi Harun Reşid zamanında yaşamış olan Behlül Dâna, dönemin meşhur evliyasıdır. Zaman zaman aklından zoru olan kimseler gibi tavırlar takınır, herkes de bundan dolayı kendisini ‘deli’ (Mecnun) sanırdı. Aslında bunu çoğu kez maksatlı yapardı. Behlül Dâna, daima Harun Reşid’in yakınında bulunur, gerekli sebepler hâsıl olursa onu uyarırdı. 

Bir gün Behlül Dâna, üstü başı toz-toprak içinde uzun bir yolculuktan gelmiş haliyle Harun Reşid’in huzuruna çıkar. 

Harun Reşid Sorar;
- Bu ne hâl Behlül, nereden geliyorsun?
Behlül;
- Cehennemden geliyorum ey hükümdar!
Harun Reşid;
- Ne işin vardı Cehennemde?
Behlül;
- Ateş lazım oldu da, ateş almaya gittim.
Harun Reşid;
- Peki, getirdin mi bari?
Behlül;
- Hayır, efendim getiremedim. 
- Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar ‘Sanıldığı gibi ateş burada bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir!’ dediler!

İlgili Bir Ayet (3/Âli İmrân Suresi,12.Ayet);  

“ O inkârcı kâfirlere de ki, siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne fena bir döşektir! ” 

Unutmayalım ki, ne kadar hata yaparsak yapalım, günah işlersek işleyelim, yüce Allah’tan son nefesimize kadar “bağışlanma” talep edebiliriz. Bu şansımız ve hakkımızı kullanmalıyız. Üstelik bu şans ve hak, diğer insanlara (Müslüman olmayanlara) da tanınmıştır. Yukarıdaki ayette de açıkça buyurulduğu gibi, yeter ki, dünyadan ateşimizi (günahlarımızı) yanımızda götürmeyelim!

Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları Allah’tan hakkıyla korkan kullarından eylesin… Amin! 

Gören Göz – 28/2: Bir Kaz Yollarsam… 

Aşağıdaki kısa ve anlamlı hikâye, zekânın nasıl kullanıldığını ve kazancının neler olabileceğini bizlere göstermektedir. Hikâyedeki kazanç “altın” olabilir ancak, asıl kazancın ahireti kazanmak ve cennete doğrudan yerleşmek olduğunu da unutmamak gerekir. 

Padişahın biri, veziriyle beraber tebdili kıyafet dolaşmaya çıkmış. Halkının durumunu ve sıkıntılarını (yakından) görmek istemiş. Yakınlardaki bir köye gitmişler ve küçük, şirin bir evin önünde durmuşlar. (Bahçede) örgü ören genç bir kız görmüşler. Padişah, yaklaşıp kıza;

-  Merhaba kızım, baban evde mi?  diye sormuş. Kız;
-  Babam evde yok, azı çok etmeye gitti! demiş. Padişah;
-  Annen evde mi? diye sormuş. Kız;
-  Annem de yok, o da biri iki etmeye gitti! demiş. Padişah;
-  Kızım eviniz çok güzel ama bacası eğri! demiş. Kız;
-  Bacası eğridir ama, dumanı doğru tüter! demiş. Padişah;
-  Sana bir kaz yollasam, yolar mısın? diye sormuş. Kız;
-  İzninizle, en ince tüylerine kadar yolarım! demiş. Padişah;
-  Öyleyse hoşça kal! deyip, veziriyle (tekrar) yola koyulmuşlar. 

Saraya varınca padişah, vezirine sormuş; “Kızla ne konuştuğumuzu anladın mı?” Vezir; “Doğrusunu söylemek gerekirse, anlamadım padişahım!” demiş. Sonra da; “O halde tez vakitte git öğren, yoksa seni vezirlikten azlederim!” demiş. Vezir telâşla fırlamış, ilk ağızdan bilgi almak için kızın köyüne gitmiş ve kızı bulmuş. Ona; 

- Aman kız, hanım kız, bugün yanımda biriyle senin yanına gelmiştik. Yanımdaki kişi seninle sohbet etmişti. O sohbet sırasında konuştuklarınız ne anlama geliyordu? Onları bana anlatırsan, dile benden ne dilersen,  demiş. Kız;

- Konuştuklarımızı açıklarım ama her cevap için on altın isterim!  demiş. Vezir hemen kabul etmiş. Kız, anlatmaya başlamış;

- O kişi bana babamı sorduğunda, «azı çok etmeye gitti» demekle, «babamın çiftçi olduğunu, tarlaya tohum ekmeye gittiğini» anlatmak istedim” demiş. Vezir on altını vermiş. Kız;

- O kişi annemi sorduğunda, «biri iki etmeye gitti» demekle,  «annemin ebe olduğunu, doğum yaptırmaya gittiğini» anlatmak istedim” demiş. Vezir on altın daha vermiş. Kız;

- O kişi, «Eviniz güzel ama, bacası eğri» demekle, «Benim güzel olduğumu, ama gözlerimin şaşı olduğunu» söyledi. Ben de «Bacası eğridir ama, dumanı doğru tüter!» diyerek «Şaşıyım ama, gözlerim iyi görür» demek istedim. Vezir on altın daha verir ve sonra da son sorusunu sorar;

- Peki ya, «Sana bir kaz yollarsam, yolar mısın?» ne demek?  Kız, hafif bir tebessüm ederek;

-  O kaz da sizsiniz, demiş ve eklemiş;
-  Bunları öğrenmek için bana onlarca altın verdiniz!”           

Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları aklını kullanan, aklıyla doğru ve faydalı işler yapan kullarından eylesin… Amin!

Gören Göz – 28/3: Akaid ve Fıkıh İlmi 

Şeyh Abdülkadir Geylâni hazretleri (k.s.), bir gün mihrapta oturmuş zikir ve murakabe ile meşgulken, gaipten (bir yönden) ses gelmiş; “Ey Abdülkadir kulum! Ben senden bütün amel yükümlülüklerimi kaldırdım!” Şeyh Abdülkadir Geylâni hazretleri, bu sözü duyar duymaz, elindeki tespihi, sesin geldiğini tahmin ettiği yöne, kurşun gibi fırlatmış. Ve, “Defol lanetli şeytan!” diye de bağırmış. Foyası ortaya çıkan şeytan, “Ben bu şekilde nice âbidleri, nice zâhidleri yoldan çıkarttım. Ama sen bir an bile tereddüt etmedin ve tuzağa düşmedin. Nasıl anladın beni?” diye de sormuş. Şeyh Abdülkadir Geylâni hazretleri, hepimizin ibret alması ve ders çıkartması gereken şu sözlerle cevap vermiş;

“İki şeyden dolayı tanıdım seni. Birincisi, akaid ilmi. Bu ilimle biliyorum ki, yüce Allah bir yönden hitap etmez. O, her yerdedir. İkincisi, fıkıh ilmidir. Buna göre de, peygamberler dahil, hiç kimseden amel mecburiyetini kaldırmamıştır!”         

Akaid ilmi nedir?: İslâm Akaidi esaslarına “îman esasları” da denmektedir. İman esaslarını barındıran, ele alan ilme ise de “akaid ilmi” denilmektedir.

Fıkıh İlmi Nedir?: Dinin hükümlerini bildiren ilme "Fıkıh ilmi" adı verilir. Fıkıh bilgilerini bilen kimseye ise "Fakîh" denir. Fıkıh ilmi, insanların yapması ve yapmaması lâzım gelen işleri bildirir.

“İnsanlara gösteriş için ve onların rızalarını almak için amel yapıp, sonra da bunları, Allah’tan kabul etmesini istemek yakışır mı!” [Şeyh Abdülkadir Geylâni, (k.s.)]

Destekleyici bir Ayet; (Maide Suresi, 16.Ayet)

“Allah o kitapla rızasına uygun hareket edenleri selamet yollarına iletir. Onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola sevk eder”

Yüce Allah (c.c.), Müslümanları şeytanın vesvese ve oyunlarına karşı dikkatli ve uyanık olan kullarından eylesin…Amin!

(NOT: Yirmisekizinci bölümün sonu…)