R. Bülend Kırmacı'nın 22 Şubat 2023 tarihli yazısı: Huzurevleri, Kreşler ve Yurtlara Yatırım Yapmalıyız
Türkiye, Anayasa’da yazıldığı kıvamıyla bir sosyal devlet değil maalesef…
Oysa çağımızda bir vatandaşın en büyük güvencesi ve zenginliği, sosyal devletin yurttaşı olabilmektir. Ben, yatırım programlarına bakmam. Vadeye tabi işler ilgimi çekmiyor. Hele ki Türkiye gibi boş vaatlerin çokça tekrarlandığı bir ülkede ilgili bakanlıkların veya kurumların faaliyet programları da bana ilgi çekici gelmiyor. Örneğin Türkiye önümüzdeki yıllarda çok sayıda huzurevine ve öğrenci yurduna ihtiyaç duyacak. “Yapacağız” deniyor! “Yapacağız!” Elbette bunları, huzurevlerini, kreşleri-yuvaları ve yurtları tesis etmek, donatmak, işletmek ve denetlemek başat olarak sosyal devletin görevi ve gereği… Ancak bu konuda vaatlere odaklanmak yerine bu ihtiyaca dikkat çekmek ve mevcut durumun tespitini yapmak çok daha yararlıdır.
HEM GENÇ HEM YAŞLIYIZ
Türkiye artık hem gençlerin hem de yaşlıların ülkesidir. Ortalama ömür süresinin 75.8 yıl olarak uzaması, doğumdan sonra bebek ölümlerine karşı geliştirilen etkin önlemler, ortaya yaşlanan bir nüfus profili de çıkartmıştır.
2022 tespitiyle de Türkiye’de nüfus artış hızı %0.8 (binde sekiz) olarak açıklanmaktadır.
Ancak yine aynı Türkiye, çekirdek ailede kadının ve erkeğin çalışmak zorunda olduğu, konut sorununun yaşandığı bir ülkedir ve bakıma ve barınmaya -bağımsız olarak- huzurevlerinde, bakımevlerinde ihtiyaç duyan nüfus artmaktadır… Bununla birlikte, “aile bağları görece güçlü bir toplum” olduğumuz için yaşlı nüfusun kuramsal olarak dörtte birine huzurevi ve bakımevi hizmetinin garanti edilmiş olmasını yeterli sayabiliriz. Yani ileriki paragraf aralarındaki projeksiyonumuzda nüfusun dörtte birini alıp, on yıl bazında yılda binde sekiz artışla belirlenecek huzurevi, bakımevi ve kreş, yurt yapılarını sayısal olarak belirleyeceğiz.
HUZUREVLERİ YAPMAK ZORUNDAYIZ
Peki huzurevleri nedir? “Evde bakımı mümkün olmayan; hastaneye yatmasına da gerek olmayan, yaşlı insanların kaldıkları yerdir. Huzurevleri, hastane gibi kurulurlar; tıbbi bakım, fiziksel ve psikolojik terapi hizmeti sağlarlar. Huzurevleri, sakinlerine en iyi bakım hizmetini vermek için çalışırlar.”
Huzurevlerini esas olarak devlet inşa etmeli ve çalıştırmalıdır.
Denetim açısından -devletin veya özel sektörün- tüm huzurevleri ve bakımevleri il sınırlarında valiliklere, idari kurallar açısından ise Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına tabidirler.
Öte yandan (özel) huzurevi, yaşlı kişileri huzurlu bir ortamda korumak ve bakmak, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileri tarafından kurulan yatılı sosyal hizmet kuruluşudur. Huzurevlerinde kalan yaşlıların her türlü bakım, beslenme, konaklama, sosyal aktiviteler, sağlık hizmetleri gibi çoğu hizmet, ilgili kurum tarafından verilmektedir. Bu hizmetleri vermek için alanında uzman ve tecrübeli, işe yatkın kişiler kurumda çalıştırılmak üzere tercih edilmektedir. Huzurevi sakinleri, genellikle yaşları dolayısıyla ve yalnız yaşamak istemedikleri için kolayca sosyalleşebilecekleri bu tür kurumları tercih etmektedir. Bakımevi ise huzurevi hizmetleri temel olmak üzere sağlık sorunu olan ya da sürekli bakım desteğine ihtiyacı olan kişiler tarafından talep görmektedir.
10 MİLYON “YAŞLI”MIZ VAR
Evet Türkiye hem gençlerin hem de artık “yaşlıların” ülkesidir demiştik. Bugün 10 milyona yakın “yaşlı”mız vardır ve bu sayı, nüfusun %12’sine ((TÜİK 14 Nisan 2021 verilerine göre, 60-79 yaş aralığında 10 milyon 163 yurttaşımız olup, nüfusumuzun %12,1’ini yaşlılarımız oluşturmaktadır) karşılık gelmektedir. Gerçekten “yaşlı nüfus” olarak kabul edilen 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus, 2016 yılında 6 milyon 651 bin 503 kişi iken son beş yılda %24,0 artarak 2021 yılında 8 milyon 245 bin 124 kişi oldu. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2016 yılında %8,3 iken, 2021 yılında %9,7'ye yükselmişti…
Öte yandan yaşlı nüfusun 2021 yılında %44,3'ünü erkek nüfus, %55,7'sini kadın nüfus oluşturmuştur. Resmi nüfus projeksiyonlarına göre yaşlı nüfus oranının 2025 yılında %11,0, 2030 yılında %12,9, 2040 yılında %16,3, 2060 yılında %22,6 ve 2080 yılında %25,6 olacağı öngörülmektedir. Bu da gelecekte huzurevi ve bakım evine daha da çok ihtiyaç duyacağımızı ortaya koymaktadır. (Tekrar belirtelim ben çalışmamda sabit bir oranı, yıllık nüfus artışını %0.8 -binde sekiz- olarak almayı tercih edeceğim-BK)
YAŞLI NÜFUSUN DÖRTTE BİRİ İÇİN HUZUREVLERİ
Bugün yaşlı sayımızı 10 milyon olarak alırsak ve aile bağlarımızın güçlü olduğunu göz önünde bulundurursak, bizim toplumsal dinamiklerimiz açısından bu nüfusun dörtte biri olan 2 milyon 500 bin yaşlımızın kuramsal olarak huzurevi ve bakım evi ihtiyacı olduğunu varsayabiliriz. Bu esasla, sadece 2023 yılı için en az 2,5 milyon diyelim “yatak kapasitesine” ulaşmak gerekmekte olup, hâlen bu rakamın çok altında bir sayıda yaşlımıza huzurevi ve bakımevi olanağı sağlamaktayız. Nitekim Şubat 2022 verileriyle 17 bin 606 kapasiteli 268 özel huzurevinde 11 bin 467 kişi yaşamakta, 2 bin 889 kapasiteli diğer kamu kurumlarına ait 20 huzurevinde ise bin 735 yaşlıya barınma olanağı sağlanmış bulunmaktadır. Yukarıdaki sayıları topladığımızda yaklaşık 13 bin yaşlımızın huzurevlerinde konakladığı ortaya çıkmaktadır.
Yeni inşa edilecek modern bir huzurevinde ortalama 200 yaşlı yaşadığını varsayalım. Yaklaşık 2,5 milyon yaşlımıza bu hizmeti verebilmek için şimdi sıkı durun…
*Bu yıl için 12 bin 500 dolayında yeni huzurevine gereksinme vardır. Önümüzdeki on yıl için, her yıl binde sekiz sabit artışla da yılda bin yeni huzurevinden, 10 bin 000 yeni huzurevi ve bakımevine ihtiyaç duyacağımız öngörülebilir. (üssel değil sabit oranda artışı bilerek tercih ediyorum-BK)
16 ilimizde huzurevi yok!
Öte yandan 2021 Şubat verilerine göre aralarında Adıyaman, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Erzurum, Gümüşhane, Hakkâri, Iğdır, Kırıkkale, Kilis, Mardin, Muş, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak gibi illerin de olduğu 16 ilimizde huzurevinin olmadığı tespit edilmektedir. Koskoca İstanbul’da 98, başkent Ankara’da ise yine 100’den az huzurevi bulunmaktadır.
İstanbul’daki 98 huzurevinin 69 tanesi özel şirketlerin elinde olup burada barınmanın maliyetinin 5-20 bin TL arasında değiştiği kaydedilmektedir. Türkiye’de nüfus projeksiyonu ve nüfusun yaş gruplarına göre dağılım seyri, konut olanakları, deprem ve göç gibi olgular dikkate alınarak yaşlı insanlarımız için yeterli sayı ve nitelikte huzurevi ve bakımevi inşa etmek ve bunları nitelikli personelle donatıp, elektronik kamera sistemleri dâhil en etkin şekilde denetlemek devletin vazgeçilmez, savsaklanmaz ve bölüşülmez görevidir.
KREŞ-YUVA SAĞLAMAK ZORUNDAYIZ
Türkiye’de hanımların çalışma yaşamına katılmaları hem ekonominin bir gerçeği hem de uygar hayatın bir gereğidir. Annelerin ve anne adaylarının çalışma yaşamında etkinliklerini ve verimliliklerini göz önünde bulundurmak, ülkemizde yeterli sayıda kreşin en yüksek standartlarda yapılması demektir. Türkiye, genç ve doğurgan bir nüfusa sahiptir ve göz bebeğimiz olan çocuklarımızın kreş ve yuva ihtiyaçlarını temin etmek devletin, yerel yönetimlerin birincil görevleri arasındadır. Gerçekten yüksek standartlı kreş ve yuvadan söz ettiğimizde; fiziki donanımı, temizliği, ulaşım olanakları, personeli ve denetimi açısından çağdaş kurumlardan söz etmekteyiz. Kreş ve yuva ihtiyacını tespitte zeminimiz anaokulu ve uygulama sınıfları olarak alınabilir. Nitekim kreş ve yuvaya kayıtlarda da en azından yaş açısından bu esas temel alınmaktadır.
Anaokulu ve uygulama sınıflarına, kayıtların yapıldığı yılın Eylül ayı sonu itibarıyla 36 ayını tamamlayan ve 68 ayını doldurmayan çocukların kaydının yapıldığı ve ideal olarak 10’ar kişilik sınıf kümelerinden oluşması beklenen kreşler açısından yeterli noktada değiliz. Bununla birlikte, Milli Eğitim Bakanlığının yayımladığı istatistiklere göre 2020-2021 eğitim öğretim yılında MEB'e bağlı 161 resmi kreşte yalnızca 8 bin 704 öğrenci eğitim görmüştür. MEB dışındaki kurumlara bağlı olan 2 bin 338 resmi kreşteki toplam öğrenci sayısı ise 53 bin 804. Yani hepsi toplam olarak yaklaşık 60 binden biraz fazla çocuğumuza kreş olanağı sağlanmış durumdadır.
Öte yandan, Türkiye genelinde resmi ve özel, toplam 30 bin 978 okul öncesi eğitim veren kurum var. Bu kurumların öğrenci kapasitesi ise toplam 1 milyon 226 bin civarındadır. Türkiye’de kuramsal olarak okul öncesi eğitime gidenler arasında en az yüzde 25’inin kreşe, yuvaya ihtiyacı olacağı varsaysak 306 bin 500 çocuğumuzun kreş ve yuva ihtiyacı olduğu bunun ancak 60 bininin karşılandığı ve yaklaşık 250 bin çocuğumuzun ihtiyacı olan kreşlerde -örneğin bir kreşte yaklaşık 40 çocuk barınsa- *6 bin yeni kreşe, yuvaya ihtiyaç duyduğumuz öngörülebilir. Önümüzdeki on yılda da her yıl 480 yeni kreş ve yuvadan toplam 4 bin 800 yeni kreş ve yuva kurulması gerekmektedir.
Bu noktadan, bu sayılardan, bu niteliklerden çok uzak olduğumuz ve kreş ve yuva ihtiyacını özel sektör ile bir ölçüde tamamlamayı tercih ettiğimiz için bugün kreş ve yuva fiyatları da tıpkı özel okulların fiyatları gibi adeta havalarda uçmakta, çalışan anneler veya anne adaylarına ve doğal olarak ailelere katkı sağlasın ve çocuğun yetiştirilmesinde güzel bir sosyal geçiş, okula, ana sınıfına hazırlık koridoru oluştursun diye yapılandırmamız gereken kreş ve yuva açısından (sayısal ve niteliksel olarak) çok gerilerde olduğumuz bir gerçektir.
12 MİLYON GENCİMİZ VAR
Türkiye nüfusunun %15,3'ünü genç nüfusun oluşturduğu bilinmektedir.
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre 2021 yılı sonu itibarıyla Türkiye'nin toplam nüfusu 84 milyon 680 bin 273 kişi iken 15-24 yaş grubundaki genç nüfus 12 milyon 971 bin 289 kişi olmuştur. Genç nüfusun birinci meselesi eğitimdir. İkinci meselesi istihdamdır. Meslek edinmeye başlayacak yaştaki gençlerin iyi bir eğitim almalarının başlıca tamamlayıcı koşulu ise barınma sorunlarının çözülmüş olmasıdır. Bu da devletin yurtlarıyla çözümlenebilecek bir sorundur.
YURT SAĞLAMAK ZORUNDAYIZ
İşte üniversitelilerin yurt sorununda olduğu gibi, bir türlü sosyal devlet olmanın gereğini icra edemiyoruz… Bugün yaklaşık 4,5 milyon öğrenci, üniversite ve yükseköğrenim çemberinde olmakla birlikte örgün eğitime devam edenlerin başlıca yararlanması gereken yurt açısından bakıldığında, ancak 759 bin 838 öğrencinin KYK yurtlarında barındığı anlaşılmaktadır. Kredi Yurtlar Kurumuna bağlı yurt sayısı 2021-22 verileri itibarıyla 776 olup, bu sayının da çok yetersiz olduğu, ortaya çıkan boşluğun özel kesim, vakıflar ve daha da düşündürücü olarak maalesef kimi dinci yapılanmalar tarafından doldurulmaya çalışıldığı bilinen bir gerçekliktir.
Örgün eğitim odaklı olarak bir kestirme hesaba göre; her yurtta ortalama bin öğrenci olsa ve şimdiye kadar 2.5 milyon örgün öğretim gören öğrencinin yaklaşık 750 binine yurt sağlayıp 1 milyon 750 bini yurt ihtiyacı içinde bulunduğu varsayılırsa,
*Bu yıl için bin 750 adet yurt yapımına ihtiyacımız olduğu söylenebilir. Önümüzdeki on yıl içinse, her yıl %0.08 artışla yılda 140 yeni yurttan toplamda bin 400 yeni yurt binasına/tesisine ihtiyacımız olduğu söylenebilir.
Bu arada devlet yurtlarında kalmaları nedeniyle öğrenciden belli bir ücret alınmakta, öğrenim kredisiyle desteklenen öğrencilerin bu tutarı karşılaması beklenmekte ve tahsis edilen kredi ise yurttan ayrıldıktan veya okul sürecini tamamladıktan sonra tahsil edilmektedir, bu kredinin de öğrenci düzenli ve sosyal güvenceli bir iş bulduktan sonra tahsilinin garanti edilmesi gerekir.
Türkiye, sosyal devlet olma yoluna yönelmelidir. Yaşlılarımıza huzurevleri, bakımevleri, çocuklarımıza kreş ve yuva, öğrenci gençlerimiz için yurtlar inşa etmeli; bunları en modern fiziki olanaklarla donatmalı, en iyi eğitimli personelle çalıştırmalı ve en etkili şekilde denetlemeliyiz. Çağdaş toplum, modern devlet olmanın yolu bu anlayış ve yapılanmadan geçmektedir. Devlet bu alanda ve konularda öncü belirleyici, uygulayıcı ve denetleyici olmak zorundadır. Bu konuların başkaca bir geçerli ve gerçekçi yolu da yoktur.