R. Bülend KIRMACI'nın 11 Ekim 2024 tarihli yazısı: Huzursuz Yazmak Sendromu!

Denizcilerde görülürmüş daha çok:

Karaya çıktıklarında... Mesela sandalyede otururken... Sürekli iki bacaklarını sallarlarmış...

Huzursuz bacak sendromu deniyor; bakmayın "sendrom" dendiğine; öyle hastalık filan sayılmaz: sadece bir alışkanlık!

Fakat, genel ve yaygın, özel olarak da deniz adamları arasında...

Neden? Çünkü denizde zaten dalgalar var, gemide, teknede, denizaltında, bütün vücut sallantıda olduğu için...

Ayrıca bacakları kullanıp "sallanmaya" yer yok!

Bacak sallamanın da tabii şekilleri var.

Yukarıdan aşağı doğru yani ayak tabanını kaldırıp indirsen; üzüm ezer pozisyonu gibi olan türü bu...

Hah işte o Denizcilere özgü; rahmetli babamın genetiğinden, iktisat ilmiyle ilgili bana da geçmiş!

Bir de biraz asabi ev hanımlarına özgü bacak sallama tipi var. Sağdan sola, soldan sağa; aç kapa, aç kapa; yelpaze tipli.

Doğurganlık yetisini taklit edercesine...

Erkek eker, kadın toplar ve sanırım bacak sallama tarzlarına bu da yansır.

Sallamayı bırakalım; bu konuya nereden geldik; unutmadan yazayım:

Ben de bir tür Huzursuz Yazma Sendromu keşfettim.

Bu satırları sabaha karşı 4 gibi yazıyorum.

Bu saatte ya doğum olur, ya ölüm olur, ya fırınlar açılır veya denize açılınır.

Ha Tanrı korusun bazen ihtilallere de tevessül edildiği olur, bu saatlerde...

Derler de benim derdim başka!

Kesintisiz Demokrasi, Sömürüsüz Ekonomi istiyorum, bu güzel Türkiye’m, 7/24 yaşamalı; üretmeli, şarkılar da söylemeli; sevmeli, sevilmeli...

Dünya kimseye kalmıyor elbet de...

Peki beni tanyerinden önce yazının başına oturtan kafa neyin nesi?

Huzursuz yazı sendromunun ta kendisi...

Etrafta tıs yok. Sevdiklerim ve sevmediklerimden tık yok; kendime kendimden hayır yok;

Oh ne rahat...

Rahat olsam uyurdum.

Uyuyamıyorum doktoooor!

Cehaleti gördükçe,

İşsizliği düşündükçe,

Dış borçları anımsayınca...

Uyumak, ihanet gibi geliyor ancak kendime ihanet edebiliyorum; uyuyamıyorum!

Ne demişti Aziz Nesin; "bir gün çekip gideceğim ve bu güzel ülkemin başucuna bir not bırakacağım:

“O kadar güzel uyuyordun ki, uyandırmaya kıyamadım!"

Dilerim bir gün, daha güzel bir Türkiye doğar.

Kula kulluk edilmeyen, kadınlarına saldırılmayan, çocukları sömürülmeyen bir ülke olur şu cennet Anadolu...

Biraz emin olsam uyuyacağım vallahi...

Bacaklarımı da sallamam söz!

Yine de iyimserim.

Yalnız her koşulda ve yatakta ve denizde ve karada… Ve işler iyi iken ya da zorda ve darda; kalemimi hiç bırakmam bak onu da söyleyeyim...

Haydi, hep beraber uyuyalım; gün ağırdı; mesai başladı!

Uyuyamıyorum!