Kadriye CİRİTCİ'nin 30 Ocak 2024 tarihli yazısı: Kâğıt

Değerli okurlarım, bugün köşe yazımda kâğıtla ilgili önemli noktalara değinmek istedim. Yazar olunca hâliyle kâğıdın geçmişini ben de merak ettim. Kâğıda gelen zamlardan dolayı kitap çıkartmak, hele ki kitap satın alıp okumak giderek zorlaşıyor. Kitap fiyatlarına gelen zamlar hem yazarları hem de okurları zor durumda bırakıyor. Kâğıt kullanımının amacı üzerine yazı yazmak veya baskı yapmak olsa da endüstriyel ve inşaat sektöründe gerçekleştirilen işlemlerde pek çok alanda temizlik ve paketleme malzemesi olarak hatta özellikle bazı Asya kültürlerinde yiyecek katkı maddesi olarak kullanılan bir malzemedir. Eskilerden hatırlarsanız Türkiye’nin kâğıtçılık yükünü taşıyan bir SEKA vardı mesela, maalesef artık yok. 1934 yılında kurulan SEKA, 1998 yılında özelleştirme kapsamına alındıktan sonra anonim şirkete dönüştürüldü ve 2005 yılında da Sümer Holding ile birleştirilerek kapatıldı. Günümüzde Türkiye'ye kâğıt en çok Endonezya, Malezya ve Çin'den geliyor. Gelelim kâğıdın geçmişine…

Bakalım kâğıt bugüne gelene kadar neler yaşamış? Kâğıt ile ilgi bilinenler ve bilinmeyenlere birlikte bir göz atalım.

Kâğıdın henüz icat edilmediği eski çağlarda insanlar mağara duvarlarına semboller ve resimler çiziyorlardı. Yine aynı amaçla zaman içerisinde taşlar, ağaç kabukları, metal levhalar ve hayvan kemikleri de kullanıldı. 5 bin yıl önce ilk yazılı metinler ise Mezopotamya'da kil tabletler üzerine kazındı.

M.S. 105 yılında kendi kâğıt yapma tekniğini geliştiren Çinli saray görevlisi Ts’ai Lun, birçok kaynakta kâğıdın mucidi olarak gösteriliyor. Ts’ai Lun’un icat ettiği kâğıt yapım tekniğinde önce dut ağacının kabuğu küllü su ile kaynatılıyor, dövülüyor ve hamur hâline gelene kadar yoğruluyordu. Ardından hamur, kalburun üzerine yayılıyor ve sıkıştırılarak içindeki su süzüldükten sonra kurutuluyordu. Gutenberg’in metal harflerle basma tekniğini bulması ve bunu matbaa makinesinde kullanması, zaman içerisinde kitaplara dolayısıyla da kâğıda olan talebi de artırdı. Bunun sonucunda farklı ham madde arayışlarına gidildi ve ilerleyen zamanlarda ağaçlar, ağaçlardan elde edilen selüloz, kâğıt yapımında kullanılmaya başlandı. Ts’ai Lun’dan günümüzde kâğıt yapım tekniği çok fazla değişmedi. Bitki lifleri bugün de hamur hâline getiriliyor sonra nemli bir tabaka elde etmek için süzgeçten geçiriliyor ve ardından preslenip kurutuluyor. Temel fark, günümüzde bu işler makineler kullanılarak yapılıyor. Ayrıca birçok ülkede doğayı korumak ve israfı önlemek adına kâğıt geri dönüşümünü teşvik eden uygulamalar yapılıyor. Kâğıdın bulunuşu ile ilgili ilk kalıntılar yaklaşık 4 bin yıl öncesine yani M.Ö. 2. yüzyıla aittir. Yapılan arkeolojik çalışmalarda rastlanan kalıntılara göre ilk kâğıt; kil tablet, parşömen, ahşap tablet gibi malzemelerden yapılmıştır. Mısır’da bulunan ve cyperius (papirüs) olarak adlandırılan bitkinin saplarının belirli boyutlarda kesilerek dövülüp hamur hâline getirilmesiyle oluşturulan ilk kâğıt, papirüstür. Daha sonra hayvan derilerinden yapılan ve pergament kâğıdı olarak da bilinen parşömen, bugün bile kullanılan, uzun süre dayanıklı, yazı yazmaya ve resim yapmaya uygun bir kâğıt çeşididir.

Kâğıdın ham maddesi, selüloz yani bitkilerdir. Birçok bitki, selüloz elde etmek amacıyla kullanılsa dahi selüloz üretiminde en önemli kaynak, yüksek boylu odunsu bitkilerdir. Belli başlı üç nedenden dolayı bu sektörde odunsu bitkilerden elde edilen selüloza daima ihtiyaç duyulmaktadır. Kâğıtta geri dönüşüm, dünyada olduğu gibi ülkemizde de önem kazanmaktadır. Neredeyse tüm kâğıt türleri geri dönüştürülebilir durumdadır.

Üretim, her alan için çok önemli. Üreten toplumlar her zaman kazanıyor. Gelişen ve gelişmekte olan ülkeler, ekonomik açıdan üretimin değerini anlıyor. Üretime dayalı bir ülke olma hayalim devam ediyor.

Sevgi ve saygıyla efendim.