Furkan ERKAN'ın 20 Mayıs 2024 tarihli yazısı: Şerbet Oldu San Sebastian’lı Kısır Tabağı

Yılın şu sıralar en dikkat çeken dizileri arasında İnci Taneleri, Bahar ve Kızıl Goncalar gibi örnekler dursa da Kızılcık Şerbeti de 2. sezonuyla çok konuşulmaya devam ediyor.

Aslında oldukça yüksek reytinglere sahip olmasına rağmen, yılın öne çıkanları arasında saymamam dizinin senaryo anlamında iyice kötüye gitmesinden kaynaklanıyor.

Başlığı düşünürken de, Cem Yılmaz’ın, Fundamentals gösterisinde, açık büfe yemek hizmeti veren otellerde, tatlı ve tuzlu yemekleri üst üste hepsini tabağa sığdırmaya çalışmamızın trajikomik tarafını, bu espriyle gözler önüne serdiğini hatırladım.

Ama gerçekten de öyle.

Senaristler özellikle Abdullah Bey’in Pembe Hanım’a boşanmak istediğini söylediği bölümden beri, hikayenin akışını en olmadık yerlere, en zorlama kararlara doğru çevirmeye başladı. Bunlar arasında en sık başvurdukları yöntem ise, birbirinden alakasız tüm kişileri birbirlerine aşık edip yeni bir ilişki kurma çabaları.

Üstelik bu şekilde yazılan hikayelerde karakterlerin bekar olmasına da gerek kalmıyor. İster muhafazakâr ister laik seküler olsun her karaktere birini bulalım düsturu oluştu. En son yayınlanan bölümde Nilay için düşünülen kişi de artık bu uyguladıkları yöntemdeki saçmalığın ne denli boyut atladığını gösteriyor.

O sebeple Rüzgar’ın finalde yaptığı hareketi hiç yadırgamayın tüm bunlar arasında dizinin en tutarlı anıydı bence.

Hal böyle olunca başlığı yansıtan metaforu daha anlamlı kılmaya çalıştım.

Önce gözlerinizi kapatın ve hayal etmeye başlayın.

Kıvılcım’ın başı çektiği Aslan ailesini pastanede satılan kek, kurabiye, donut, san sebastianların oluşturduğu bir tabak olarak ayrı koyun. Pembe’nin lider konumunda olduğu Ünal’ları da, gün tabağı misali yaprak sarması, kısır, börek, dolmanın olduğu başka bir tabak olarak düşünün.

Düşündünüz mü?

Şimdi başka bir tabak daha aldığınızı hayal edin ve diğer iki tabağı, yerlere kırıntı, tane dökülür mü diye takılmadan o tabağa boca edin. Farklı renklerde ve yıkılmaya yüz tutmuş bir kumdan kale gibi dursun tabakta bu boca ettikleriniz.

İşte Kızılcık Şerbeti’nin geldiği durum bu. Gayet de farklı tatlardaki, farklı besin gruplarına ait yiyecekler, o tabakta damak zevki kavramı karşısında hakaretmişçesine duruyor öylece.

Çöpe gitmesin diye sizin de hepsini bir şekilde yemeniz gerekiyor. Ağzınızın tadı bozulabilir ama yeter ki hepsi bir arada olsun. Bir tanesi bile boşta kalmasın.

Bu arada Görkem’in babası da daha rahmetli karısının kırkı çıkmamışken partner arayışlarına girmesiyle birlikte, ona en uygun adayın (!) Sönmez Hanım olduğuna yönelik geyikler de dönmeye başladı.

Ama geyik deyip de geçmeyelim. Çünkü neyin dalgasını geçiyorsak bir şekilde senaristler 2-3 bölüm sonra karşımıza çıkarıyorlar.

Bize de şerbetin üstüne yığılmış san sebastianlı kısır tabağını yemek düşüyor.

İster afiyetle ister mideye oturacak şekilde…