Tuğba EROĞLU'nun 27 Mayıs 2023 tarihli yazısı...

Eğitim ülkelerin sosyal ve ekonomik kalkınmasını sağlayan insan gücünü üreten araç olarak geleceğe yönelik en önemli yatırımdır. Günümüz dünyasında anlaşılmıştır ki, geleceği kurtarmanın ve başarının en önemli kriteri insana yapılan yatırımdır.

Kaliteli eğitim görmüş nitelikli bireyler, kültürel bilimsel ve teknolojik gelişimin en güçlü lokomotifini oluşturur, geleceğin dünyasını belirler. İşte bu nedenle nitelikli eğitim, para ve diğer her şeyden daha önemlidir. Türk eğitim sistemine bütçeden ayrılan pay, fiziki altyapı, donanım ve okullaşma oranları bakımından son yıllarda gelişme içerisindedir. Ancak okul öncesi eğitimde okullaşma oranı, hala Avrupa normlarına göre çok gerilerdedir.

Halen okul, derslik, eğitim araçları ve laboratuvar eksiklikleri yanı sıra eğitmen sayı ve niteliklerindeki yetersizlikler eğitim kalitesine olumsuz etki etmektedir. Eğitim kalitesinin artırılmasında mali kaynakların nitelikli kullanımının da büyük önemi vardır. Göçler nedeniyle kırsal alanlarda birçok okul atıl durumdayken kentlerde aşırı yığılma sonucu hala 50-60 kişilik sınıflarda ikili eğitim yapılmaktadır.

Zorunlu ilköğretimden sonra okullaşma oranının önemli ölçüde azalması, zorunlu eğitim süresinin 12 yıla çıkartılması tartışmalarını başlatmıştır. Test çözümleri ve ezberci eğitim yöntemleriyle sınıfta kalmanın zorlaştırıldığı bir eğitim modelinden optimum fayda beklenmemelidir. Katılımcı eğitim yerine sınav merkezli bilgi aktaran ezbere dayanan eğitim yöntemiyle düşünen, tartışan, araştıran ve bilgisini geliştiren nesillerin yetiştirilmesi beklenilmektedir.

Öğretmenin anlattığı öğrencinin dinlediği not aldığı sistemde kendi dünyasında düşünceye dalan öğrenci sınav zamanı aldığı notları ezberlediği ölçüde başarı elde etmekte ve sonra unutmaktadır. Mesleki eğitimin seçenek olarak sunulduğu ama meslek edinmek için üniversite eğitimini gözeten öğrencilerini yarış atı gibi sınavlara hazırlatan bir eğitim sisteminin başarı ölçütü yüksek eğitime hak kazanmış öğrenci sayısı olmamalıdır.

Mevcut sistemde üniversiteyi kazanamama ihtimali, öğrenci ve ailelerine kâbus yaşatmaktadır. “Benim çocuğum nasılsa üniversiteyi kazanır” inancıyla lise eğitimine yöneltilen bir öğrencinin üniversiteyi kazanamaması durumunda ve birkaç denemeden sonra umudu kestiğinde artık 20 yaşlarında hiçbir mesleği olmayan vasıfsız bir işgücü olarak hayattan ne gibi bir beklentisi olabilir?

Üniversiteler, yaşam standartlarının yükseltilmesinde, ülke kalkınmasında, nitelikli insan kaynaklarının yetiştirilmesinde ve bilginin üretiminde çok önemli konuma sahip kurumlardır. Yeni bilgilerin topluma kazandırılması, ülke meselelerinin kritik edilmesi, kültürel değerlerin korunması ve zenginleştirilmesi gibi sorumluluklara sahiptirler.

Yeterli akademik kadro ve donanım imkânı sağlamadan açılan üniversitelerde, ekonomik ve sosyal imkânsızlıklar içinde düşük yaşam standartlarına mahkûm edilmiş akademisyenlerle hedef eğitim kalitesine ulaşılamamaktadır.

Klasik eğitim modeliyle verilen bilgiyi “ne işime yarayacak” diye kulak ardı eden öğrencinin derse motive olması mümkün değildir, bilgiyi nerede, nasıl kullanacağını bilmeyen öğrenci aktif bilince sahip olmayacağından kısa sürede öğrendiklerini de unutacaktır. Eğitim süreci ekonomik, dini, çevre faktörleri gibi nedenlerle de olumsuz etkilenmektedir.

Gelinen süreçte Türkiye adına en önemli sorunların başında, gençlerin istihdam ve işsizlik sorunu olduğu kabul görmektedir. Bu bağlamda işsizlik, yapısal anlamda farklılıklar içermektedir. Bu farklılık kaynağı ise ekonomik sonuçları bakımından toplumsal ve sosyal bir sorun olmasından ileri gelmektedir. İşsizlik konusu farklı saiklerle ayrı bir başlık etrafında üzerinde durulmayı hak etmektedir.

Söz gelimi, gelir yoksunluğu nedeniyle fakirlik sonucunu doğururken, diğer yandan bireyler üzerindeki sosyal ve psikolojik etkileriyle sosyal dışlanmaya neden olabilmektedir. Gençlik şiddeti genel anlamda, bir kişi, grup ya da topluma karşı kasıtlı ve fiili olarak fiziksel güç kullanımının yoksunluk, gelişim bozukluğu, psikolojik tahribat, sakatlık ve ölüm gibi olası sonuçlar doğurmasıdır şeklinde tanımlanmaktadır.  

Bununla beraber artan medya gücünün doğurduğu ve gençler üzerinde büyük tahribat bıraktığı önemli bir şiddet türünün elektronik şiddet olduğu gösterilmektedir. Gün geçtikçe çok sayıda yetişkin yeni bir şiddet türü olan elektronik şiddetin kurbanı olmaktadır.