R. Bülend KIRMACI'nın 29 Mart 2023 tarihli yazısı: Şu mutlu ülkelerden biri olamadık gitti

ÖMÜR BOYU SÜREN ARAYIŞ

Mutluluk, insan tabiatının içinde olan bir arayıştır. Nasıl ki tehlikeden ve eziyetten kaçarsak, mutlu olmayı da öylesine ve ölesiye kovalarız. Tabii normal zihinler için bu böyledir. Yoksa kendi kendisine eza eden veya başkasına çile söktüren kişilik bozuklukları konumuz değildir. Ömür boyu tam gaz bir haz duygusu da olağan ve olası değildir. Elbette hayat eğrisi iniş ve çıkışlar ile dolu olacak, kişi, karakterini bu zorluklarla olgunlaştıracak, kendisini keşfedecek, toplumdan aldığını topluma verme bilincine erişince de olgun bir insan olarak saygı görecek.

ÜRETMEK ve SEVMEK

Çoğumuzun olduğu gibi benim de bir “mutluluk” tanımım var. Bu tanım; ailede, okulda, iş yaşamında zaman içinde belleğimde yer edinen, beni özüme bağlı kalarak dönüştüren çeşitli deneyimler üzerine bina edilmiştir. Bir büyük yazar ve düşünür olan Fromm’un tanımını tamamen benimsiyorum; “Mutluluk…” diyorum, “üretmek ve sevmektir!” Bu iki faaliyet ve edim de birbirini besler ve tamamlar. İkincisini ele alalım: Sevmek, tanrıyı, insan kardeşlerini, doğayı, doğadaki canlı-cansız tüm varlıkları sevebilmek ve özele inerseniz, en başta da çocukları ve hayat yoldaşınızı karşılıksız olarak sevmektir.

SEVMEYİ “SEVMEK”

Sevmeyi sevmek ise yüce bir gönül gerektirir. Her türlü hayal kırıklığına, haksızlığa, vefasızlığa karşı yine de kin ve öfke biriktirmeden ve olaylardan sadece “ders” alarak yine de sevebiliyorsanız, siz, kâmil bir insan olmuşunuz demektir. Üretmeye gelince… Düzenli bir iş ve/veya uğraşınızın olması, aile, toplum, ulus, insanlık dörtlemesine verebileceğiniz en büyük katkıların elinizden çıkması, zihin veya kol emeğiyle bir değeri üretmeniz, bunun “işe yaradığını” bilmeniz, bunu yaparken kendinizi güvende hissetmeniz, üretmektir; insan, ürettikçe yaşar, yaşadıkça üretir. Bu esastır.

MUTLU İNSANLARIN ÜLKESİ MİYİZ?

Haydi gelin daha büyük resme bakalım… Türkiye! Her zorluğuna karşın dev gibi bir ülke. Mazisi ve atisi ile yalnız yurttaşlarının değil, nice soydaş, akraba, dost toplumların kendisinden çok şey beklediği bir ülke… Peki ülkemizde insanımız yeterince mutlu mu?...

Bu soruya “Evet insanlarımızın büyük çoğunluğu, büyük ölçüde mutlu sayılır” diyerek yanıt vermeyi öyle çok isterdim ki! Ne yazık ki sizler de biliyor ve kendi yaşamınızdan düşünerek yanıt veriyorsunuz, duyuyor gibiyim: “Mutlu insanların ülkesi değiliz.”

Ya da şöyle diyelim insanları mutlu ülkelerden biri değiliz! Neden ikinci satırı yazdım?

Şunun için; bizim mutlu olmamızdan birinci dereceden sorumlu olan, yönetimlerdir. Kendi kendimize ve bir düş âlemi içinde peydah edeceğimiz mutluluk yoktur, ona zorlanırsak, olsa olsa küçük teselliler, avunmalar ile yaşarız…

MUTLULUK YA HEP BİRLİKTE, YA ÇOK EKSİK!

Çünkü mutluluk geniş tanıma, devasa paydaya, büyük sayılara dayanıyorsa, güvenli ve süreklidir. Hep şu örneği veririm: Halkının çoğu yoksulluk, dikkat çeken bir bölümü de açlık sınırında yaşayan bir ülkede, “para” ile “makam” ile “unvan” ile “şöhret” ile devşirilen bir mutluluk yoktur, sadece mutsuzluğu bastıran savurgan yaşamlar vardır. Fakirlik denizi üzerinde parıltılı kotranızı, yatınızı, gecekonduların yamacında lüks konutlarınızı, ayakkabısı eskiyen ve bunu değiştirmekte zorlanan milyonların arasında lüks arabalarınızı sadece “kullanırsınız!” Asla ama asla huzur bulamazsınız. Sakın bana “Yurt dışına gider, parayı ezerim” demeyin, çünkü sizin değeriniz, ülkenizin halkının yaşam koşulları kadardır yani gerçeklerden “kaçarak özgür” olmazsınız.

HAKÇA GELİR, ADİL VERGİ, EŞİT ÜCRET

O hâlde yapılması gerekenler belli değil mi? Hakça bir gelir dağılımı, adaletli bir vergi düzeni, hakkaniyete ve liyakate uygun bir ücret sistemi… Yanı sıra herkes için ücretsiz ve kaliteli eğitim ve sağlık tesisleri ile güven veren bir emeklilik düzeni! Kimsenin kimseyi kıskanmadığı, haset, iftira, ayak oyunlarına gerek kalmayan, kula kulluk edilmeyen insancıl sol bir düzen; işte hemen her yerdeki sosyal mutluluğu sağlayacak olan böyle bir düzendir. Hepimiz doğar, yaşar, ölürüz; sadece yaşama veda ettiğimizde değil, yaşamın içinde daha eşit olmak gerçekte mutluluğu da bölüşmektir. Bölüşenler tok olur, bilirsiniz! Bireysel mutluluğun yolu da sosyal mutluluktan geçer, bunu lütfen not ediniz.

GELİRİ ARTIRMAK, HAKÇA BÖLÜŞMEK, MUTLULUĞU PAYLAŞMAK

Bu anlamda ulusal gelirimizi artırmak, hakça paylaşmak, gençlerimiz başta iş olanaklarını geliştirmek, fabrika, tersane, atölye kurmak, o arada, kadınların emeğini değerlendirmek, çocuk ve kadınların istismar edilmesini önlemek, “paran yoksa okuma”, “paran yoksa hasta olma” diyen bu düzeni değiştirmek zorundayız. Dikkat ediniz lütfen ben sistemde yapılan kimi reformlar ile yetinmemekten yanayım. Çünkü bugün böyle yapılır, yarın başka türlü; kalıcı kazanımlar için Anayasa’sından yasasına, hiçbir asgari ücret açlık sınırının altında olamaz, hiçbir emekli maaşı asgari ücretin altında kalamaz, benzeri iktisadi güvenceleri de yazmak ve takip etmek gerekir.

ÖZGÜRLÜK, MUTLU OLMANIN TEMELİDİR

Tüm bunların yanı sıra “ilk konuşan, ilk düşünen idi” gerçeğinden yola çıkarak insanların söz söyleme özgürlüklerini sağlama almak, onlara, yönetimlerin saygı duymasını sağlamak, ülke ve yaşadığı yerleşim yeriyle ilgili sorun çözmeye odaklı siyasi partisinden demokratik kitle örgütüne, sendikasından derneğine, örgütlenme hürriyetini teminat altına almak gerekir. Çünkü değerli okurlarım, özgürlüğün olmadığı yerde hiçbir şey yoktur.

Ne düzeltici faaliyet ne yenilenme ne de “bir olma duygusu”, özgürlük olmadan yaşanılamaz; özgürlük yoksa mutluluk da pazarda satın alınan bir meta olmadığı için asla ama asla tam anlamıyla bulunamaz!

DAYANIŞMA ve YARDIMLAŞMA MUTLULUK NEDENİDİR

Mutluluk kavramının büyüsü ve mutluluk arayışının tılsımlı yolculuğu yalnız bize özgü bir durum ve edim değil elbet. Bakın geçenlerde CNN’den Marnie Hunter, 20 Mart 2023 günü etkili bir makale/analiz yazısı kaleme aldı ve “mutlu ülkeleri” sorguladı.

2021’de hayatımıza giren salgında insani dayanışmanın arttığı dönemlerde dünyanın bu yaman zorluğa karşı birleşerek daha mutlu olduğuna dair tespitler yer alıyor yazısının başlarında. Salgını dayanışmak ve yardımlaşmak için bir olanağa çeviren insanların o süreci daha mutlu atlattıklarından dem vuruluyor.

Öte yandan dünya çapında sayısal ve sayısal olmayan verilerle çalışıldığında Finlandiya en mutlu insanların ülkesi çıkıyor. “Maşallah” diyelim ama bu ülkedeki eğitim sisteminin de gerçek bir sosyal devleti yansıttığını hatırlatarak devam edelim… Bakın dikkat ediniz “para” ile başlamıyor analizler, çünkü mutluluk çok başka yerlerden ve alanlardan kaynaklanıyor. Ukrayna-Rusya Savaşı’na karşın Baltık ülkeleri halklarının da “mutlu” oldukları belirtiliyor yazıda. Fakat tabloyu ters çevirince en mutsuz ülkeler de beliriyor ne yazık ki: Afganistan, Lübnan (bir zamanlar mezhep çatışmasıyla harap olmadan mutluluk da vardı sanırım) gibi ülkeler en altta yer alıyorlar. Birbiriyle savaşan Rusya 70’nci, Ukrayna 92’nci sırada, savaş devam ettikçe, el ele daha aşağı sıralara düşme olasılıkları da var. Evet beri yanda Atlantik emperyalizmi, Suriye’den Irak’a, Türkiye’den Gürcistan’da “yeni düzenini” ihraç etmek için silah kullanan unsurları, paramiliter grupları kullanıyor. Savaşların, sömürünün, soygunun, doğanın yıkımının dünyası hayatımıza demir atmış, bizi tam anlamıyla mutlu olmaktan uzak tutuyor.

Türkiye’mizin sorunlarını buraya yazmaya kalksak, bu makale değil, kitaplar yetmez.

Ancak güven, özgürlük, ekonomik yeterlilik, kamu hizmetleri ve yaşam kalitesi olarak ve bunların tam karşısında olan negatif parametrelerle de tartıya vurursak ülkemiz insanı, toplumumuz, mutluluk endekslerinde ne yazık k, olması gereken, potansiyeli ile olabileceği yerden oldukça aşağılarda. Bakın Bayan Hunter, çeşitli raporlardan derlediği mutlu ülkeler sıralamasını nasıl yapmış:

1. Finlandiya

2. Danimarka

3. İzlanda

4. İsrail

5. Hollanda

6. İsveç

7. Norveç

8. İsviçre

9. Lüksemburg

10. Yeni Zelanda

11. Avusturya

12. Avusturalya

13. Kanada

14. İrlanda

15. ABD

16. Almanya

17. Belçika

18. Çek Cumhuriyeti

19. Birleşik Krallık

20. Litvanya…

Listede yokuz değil mi? Yokuz! O hâlde, “siyasetten” seçimlerde ülkenin sorunlarını çözecek birikim, deneyim, ahlak sahibi gerçek halkçı adayları listelere almasını istemek hakkımızdır. Çünkü bireysel mutluluğumuzun yolu, toplum olarak mutlu olmaktan geçiyor. Toplum olarak mutlu olabilmek ise hızla kalkınan, etkince üreten, hakça bölüşen, bilimin ışığında, aklın yolunda yürüyen bir Türkiye’nin kurulmasına bağlı. Düzenli, temiz, akıllı şehirler; kitaplığı, okuma odaları, öğretmen ve ziraat mühendisiyle üretken köyler… Böyle bir Türkiye köprüsünün iki taşıyıcı sütunu, iki temel ayağı vardır. Olmalıdır: Güçlenen ekonomi, gelişen demokrasi!

Ve mutluluk, bizim insanımızın da anasının sütü gibi hakkıdır! Gelin böyle bir Türkiye idealine sevdalanalım, gelin böyle bir Türkiye’yi hep birlikte üretelim ve kuralım!