Handan IŞIKSAL'ın 10 Eylül 2024 tarihli yazısı: Terk Edilmenin Ötesi: Görmezden Gelinmek
Terk edilmek duyguların yitirildiği en son nokta. Buna herkesin aşina olduğu bir duygu denilebilir. Herkes hayatında bir veya birkaç kez de olsa ya bir arkadaşı tarafından ya eşi ya da en acısı ailesi tarafından terkedilmiştir.
Terk edilmek hayatın acı gerçeği bir ortada kalmışlık hissi…
Terk edilen kişi bir süre yalnızlaşır, eksik hisseder. Ancak kendi değerinin farkına vardığı vakit yeniden toparlanma vaktidir onun için. Terk edilmesi bir yara olarak kalsa da bu yarayı ya kendisi sarar ya da saracak birileri elbet hayatına girer.
Ancak bu hissin ötesinde, belki de daha derin bir yara açan başka bir deneyim var; görmezden gelinmek.
Terk edilmenin ardında bir son vardır, ardından yeni bir başlangıç. Ancak görmezden gelinmek, varlığımızın dahi inkâr edilmesi anlamına gelir. Bu, insanı bir boşluğa, hiçliğe doğru çeker. Terkedilmenin ardından kalan sevilmeme hissinin burada karşılığı yetersiz hissetmektir.
Kendine kanıtlama çabası içine girmek yıpratır, belki de içten içe çürütür.
Bir anı, bir gülüş ya da bir sorun paylaşma ihtiyacına karşılık bulunamadığında, kendinizi görünmez hissedersiniz.
İşte, “varlığımın bir önemi yok” düşüncesini kabullenmek kişinin kendinden tamamen vazgeçmesi demektir.
İnsanlar olarak başkalarının gözünde değerli hissetmeye, var olduğumuzu hissetmeye herkesin ihtiyacı var.
Görmezden gelinmek, kişinin eksikliklerinden değil, karşı tarafın egosundan kaynaklanır.
Bir kişi tarafından göz ardı edilmek, bizim içsel değerimizi azaltmaz. Bunun ötesinde, bu tür ilişkilerde sınır koymayı öğretir.
Bu kişileri hayatımızdan çıkarmak, yalnızca değer gördüğümüz yerlerde yola devam etmek, benliğimize yapacağımız en güzel iyiliktir.