Sibel BAY'ın 19 Haziran 2023 tarihli yazısı

Film, genç bir kadının gözlerinin görüntüsüyle başlamaktadır. Kadın kameraya yani bize doğru bakar ve bakışları yavaşça değişen kamera tarafından alınır. Kadının önce gözleri, sonra burnu ve ardından dudakları gösterilir.  Kamera kadını tam olarak bir portre biçiminde sunar. Sonrasında ise yürümekte olan filler ve kadının sesi gösterilir. Kadının bakışları izleyiciden ayrılır ve böylece bir sınır oluşturulur. Bu sınır fillerin ekrana doğru ilerlemesiyle yeniden bozulur ve kadını yere düşürürler. Böylece fillerin izleyicinin dünyasına yani filmin dünyasına girecekleri mesajı aktarılmaktadır.  İzleyici kadınla özdeşleşirken, filler ise öteki biçiminde konumlandırılmaktadır. Kadının filler tarafından yere devrilmesi de izleyicinin kadınla özdeşleşmesinden ötürü hissettiği duygusal olaya işaret etmektedir. Sahnede kadının çığlıkları ve ortaya çıkan dumanın ardından bebek ağlaması sesi duyulmaktadır. Bu durum ortaya çıkan tekinsizliğin sembolüdür.

Filmde tekinsizliği gösteren ögelere bakıldığında filmin yansıtmakta olduğu dönemin şartları dikkat çekmektedir. Sanayi Devrimi ile beraberinde gelen makineleşmenin etkileri filmin genel yapısına yansımaktadır. Bakımsız ve pis sokaklar, yoksullaşan kesim, insanların makinelerden gördüğü zararlar, sürekli etkisini gösteren dumanların varlığı filmin siyah beyaz biçimde oluşturulmasıyla iç içe verilmektedir.  Ayrıca tüm bu ögeler John’un iç dünyasına yönelik bilgi sahibi olunmasını da sembolize etmektedir. Endüstriyel duman ve kirle kaplı işçilerin yüzleri görülememektedir. İşçiler fabrikaların bir nesnesi konumundadırlar ve kendilerine yabancılaşmışlardır. Bu kapsamda değerlendirildiğinde onların varlıkları John Merrick’in kimliği ve statüsü ile bağlantılıdır. Çünkü John da kendi bedenine yabancılaşmış ve insanlar tarafından nesne konumunda sirkin bir malı olarak kabul görmektedir.

Filmde doktor olan Frederick Treves, John Merrick’in fiziksel durumu ile ilgili merak ve arzu duymaktadır. Bunun için John’un sahibi olan sirk yöneticisinden bir gösteri satın alarak onu görmeye gider. O ana değin hiçbir şekilde göremediğimiz John Merrick’in görünüşüne dair izleyicide de bir merak ve arzu duygusunun yer aldığını söylemek mümkündür. Kamera ilk olarak Treves’in onu gören görüntüsüne odaklanır. İzleyici bakma arzusunu burada Treves’in tepkileri ile pekiştirmektedir. Ardından kamera John Merrick’e odaklanarak onun nesne biçiminde sunuluşuna izleyiciyi dâhil etmektedir.  Treves, Bytes’dan Merrick’i kiralayarak hastaneye getirir ve düzenlediği bir toplantıda onun vücudunu sergiler. Bu bağlamda bakıldığında Merrick’in hala bir nesne olarak ele alınarak bakışların odağında olduğu görülmektedir.

Filmin ilerleyen sahnelerinde Treves, kendi içerisinde bir sorgulamaya gitmektedir. Kendini Bytes ile özdeşleştirir. Kendi varlığına yönelik bir sorgulama yapar. Çünkü artık John Merrick, onun gözünde nesne değil, özne konumuna girmeye başlamıştır. Bu sorgulama John Merrick’in Treves’e yaptıkları için teşekkür etmesi ve onu arkadaşı olarak kabul etmesiyle sonuçlanmaktadır.

Filmin en dikkat çeken yanlarından biri de bakışlardır. Bakışlar, o anki durum karşısında verilen tepkileri, duyguları anlamada önemli bir rol oynamaktadır. İnsanların John Merrick’e olan bakışları gösterilmektedir. Bu bakışların çoğunluğunu tiksinen, korkmuş yüzlerin oluşturduğu görülmektedir.

Merrick’e yöneltilen bakış açıları, karakterlere göre keskin farklılıklar gösterir. Başhemşirenin, Bayan Kendal’ın, Treves’in karısının, gece bekçisinin ve Bay Bytse’ın Merrick’e olan bakış açıları, kendi içlerinde tutarlılık gösterir ve birbirlerinden kesin bir şekilde ayrılmaktadır. Merrick, Treves’in gözünde sınırları görülür derecede belli aşamalardan geçerek bir nesne olmaktan özne olmaya doğru evrilmektedir. Merrick’i ucube gösterilerinden hastaneye getirdikten sonra onu konuşmaya zorlaması, içten içe bu ilişkiyi kendisi için daha kabul edilebilir bir seviyeye çekme çabasıdır. Evinde misafir ettiği sahnelerde Merrick ile göz teması kurmaktan çekinen Treves’in, doktorlara yaptığı sunumda Merrick’i aslında bir nesne gibi görüyor oluşu daha belirgindir. Merrick kendisini dil gibi, sanat gibi kanallarla ifade etmeye başladıktan sonra Treves’in bu bakış açısı da değişmeye başlar. Filmin sonuna doğru yüksek açılı planlar, yerini ikiliyi omuz ve bel hizasından eşit gösterecek planlara bırakmaktadır. Treves artık Merrick’e bir arkadaşı gibi sarılmakta ve papyonunu düzeltmektedir.

Bayan Kendal, gazetelerde Fil Adam hakkında çıkan haberleri okuduğunda Merrick ile tanışmak ister. Marrick’in öz kimligini en çıplaklığıyla ilk bakışta sadece o görebilmekte ve ona empati ile yaklaşmaktadır. Merrick ile konuşurken Treves’in aksine göz kontağı kurmaktan kaçınmaz, hatta yanından ayrılırken onu yanağından öper, “Sen Elephant Man değilsin; sen Romeo’sun.” der. Bayan Kendal’ın bakış açısı yumuşak bir ışıkla ve alçak açılı çekimler ile daha belirgin hâle getirilmiştir. Onların ilişkisi arkadaşlık, karşılıklı saygı ve sevgiyi içeren bir ilişkidir.

John’un yeniden İngiltere’ye geldiği tren istasyonundaki sahnede, insanlar farklı göründüğü için peşinden koşmaya başlarlar. Yüzünün görünmesiyle kalabalık ona yönelik şiddet dolu birtakım eylemlerde bulunmaya çalışır. Bu kitle psikolojisini ve kolektif bilinci ortaya çıkarmaktadır. Canavar olarak atfedilene yönelik ortadan kaldırma mekanizmalarının gerçekleştirilmesine inanılmaktadır.

Filmdeki karakterler bağlamında bakıldığında Freud’un ele aldığı kişilik kuramını somut olarak görmek mümkündür. John Merrick’in sahibi olan ve onu para kazanma kaynağı olarak görmekte olan Bay Bytes ve John Merrick’i sürekli olarak taciz eden hastane bekçisi Jim id; John’u sirk alanından kurtaran fakat yeri geldiğinde kendi mesleği bağlamında çıkarları için kullabilen Dr. Frederick Treves ego ve herkese zarif bir biçimde davranan, toplumun beklentilerini karşılayan ve takdir kazanmak isteyen John Merrick ve John’u ilk gördüğü anda dahi büyük bir empati ile karşılayarak ona özne gibi davranan Bayan Kendall ise süperego kapsamında yer almaktadır.

John Merrick yıllardır yaşamakta olduğu psikolojik travmalar nedeniyle kendini bedenine yabancılaşmıştır.  Bu nedenle odasına kesinlikle ayna konulmasına izin verilmemektedir. Bebeğin kendini tanıdığı ve özümsediği ayna evresinin başarılı bir biçimde tamamlamaması John’un gelişim sürecinde travmaya yol açmıştır. Filmde John, bu yabancılaşma hissini aşama aşama yenerek hareketlerini kontrol edebilen, sağlıklı arkadaşlıklar kurabileceğine inanan, bir projeyi omuzlayabilen, böylece esas hedef olan öz kimliğine kavuşmayı başaran bir birey haline gelmektedir.

John Merrick’in Jung’un kavramsallaştırmasıyla dışa dönük tip olarak yorumlanabileceği söylenebilmektedir ancak toplumda sürekli 

dışlanan Merrrick, kendi vücuduna ve görünüşüne yabancılaşmıştır ve birtakım savunma mekanizmaları geliştirmiştir. Bu savunma mekanizmasını diğer insanlarla konuşmaması çerçevesinde ele almak mümkündür. Dr. Treves, Merrick'in odasına ayna sokulmasını yasaklamasının nedeni de budur. Yıllarca görünüşü ile alay edilmiş ve dışlanmış bir insanın kendi ile baş başa kalması onun için bir travma olabilir. Öte yandan anlatının ilerleyen döngüsünde yeni insanlarla tanışmakta olan John, onlarla sohbet etmekten mutluluk duymaktadır.

Merrick’in kendi kimliği ile yüzleştiği diğer alanlardan biri ise sanat ve yaratıcılıktır. Hastanedeki odasında penceresinden bakarak görünen katedralin maketini yapmaya başlamaktadır. Penceren katedralin yalnızca üst kısmı görülmektedir. Geriye kalan kısmı ise hayal gücünü kullanarak inşa etmektedir. Bu durum, Merrick’in film boyunca aradığı kimliğini bulma ve onu ortaya koymaya çalışmasıyla benzeşen bir süreçtir. Merrick’in bedeni Merrick hakkında ne kadar şey söylüyorsa, katedralin görülebilen kısmı da katedral hakkında o kadar şey söylemektedir. Filmin sonunda Merrick katedrali iyi bir biçimde tamamlamaktadır.

John’un ölümü intihar eylemi olarak değerlendirilebilmektedir. Yaşamış olduğu psikolojik ve fiziksel şiddetler, onun hayatında travma olarak yer almaktadır. Bu bağlamda bakıldığında John, kendini gerçekleştirmeyi amaç edinmekte ve zihinsel yönünü ve yaratıcılığını kullanmaktadır. Yaşamında iz bırakmayı istemektedir ve hayal gücünü kullanarak Aziz Philip Katedrali’nin maketini bitirir. Aynı zamanda filmin başlangıcından itibaren John Merrick, tanımadığı fakat fotoğrafını her an yanında taşıdığı annesinin sevgisini kazanmayı da arzu etmektedir. John, insanların sevgisini ve saygısını kazandıkça annesi tarafından da gerekli sevgiyi kabul edeceğine inanır. Ardından odasındaki resme uzun uzun bakar. Resimde uyumakta olan bir adam vardır. Bu John için büyük bir anlam ifade etmektedir. Çünkü kafasında yer alan tümörler sebebiyle normal insan gibi uyumamaktadır. Aksi halde nefesi kesilerek hayatını kaybedecektir. Bedeni onun için bir hapishanedir. Çünkü bütün işlevlerini yerine getirememektedir ve sonuç olarak normal insanlar gibi uyumayı deneyimleyerek ölümü tercih eder.