Mürvet KARA'nın 3 Nisan 2024 tarihli yazısı: Tiyatronun Da Dijitali Olur Mu? -7: Yeniden Tiyatro
Oyuncunun imgeleşmesiyle ilintili şekilde imgelerin ve görüntülerin, dijitalleşen tiyatroda nasıl yönetilmesi gerektiği ile alakalı olarak sorularla, fizikî bir mekânda gerçekleşen tiyatro sanatının dijital mecralardaki gösterimlerinde ara yüzlerin kullanıldığını, bu ara yüzlerin kullanılmasıyla beraber görüntü yönetiminin ön plana çıktığını ortaya koydum. Katılımcılar, oyun dinamiklerinin kurulması için özel bir dramaturjik çalışma gerektiği konusunda hemfikirdi, detayları görmek için tablo 11’de ayrıntılarına yer verilen yanıtlara bakalım.
Katılımcıların cevapları, tiyatronun bir iletişim biçimi olduğu iddiasını destekliyordu ancak görüntü yönetimi sırasında tiyatro, oyunsu özelliklerini kaybetmemeliydi. Sonuç olarak dijitalleşmeyle beraber ortaya çıkan bu yeni branşta nitelikli insanlar yetiştirilmeliydi, ayrıca bu branşın, farklı bir terminolojiye de ihtiyacı vardı. Bu sorudan elde edilen bulgulardan hareketle Melez Biçimler fenomeni elde edilmişti. Melez Biçimler: Dijitalleşmeyle beraber doğan farklı alt branşların tiyatroyla ilişkilenmesi, farklı branşların melezleşerek tiyatroda farklı ve alternatif bir dil oluşturmasıydı.
Sonuç olarak görüntü yönetimi, dijital mecralar için tasarlanan tiyatral formlarda gerekliydi. Ancak görüntü yönetimi sırasında tiyatronun “oyunsu” niteliğini kaybetmemesi gerekmekteydi. Görüntü yönetimi, iletişimin alt branşlarından biri olduğundan dolayı iletişim bilimleri ile tiyatro arasında melez bir üretim alanı oluşmaktaydı. Dolayısıyla bu soruya gelen cevaplardan Melez Biçimler fenomeni elde edilmekteydi.
Yeniden tiyatro!
Türkiye’de ilk vakaların görülmesinin hemen ardından pandemi ilân edilmişti. “Hayat Eve Sığar” kampanyası ile vatandaşın sosyal açıdan izole olması gerektiği vurgulanmıştı. Bu süreçte öncelikle etkinlikler ve oyun programları ertelenmişti. Ardından ertelenen programlar iptal edilmişti. Bu dönemde bilet satarak ayakta kalmaya çalışan tiyatrolar, bilet satışı yapamamıştı. Dolayısıyla salgın sürecinin tiyatrolar üzerindeki en büyük etkisi, ekonomik yönden olmuştu. Ekonomik açıdan zayıf kalan tiyatroların ödenek bulmakta zorlandığı ise aşikârdı. Alana özgü yayınlar da dijitalleşemediği takdirde yayın hayatına son veriyordu. Yani yeniden başlamak için yenilenmeye ve dijitalleşmeye ihtiyaç vardı.
Sonuç olarak salgın sürecinde yaşananlar, tiyatro sanatçılarının hâlihazırdaki problemlerini artık inkâr edilemez bir şekilde gündeme getirmişti. Bu problemler genellikle, ekonomik sorunlar çerçevesinde şekillenmekteydi. Tiyatroların ekonomik yapısı bilete bağımlı olmamalıydı. Bunun için tiyatroların sosyal ve ekonomik açıdan haklarını koruyacak yeni düzenlemelere ihtiyacımız vardı. Bunun yanı sıra sanatçıların salgın döneminden elde ettiği kazanımlar da mevcuttu. Sanatçılar, salgın sürecinde fizikî sınırları aşarak farklı şehirlerden ve ülkelerden insanlara ulaşma imkânı yakalamıştı. Sonuç olarak salgın dönemi pek çok konuda eksikliklerin fark edilmesine kapı aralamıştı. Üreticiler ve karar alıcılar, süregelen bu sorunların çözümüne odaklanmalıydı. Ayrıca küresel salgın döneminde olduğu gibi, toplumsal dönüşümler tiyatroya yansımaktaydı.
Yeniden Yapılanma ve Güçlenme fenomenini ortaya çıkartan bir diğer soru ise kültür politikaları hakkındaydı. Bu soruya verilen yanıtlarda salgın sürecinde yaşanan zorluklardan bahseden katılımcılar, sıklıkla politikaya vurgu yapmıştı. Buna istinaden katılımcıların kültür politikaları alanındaki eksiklikleri değerlendirmelerini istemiştim. Tiyatro camiası, salgın koşullarında, hâlihazırdaki problemleri çok daha yoğun bir şekilde hissetmişti. Sanatçıların talep ve şikâyetleri yoğunlaşmıştı. Katılımcılar genel itibarıyla, ekonomik yönden desteklenmeye ihtiyaç duymaktaydı. Bu ekonomik desteklerin şeffaf olması gerektiği düşünülmekteydi. Çalışmalara özel sektör ve kamu kurumları tarafından destek verilmesi gerekmekteydi. Peki ama bütün bunlar olması gereken başlıklarken neden olmuyordu?
Sonuç olarak katılımcıların küresel salgın sürecindeki deneyimleri politik ve ekonomik sorunlarda yoğunlaşmakta. Bu nedenle kültür politikalarına yönelik beklentilerini çok daha net bir biçimde söylemektedirler. Katılımcılar, salgın sürecinde haklarının ihlale ve ihmale uğradığını düşünmekte. Buradan hareketle kültür politikaları konusunda sorunlu bulunan nokta, tiyatroların ve tiyatrocuların hukukî, ticarî statüsü olarak belirlenmektedir. Bu sorunlar çözülmediği için tiyatrocular salgın sürecinde zorlanmıştır. Görülmektedir ki Türkiye’deki tiyatro camiası, bir var olma sancısı yaşamıştır. Bunun temel sebebi, ekonomik varoluştur. Kültürel politikalarımız bu denli yoğun çalışmalarla devam ederken o dönemde neden böyle bir sorun yaşandığı ise ayrı bir konudur. Kültür politikalarını konu alan soruya gelen cevaplar ile bir önceki soruya gelen cevaplar, ortak bir fenomende buluşmaktadır. Bu fenomen, Yeniden Yapılanma ve Güçlenme fenomenidir. Yeniden Yapılanma ve Güçlenme: Mevcut problemlerin salgın sürecinde yoğunlaşmasıyla beraber farkına varılmasının hemen ardından yenilenme ve güçlenme ihtiyacının hissedilmesidir.