Sibel BAY'ın 19 Eylül 2023 tarihli yazısı: Tokatçı (1983) Film İncelemesi
Yönetmenliğini Natuk Bayhan’ın, senaristliğini ise Suphi Tekniker’in yaptığı 1983 yapımlı Tokatçı filmi, sevdiği kız ile evlenebilmek için gerekli olan başlık parasını biriktirmek amacıyla köyden İstanbul’a giden bir adamın öyküsünü ele almaktadır. Saf bir adam olan Osman İstanbul’a geldiğinde gece gündüz çalışarak biriktirdiği başlık parasını denkleştirmeyi başarır. Ardından köyüne dönmek için bindiği trende parasını çaldırır. Köyüne vardığında babasının öldüğünü, topraklarının elinden alındığını duyan Osman, yeniden İstanbul’a çalışmaya gider. Bu esnada karşılaştığı askerlik arkadaşı Şevket ile birlikte dolandırıcılığı öğrenmeye çalışır.
Filmin açılış sekansında Osman, eşeğe ters binmesi ve hazırcevap oluşuyla Nasrettin Hoca’nın, aynı zamanda söylenenleri yanlış anlaması ve kendisinden istenilenin aksini yapmasıyla Karagöz’ün ve saflığı ile kötüleri alt etmesiyle Keloğlan’ın özelliklerini taşımaktadır.
Filmde sevdiği kız olan Emine’yi kaçırmak isterken babasını kaçıran Osman, Emine’nin babasının elinden tutmaya çalışırken babasının geriye doğru kaçması ve taktığı eşarbın düşmesiyle şaşıran Osman, izleyiciye beklenmedik bir durum yaşatması nedeniyle gülme tepkisini oluşturmaktadır.
Geldiği İstanbul’da çeşitli işlerde çalışan, hamallık yapan Osman, çalışmaktan yorulduğu ve acıktığı esnada bir lokantanın önünden geçer. Lokantanın camının arkasında kızarmış tavuklar dönmektedir. Osman, elindeki ekmeği camın arkasından tavuğa banar gibi yaparak yemektedir. Bu sırada lokantanın sahibi görür ve Osman’ın yanına gelerek ekmeğine bandığı tavuk için 150 lira ister. Osman ise ekmeğine tavuğu banmadığını belirtir ancak lokanta sahibi “Bandın say” diyerek parasını ister. Bunun üzerine Osman, “O zaman sen de benim sana verdiğim 200 liradan arta kalan 50 lirayı geri ver” der. Lokanta sahibi ise “Sen bana para vermedin ki!” der. Osman ise “Verdim say. Seninki oluyor da benimki neden olmuyor?” şeklinde onu yanıtlar. Bu sahnede Freud’un çalışmasında ele aldığı, yanlış akıl yürütmenin espri tekniğinde kullanılması işlenmektedir. Söz konusu sahne bütüncül olarak bakıldığında karşılıklı alışveriş gibi görünmekteyse de toplumsal normlar ile uyuşmayan durumlardan dolayı bir güldürü ortaya çıkmaktadır.
Aynı zamanda bu sahnede Nasrettin Hoca fıkralarının etkisinden de söz edilebilmektedir. Nasrettin Hoca da komşusundan bir kazan istemiş ertesi gün kazanın yanında bir tencere de götürerek kazanın doğurduğunu söylemiştir. Bu duruma mutlu olan komşusu olayı irdelemeden kazanı ve tencereyi almıştır. İlerleyen günlerde tekrar Nasrettin Hoca’ya kazanını veren komşusu, zaman geçmesine rağmen kazanının geri getirilmemesi üzerine Hoca’nın evine gitmiştir. Nasrettin Hoca ise gelen komşusuna başsağlığı vererek kazanın öldüğünü söylemiştir. Bunun üzerine sinirlenen komşusu ise böyle bir olayın mümkün olamayacağını belirtmiştir. Nasrettin Hoca ise “Kazanın doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne mi inanmıyorsun?” diyerek tepkisini göstermiştir.
Tokatçı filminde Freud’un espri tekniklerinden pek çok örnek görmek mümkündür. Bu sahnelerden bir diğerinde de yine acıkan Osman, bir fırının önünden geçer ve ekmeklere bakar. Acıkıp acıkmadığı konusunda kendi kendiyle konuşmaya başlar. Bu sahnede karşıtıyla temsil söz konusudur. Çünkü Osman, hem çok acıktığını ancak yemeden de durabileceğine dair konuşmaktadır. Sonrasında kendini yemeyeceğine ikna eder ancak fırına girerek ekmek ister. Burada ekmeği çeşitli kez bölerek parçalatan Osman, ekmeğin fiyatını pahalı bulduğunu söyler. Fırıncı ise ona sinirlenir ve ekmeği alıp almayacağını, ekmeğin pazarlığının yapılmayacağını ifade eder. Bu sahnede toplumsal eleştirinin yer aldığı söylenebilir. Ekmek fiyatları artmıştır ancak pazarlık unsuru yapılamayacak kadar önemli görülmektedir. Öte yandan Osman’ın ekmeği sürekli böldürmesi ve yememesi saçmalık unsurunun espride yer almasına neden olmakta ve seyirciyi güldürmektedir.
Biriktirdiği parayı çaldıran ve tekrar İstanbul’a dönmek zorunda kalan Osman, askerlik arkadaşı Şevket ile karşılaşır. Şevket, dolandırıcılık yapmaktadır ve Osman’ın başına gelenleri öğrenir. Ardından onu yanına alarak nasıl dolandırıcı olunacağını öğretmeye başlar. Kumar oynarken iskambil kartlarını ensesine ve kollarına koyarak hile yapan Şevket oyunu kazanır. Osman ise Şevket’in sakladığı kartları görür ve “Senin daha fazla kazanman lazım Şevket, senin daha fazla kartın var” diyerek onun yaptığı hileyi bilmeden ortaya çıkarır. Burada yine saçmalığın espride kullanımı söz konusudur ve aynı zamanda Freud’un bahsini geçirdiği naif kavramı ile de ilişkilidir. Çünkü tıpkı bir çocuğun yapmış olduğu gibi, herhangi bir kastı bulunmamaksızın komik bir güldürü unsuru yaratmaktadır.
Film içerisinde önemli sahneler arasında Kara Erol lakaplı mafya babasının Şevket ve Osman tarafından defalarca dolandırılması yer almaktadır. Burada yasaklı madde almak için gelen Kara Erol, Osman ile tanışır. Osman salondaki fotoğrafları aile üyeleriymiş gibi tanıtmaya başlar. Türlü olumsuz işlevlere sahip nitelikleri iyi bir biçimde aktaran Osman, son olarak büyük fotoğraftaki kişiye yönelik olumlu bir ifade kullanır ancak kötü bir şeyden bahseder bir tavır takınır. Bu bağlamda sahne içerisinde karşıtıyla temsil tekniğinin net bir biçimde yer aldığı söylenebilmektedir.
Kara Erol, dolandırıldığını anladıktan sonra Osman ve Şevket’in yapmış olduğu anonsu dinler. Kara Erol’a Karbonat Erol lakabını koyarlar. Erol, esmer bir adamdır ve dolayısıyla çevresi tarafından Kara lakabını almıştır. Osman ve Şevket ise yasaklı madde yerine, karbonat dolu çantayı Kara Erol’a vererek onu dolandırmışlardır. Bu olaydan sonra ise Erol’a Karbonat Erol lakabını koyarlar. Burada iki anlam yer almaktadır. İlki Erol’u karbonat ile kandırmalarından diğeri ise Kara Erol’un yasaklı madde yerine karbonatı görünce yüzünün alacağı ifadeden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla burada Freud’un da sıkça bahsettiği benzetme tekniğinden söz edilebilmektedir.