Sibel BAY'ın 28 Şubat 2024 tarihli yazısı: Toplumun Gölgesinde Kaybolan İnsanlık
Günümüzde, toplumlar arasında var olan birçok sorun ve çatışma arasında belki de en derin yaralara neden olanı, ötekileştirme olgusudur.
Farklılıklarımızın, birbirimize karşı duvarlar örmemize ve kendimizi 'biz' ve 'onlar' diye iki ayrı kampa ayırmamıza neden olan bu kavram, insanlık adına bir tehdit oluşturmaktadır. Ötekileştirme, bir grup veya bireyi, sahip oldukları belirli özellikleri nedeniyle dışlamak veya aşağılamak anlamına gelir ve bu durum, toplumsal bağları zayıflatmanın yanı sıra insanların içsel dünyalarını da derinden etkiler.
Ötekileştirmenin en yaygın boyutlarından biri etnik ve kültürel ötekileştirmedir. Farklı geçmişlere, geleneklere ve dil kökenlerine sahip olan bireyler, sıklıkla bu farklılıkları nedeniyle dışlanır ve 'öteki' olarak kabul edilirler. Aslında, bu farklılıkların bir zenginlik olduğunu anlamak yerine, kör bir kibirle kendi grup kimliğimize sarılırız. Örnek olarak, tarih boyunca yaşanan etnik çatışmalar, bu ötekileştirmenin insanlık için ne kadar yıkıcı olabileceğini göstermektedir.
Dini ötekileştirme de toplumları parçalayan bir diğer önemli boyuttur. Farklı dinlere mensup bireyler arasında var olan hoşgörüsüzlük ve önyargı, sıklıkla kin ve nefrete dönüşebilir. Oysa ki, dinler arasında ortak değerleri bulup bir arada yaşama iradesi, insanlık adına bir zafer olacaktır. Ancak bu, anlayış ve hoşgörü eksikliği nedeniyle bir türlü gerçekleşemez.
Sosyoekonomik faktörler de ötekileştirmenin gölgesinde sıklıkla yer alır. Belirli bir gelir seviyesine sahip olanlar, daha yüksek gelire sahip olanlar tarafından hor görülebilir ve toplum içinde marjinalleştirilebilir. Bu durum, ekonomik eşitsizliklerin sadece maddi değil, aynı zamanda manevi bir ayrışmaya da yol açtığını göstermektedir.
Cinsiyet ve cinsel yönelim üzerinden yapılan ötekileştirmeler de toplumsal ilişkileri zedeleyen bir başka boyuttur. Toplumun belirli cinsiyet veya cinsel yönelimlere karşı ön yargılı tavırlar sergilemesi, bireyleri adeta birer etiketle anmaya ve dışlamaya yönlendirir. Bu durum, cinsel kimlikleri nedeniyle insanların hak ettikleri değeri görmemelerine ve adil bir toplum içinde yer almamalarına neden olur.
Ötekileştirmenin bu boyutları, insanlık ailesinin birbirinden uzaklaşmasına ve toplumların içsel çatışmalara sürüklenmesine yol açar. Ancak bu durumun üstesinden gelebilmek için, önce farklılıkları kutlamayı ve anlamayı öğrenmemiz gerekiyor. Empati, hoşgörü ve eğitim, ötekileştirmenin gölgesinde kaybolan insanlığımıza ulaşmamız için kılavuzlardır. Bu sayede, birbirimize daha anlayışlı olabilir, sevgiyle yaklaşabilir ve kaybolan insanlık değerlerimizi tekrar kazanabiliriz. Unutmayalım ki, birbirimize saygı göstererek ve farklılıklarımızı anlayarak, daha adil, hoşgörülü bir dünya inşa edebiliriz.