Furkan ERKAN’ın 22 Ağustos 2023 tarihli yazısı: Youtube Türkiye’nin Başına Bela Olan Jump-Cut Akımı

Önce şu jump-cut kavramından bahsedelim.

Sinema terminolojisinde ‘’sıçramalı kurgu’’ olarak çevrilmiş bu kavram, izlediğiniz bir film veya dizide devamlılığı olan bir sahnenin hatta direkt normal bir sahnenin bazı kısımlarının kurguyla kesilip tekrar eklenmesi ya da atılarak sonuyla birleştirilmesi oluyor.

Karışık geldiyse ya da normal bir ‘’kurgu’’dan ne farkı var bunun diye düşünüyorsanız bir örnekle açıklayayım.

Mesela bir sahnede ana karakter sabah yatağından kalkmış ve banyoya doğru yöneliyor. Tek tek yüzünü yıkama, tuvaletini yapma, ayılma aşamalarını sırasıyla musluk açma- sifonu çekme- saniye bile sürmeyen aynaya bakma mizansenleri olarak kafanızda canlandırın ve art arda şekilde sıralayın.

Fark ettiyseniz bunların aralarında boşluk yok.

Bu tarz kurgu çok fazla tekrarlanan olayları komik hale getirmek için de kullanılır. Sitcomlarda bolca yapılmıştır.

Ve buradan da esas meseleye geliyorum.

Youtube’un Türkiye tarafında jump-cut akımı aslında tam da bu noktada başlamıştı. Mizah amaçlı içerikler üretmek için.

Muhtemelen daha öncesi de vardır ama ilk örneklerde aklıma Kamusal Mizah adlı kanalın yaptıkları geliyor.

Videolarda ana karakterleri canlandıran Özgür Turhan’ın son derece ciddi ve tepkisiz bir şekilde başından geçen olayları anlatması yeterince komikken, bir de bunların jump-cut ile nefes alışverişlerini, herhangi bir hareketini göstermeden kesilmesiyle çok basit bir metin bile kahkahalarınızı tutamamanıza sebep oluyordu.

Daha sonra bu tekniği Röportaj Adam gibi mizah içerikli diğer kanallar da üretmeye başladı. Güldürme konusunda da bu noktada problem yoktu.

Eğer jump-cut stili kurgu hala kafanızda tam oturmadıysa birazdan vereceğim örneklerde daha iyi şekilde fark edeceğinize eminim.

Mizahi içeriklerden sonra artık bu yöntem, videoların izlenmesine yönelik ve odaklanma süresini giderek daha çok kaybeden yeni nesil seyircisi için kullanılmaya başlandı.

Flu TV’deki içerikleriyle tanınan İlker Canıkligil daha önce İFA (İstanbul Film Akademisi) kanalında sinemaya dair bilgilendirici içeriklerini bu yöntemle anlatan ilk kanallardandı.

Başlarda son derece etkileyici ve akılda kalan bu yöntem, artık konuklu videolarda bile dozu aşacak şekilde kullanılmaya başlanınca biraz yorucu hale gelmeye başlamıştı.

Ardından Murat Soner ve Babala TV gibi Youtube Türkiye’nin en popüler kanalları da bundan nemalanmayı tercih etti.

İronik şekilde bu yöntem maksimum yarım saati geçmeyen videolarda kullanılırken artık süreler 1 saat, 1 buçuk hatta giderek 3-4 saatlere dayanmıştı!

Özellikle bunu seçim sürecinde Babala TV’nin ‘’Mevzular: Açık Mikrofon’’ videolarında çokça görmüşsünüzdür.

Beğenirsiniz beğenmezseniz ama programa çıkartılan Muharrem İnce, Sinan Oğan ve Kemal Kılıçdaroğlu gibi isimler hitabetiyle, tonlamasıyla ve kimi zaman yüksek perdeden konuştukları anda da ilgi toplayan siyasi isimler.

Siz bu insanların nefes alışverişlerini, oturuşunu kalkışını, konuşmadaki tonlamasını jump-cut ile silip atarsanız karşımızda görüşlerini merak ettiğimiz siyasiler değil herhangi bir algoritmanın yazılan metni okuduğu bir video görmüş oluruz.

Üstelik bu videolar 4 saati de aştığı için daha çabuk bitsin diye 1,25-1,75 aralıklarındaki hızlarda izleme gibi bir gaflete düşünce, iyice yorucu hale gelmeye başladı.

Bu videoların bir tanesinde işaret diliyle konuşan bir katılımcıya bile jump-cut yaptıkları olmuştu! Bu kadar da aymazlık olamaz diye düşünüyorum.

Yani demem o ki artık Youtube Türkiye’de içinde sohbetin olduğu neredeyse her program ya da video, bu bir an bile nefes aldırmayan jump-cutlarla dolu.

Gerçek hayatta da arkadaşınızın sizinle böyle konuştuğunu düşünsenize. Bir sonraki cümledeki kelimeleri, aralarına koyduğum tire sıralarına göre durarak okuyun mesela: Günaydın- Furkan- bugün- nasılsın?- Ya simitlere- de- zam- gelmiş- ABİ!- böyle- bir- şey olamaz…

Ne kadar yorucu ve anlamsız değil mi?

Ama dediğim gibi jump-cut kötü bir şey değil. Hatta Youtube’daki bazı bilgilendirici kanallarda da o kadar kötü durmuyor. Yine de dozunu bilmek gerekiyor işte.

Yazıyı, bu kurgu stilinin çok sevdiğim ve görsel mizah açısından başarılı olduğunu düşündüğüm bir örneğinden bahsederek sonlandıracağım.

Edgar Wright’ın yönettiği ‘’The World’s End’’ filminde bir grup arkadaş bara gidiyor. Filmde bir harita sayesinde en gözde barları gezip oradaki içkileri tüketme gibi planları olan bu grup girdiği barlardan birinde etrafı yokluyor. Her bir karakter coşku içerisindeyken içeceklerin doldurulduğu sahneye geliyoruz.

Önce ‘’Drofff’’ diye makinenin kolu çekiliyor. Bir bardağa bira. Kamera bardağa yakınlaşıyor. Sonra ‘’Droff’’ şeklinde makinenin kolu bir kez daha çekiliyor. İkinci bardağa da bira. Kamera bardağa daha çok yakınlaşıyor. Bu eylem birkaç tanesine daha uygulandıktan sonra bu sefer ‘’Droff’’ sesi yerini ‘’Şırrr’’ sesine bırakıyor ve minik bir düğmeye basılı tutulur şekilde karakterlerden birinin bardağına su doldurulduğunu görüyoruz.

Cuma görüşmek üzere.