R. Bülend KIRMACI'nın 8 Eylül 2024 tarihli yazısı: Anormal Yaşam!

Makalem ekonomi konusunda...

Tabii ki, ekonomi ve psikoloji birbirini etkiler.

Bu olguyu birey ekseninde inceleyelim.

Türkiye'de bireyin iktisadi, ticari yaşamla ilişkisi ne derecede normaldir?

Düşük ücretleri, uzun çalışma saatlerini, yetersiz emekli maaşlarını ve dahi iş güvencesizliğini bir yana bırakalım.

Dahası, temel gıdada uygulanan fahiş fiyatlamayı, kolayda mallardaki yüklü vergileri de masanın bir yanına koyalım.

Eğitim, sağlık hizmetlerinin neredeyse tümüyle paralı ve her geçen gün daha da pahalı hale geldiğini de şimdilik unutalım.

Tüm yukarıdaki tespitler bireyi ve ailesini çoktan çileden çıkaracak girdilerdir.

Ve ama bireyin tümüyle akıl ve izan dışı anormal bir düzende yaşamaya mecbur bırakıldığının çok basit başka örnekler vardır:

Yetişkinsiniz ve yuva kuracaksınız; üstelik eşiniz de çalışıyor; ancak hangi çift kendi paralarıyla yuva kurabiliyor?

Aile desteği, eş dost katkısı, nikahta biriken takısı olmasa, yeni bir ev kurmak olası bile değil...

Beyaz eşya, mobilya, mutfak gereçleri, elektrik aksamı, tv seti, çatal bıçak, ateş pahası...

Oysa genç bir çiftin bunları çok az bir borçlanmayla kendi bütçesinden karşılaması uygun olmaz mı?

Elbette öylesi doğaldır ve öylesi mümkün olmadığı için bu ekonomi anormaldir.

Anormal bir ekonomi ve çılgın fahiş fiyatlar ile kuşatılarak hayata başlayan ve hayata tutunmak için banka kartı kredisine muhtaç yaşayan insanlardan normal davranışlar beklemek de zordur.

Düşünelim, bir yeni evli çift, tatile gidecek ve ancak bunu bile kendi bütçelerinden gerçekleştiremeyecek.

Devreye akraba ve arkadaşlar veya tatil kredisi ile sırtlan bankalar girecek.

Bu bile hayata 1-0 yenik başlama algısı yaratmaz mı?

Öte yandan kullanılmakta olan istisnasız tüm eşyaların tamir, tadil, yenileme masraflarının kabus haline dönüşmesi ikinci el veya hurda bir hayatı kanıtlamaz mı?

Ya yuvayı dallandırmak budaklandırmak; çoluk çocuk sahibi olma umudunu yaşatmak ve bu umudun içine, bilmem çocuk bezi, eti sütü diye hesap katmak zorunda kalmak? Çıldırmamak elde mi?

Bu doğal bir ekonomi mi? Bu doğal bir yaşantı mı? Tabii ki hayır...

Bir Almanya'da, bir Danimarka'da, bir İspanya'da gençler hayata yoluna böyle mi çıkıyor, çağdaş ülkelerin yurttaşları çarşı pazarda böyle mi soyuluyor?

Elbette hayır...

Peki, neden bizde anormal bir ekonomik yaşam var.

Çünkü sistemi yanlış kurmuşuz.

Eşitlikçi bir eğitimden geçip, çağın istediği meslekleri kazandırıp, çalışmasının karşılığında geliriyle hayatını kazanan bireylerin toplumunu oluşturamamışız.

Özgürce koşulları sorgulamak ve özgürce yeni koşullar aramak bize zul gelmiş, zor gelmiş...

Anormal ekonomik koşulları irdelemek ve insanca bir yaşama sahip olmak için oturup neyi nerede yanlış yaptık, nasıl ve ne şekilde çağdaş yaşamı kurabiliriz diye düşünmemiz gerek...