Betül DEMİR'in 24 Ekim 2024 tarihli yazısı: Çıkıp Gitmek Üzerine
Hayatın bazen beklenmedik şekilde zorlayıcı hale geldiği anlar vardır. İşte o anlarda, çıkıp gitmek, her şeyden sıyrılmak isteği insanın ruhunu sarar. Bazen bir yere kaçmak, kafayı dağıtmak, kendine gelmek için tek çare gibi görünür.
O an, gözlerimizin önünde canlanan görüntüler, hatıralar, hisler birbirine karışır. Yavaş yavaş, o yerden uzaklaşmanın ne kadar güzel olacağını düşünmeye başlarız.
Birçok insanın hayatında o çıkış noktası vardır; işten, ilişkilerden, bazen de şehirden kaçma hayalleriyle dolu anlar.
Bazen kendimizi o kadar boğulmuş hissederiz ki, etrafımızdaki insanların sesleri bile bize bir tür gürültü gibi gelir. İşte o anda, aklımızdan geçen düşünceler, ayaklarımızı yerden keser. Kaçış fikri, içimizdeki huzursuzluğa karşı bir tür isyan gibidir.
Çıkıp gitmek, bir nevi kendini yeniden keşfetmek demektir. Belki de uzun zamandır kaybettiğimiz o kaynağı bulmak, ruhumuzu canlandırmak için gereklidir.
Bir kafede oturup yalnız başına bir fincan kahve içmek, etrafa bakıp derin derin düşünmek ya da bir sahilde dalgaların sesini dinleyerek saatlerce oturmak; hepsi bu kaçışın bir parçası.
Düşüncelerimizde kaybolurken, dış dünya ile bağımızı koparıp kendimize dönüyoruz. O anın keyfi, hayatta birçok şeyden daha değerli hale geliyor.
Çıkıp gitmek, sadece fiziksel bir ayrılış değil; aynı zamanda ruhsal bir özgürlük ve yenilenme yolculuğudur.
Hayatın sunduğu karmaşanın içinde kaybolduğumuzda, belki de en doğru karar, içe dönmek ve yeniden keşfetmek için biraz zaman ayırmaktır. Yalnızlıkta kaybolmak, aslında kendimize olan yolculuğumuzda yeni bir kapı açmaktır.