Betül DEMİR'in 23 Ocak 2025 tarihli yazısı: Endülüs’ün İncisi Sevilla

Endülüs’ün incisi Sevilla, tarihiyle, mimarisiyle ve benzersiz atmosferiyle sizi adeta bir zaman yolculuğuna çıkarır. Bu şehir, bir yandan geçmişin izlerini günümüze taşırken, diğer yandan Akdeniz ruhunu en sıcak haliyle hissettirir. Sevilla’ya adımınızı attığınız anda, turunç ağaçlarının kokusu ve dar sokakların arasında yankılanan flamenko melodileri sizi karşılar. Şehir, tarihin farklı dönemlerinden gelen katmanlarla örülmüş gibidir ve bu katmanlar, Sevilla’yı eşsiz kılan en önemli unsurlardır. 

Şehrin kalbindeki Sevilla Katedrali, Gotik mimarinin en etkileyici örneklerinden biridir. Devasa yapısıyla gökyüzüne yükselen bu katedral, içeri adımınızı attığınız anda sizi büyüler. Yüksek tavanlar, detaylı vitraylar ve sütunların zarafeti, sizi zamanın ötesine taşır.  

Katedralin hemen yanında yer alan La Giralda ise şehrin simgelerinden biridir. Aslen bir caminin minaresi olarak inşa edilen bu kule, Müslüman Sevilla’nın ihtişamını gözler önüne serer. Daha sonra Hristiyanlar tarafından çan kulesine dönüştürülen La Giralda, kültürel dönüşümün canlı bir örneğidir. Kuleye tırmandığınızda karşınıza çıkan manzara, Guadalquivir Nehri’nin şehri nasıl kucakladığını ve Sevilla’nın kırmızı kiremitli çatılarını izlerken hissettiğiniz o büyüleyici atmosfer, şehre olan hayranlığınızı daha da artırır. 

La Giralda’dan yalnızca birkaç adım ötede bulunan Real Alcázar, Sevilla’nın bir diğer büyük hazinesidir. 10. yüzyılda Müslüman hükümdarlar tarafından inşa edilen bu saray, Arap mimarisinin bir şaheseridir. Sarayın duvarlarında geometrik desenlerin, süslü seramiklerin ve zarif kemerlerin bir araya geldiği bir ahenk vardır.  

Sarayın avlularında yürürken, tarihin sessizliği ve görkemi sizi sarıp sarmalar. Özellikle Genç Kızlar Avlusu, gölgeli sütunları ve yansıyan ışık oyunlarıyla ziyaretçileri büyüler. Real Alcázar’ın bahçeleri ise ayrı bir dünyadır. Çeşmelerin melodik sesi, zümrüt yeşili ağaçların gölgesi ve rengârenk çiçeklerle dolu bu bahçelerde dolaşırken zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız. 

Sevilla’nın büyüleyici atmosferini tam anlamıyla hissetmek için mutlaka Plaza de España’yı da ziyaret etmelisiniz. Yarım daire şeklindeki bu devasa meydan, 1929 İbero-Amerikan Fuarı için inşa edilmiş olsa da, şehrin mimari geçmişini modern bir yorumla birleştirir. Meydanın çevresindeki galeriler, İspanya’nın farklı bölgelerini temsil eden seramik panolarla süslenmiştir. Burada yürürken, İspanyol kültürünün zenginliğini bir arada görürsünüz. Kanallarda yapılan sandal gezintileri, bu meydanı daha da büyülü kılar. Plaza de España’da oturup zamanın durduğunu hissederken, Sevilla’nın ruhunu içinizde hissedebilirsiniz. 

Sevilla’da geçirdiğiniz her an, şehrin dokusuyla bütünleşmenize olanak tanır. Bu şehir, geçmişin sessiz bir tanığıdır ve ziyaretçilerine her köşesinde farklı bir hikâye anlatır. Sevilla’nın dar sokaklarında kaybolurken, tarihi yapıların gölgesinde durup düşünürken ya da nehir kıyısında gün batımını izlerken, buranın sadece bir şehir değil, bir his, bir masal olduğunu fark edersiniz. Şehir, zamanı durdurur ve sizi kendi ritmine davet eder. Bu daveti kabul etmek ise unutulmaz bir deneyimin kapısını aralar.