Betül Gökçe AKGÖL'ün 15 Nisan 2025 tarihli yazısı: Teknoloji Her Şeyi Kolaylaştırdı, Peki Bizi Neden Yorgun Hissettiriyor?

Bir zamanlar saatler süren işler artık birkaç tıkla halledilebiliyor. Evden alışveriş yapabiliyor, faturalarımızı bir uygulamayla ödüyor, tek bir mesajla dünyanın öbür ucundaki birine ulaşabiliyoruz. Kulağa harika geliyor, değil mi? Teknoloji hayatımızı kolaylaştırdı, zamandan tasarruf etmemizi sağladı. Ama garip bir şekilde, her şey kolaylaştıkça biz daha da yorulduk. Daha bitkin, daha tükenmiş hissediyoruz. Peki neden?

Çünkü teknoloji sadece işleri kolaylaştırmadı, aynı zamanda hayatın ritmini hızlandırdı. Artık her şey daha çabuk yapılabiliyor diye, daha fazla şey yapmamız bekleniyor. Eskiden bir günde yapılması makul görülen işler artık birkaç saatlik görev olarak algılanıyor. "Hız" bir meziyet haline gelirken, "durmak" neredeyse suç gibi. Sürekli bir şeyleri yetiştirme, anında cevap verme, her an ulaşılabilir olma zorunluluğu üzerimize yapıştı. Fiziksel emek azaldı belki, ama zihinsel yük katlandı.

Akıllı telefonlar, bilgisayarlar ve sürekli açık kalan uygulamalar, dikkatimizin her an başka bir yere kaymasına neden oluyor. Gerçek anlamda odaklanmak zorlaştı. Beynimiz, bir bildirimin sesiyle konudan konuya savruluyor. Dikkat dağınıklığı sadece üretkenliği değil, iç huzuru da baltalıyor. Zihinsel olarak sürekli uyarılma halinde olmak, uzun vadede bir tür "dijital yorgunluğa" sebep oluyor. Bu yorgunluk, uyumakla geçmeyen bir türden…

Bir başka mesele de "her zaman çevrimiçi olma" baskısı. İş e-postaları gece 23.00'te de geliyor, tatilde bile mesajlar yanıtlanıyor. İş ve özel hayat arasındaki sınırlar silikleşmiş durumda. Teknoloji sayesinde "çalışma saati" kavramı artık sabit değil; hepimiz her an çalışabilir, her an görev alabilir hale geldik. Bu da sürekli bir tetikte olma hali yaratıyor, ki bu uzun vadede tükenmişlik sendromunun başlıca nedenlerinden biri.

Üstelik sosyal medyanın da bu yorgunluğa katkısı büyük. Günde yüzlerce içerik görmek, onlarca farklı hayatla kendi hayatımızı kıyaslamak, sürekli görünür olmaya çalışmak… Bunlar hafife alınmamalı. Dijital dünyada var olmak için harcadığımız çaba, fark etmesek de ruhumuzu tüketiyor.

Peki ne yapmalı? Teknolojiden kaçmak mümkün değil ama onun bizi esir almasına da izin vermemeliyiz. Zihinsel molalar vermeyi öğrenmeliyiz. Bildirimleri kapatmak, zaman zaman çevrimdışı kalmak, teknolojiyle değil, kendimizle bağlantı kurmak... Belki de en çok buna ihtiyacımız var.

Teknoloji bize zamanı kazandırdı ama huzuru değil. Onu nasıl kullandığımız, bizi yoran bir canavara mı yoksa hayatı kolaylaştıran bir yardımcıya mı dönüşeceğini belirliyor. Bu yüzden, elimizdeki gücü nasıl yönettiğimiz artık her zamankinden daha önemli. Kendimizi hatırlamak, yavaşlamanın da bir seçenek olduğunu bilmek gerek. Belki o zaman, gerçekten kolaylaşan bir hayatın keyfini sürebiliriz.