Nesrin YARIM ÖZOĞLU'nun 29 Mart 2024 tarihli yazısı: Dedemin Gurbet Hikâyesi

Pandemi, salgın hastalıklar, ekonomi derken bazı konuları atlıyoruz. Herkesin bahanesi kendine göre farklı. Kimi “Bu devirde iki çocuk fazla” diyor, kimi beşinciyi fazla görüyor, kimi ise türlü sebeplerle hiç evlenmemeyi, çocuk sahibi olmamayı seçiyor. Hâl böyle olunca nüfus olarak gitgide yaşlanıyoruz.

Almanya’da güneşi görmeden senelerce en ağır iş kollarında çalışıp hem yaşlanıp hem de çalışma koşullarından sonra sağlığını kaybedip Türkiye’ye dönen bir dedenin torunuyum. Dedem, Almanya hikâyesinin nasıl başladığını hep şöyle anlatırdı: “Almanya’da genci ara ki bulasın, dolu fabrikaları var ama çalıştıracak gençleri yok. O zamanlar gençtim. Çalışmak için hemen başvurdum, kabul edildim. Ben çalıştım, kazandığım parayı Türkiye’deki aileme gönderdim. Bu evi falan hep öyle yaptım.” Dedem, Almanya’dan gelecek emekli maaşı bağlanmadan 63 yaşında vefat etti. Onu hep ara ara makinesinden hava çekerken hatırlarım. Çünkü ileri derecede koah hastasıydı. Almanya ona İstanbul’da bir aile apartmanı vermişti ama emekli maaşını yiyecek kadar ömür vermemişti.

Dedemin hikâyesinde de olduğu gibi bizlere hep “Çalıştıracak genç bulamıyorlar” diye Alman nüfusunun yaşlı olması anlatılırdı. İşte artık Türkiye de “çok yaşlı nüfuslu ülke” statüsüne doğru ilerliyor. Türkiye, yaşlı nüfusunda 184 ülke arasında 67'nci sırada. Türkiye'de 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus, 5 yılda yüzde 21,4 artarak geçen yıl 8 milyon 722 bin 806 kişiye ulaştı. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı 2023 itibarıyla yüzde 10,2'ye çıktı. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranının yüzde 10'u geçmesi, nüfusun yaşlanmasının bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Türkiye'de yaşlı nüfus, diğer yaş gruplarındaki nüfusa göre daha yüksek bir hızla artış gösteriyor. Nüfusun yaşlanmasıyla ilgili bilgi veren göstergelerden olan ortanca yaş da 2018'de 32 iken 2023'te 34 oldu. Nüfus projeksiyonlarında ortanca yaşın 2030'da 35,6, 2040'ta 38,5, 2060'ta 42,3 ve 2080'de 45 olacağı tahmin ediliyor.

Türkiye nüfusu yaşlanırken çalışmak zorunda da kalıyor. Düşük emekli aylıklarının tartışıldığı günlerde yaşlıların yoksulluk oranı yüzde 21,7 olarak ölçülürken yüzde 12,2’sinin çalıştığı veya iş aradığı belirtiliyor. Hemen hemen her hanemizde olan yaşlılarımız, yaşlanırken aynı zamanda fakirleşiyor da. Yani rahmetli dedemin para kazanmak için gittiği Almanya ile aramızda bir fark var. Dedem, genç nüfusu olmayan, yaşlıların ise çalışmak zorunda olmadığı, refah içinde yaşadığı, bu yüzden de genç iş gücüne ihtiyaç olan bir ülkeye gitmişti. Peki şu an bizim yaşlılarımız için bunu diyebilir miyiz? Nüfus olarak yaşlanırken bir de yaşlımıza gereken yaşam koşullarını sağlayabiliyor muyuz? Zamanında bir ev sahibi olamayan yaşlılarımızın durumu vahim. Aldıkları emekli aylıklarını kira, beslenme, sağlık gibi insanca yaşama koşullarına denkleştiremiyorlar. Bu yüzden çalışmak zorunda kalıyorlar.

“Vatandaşımız türlü sebeplerle çocuk sahibi olmuyor, olamıyor” dedik. Bu yüzden de genç nüfusa yani genç iş gücüne de ihtiyaç her geçen yıl artacaktır. Dedemin Almanya’ya gitme sebebi olan yaşlılık, umarım bizim ülkemiz için de mesele hâline gelmez, çalışan genç nüfusa ihtiyacımız doğmaz. Gerçi şu anki koşullarda ülkemizde ucuz iş gücünün de hâkim olduğunu görmezden gelemeyiz. Birçok iş yerinde ve iş kolunda yabancı uyruklu insanlar çalışıyor.

Tüm hayatı boyunca çalışmak zorunda olan, evlatlarına iyi bir gelecek vermek için çırpınan yaşlılarımız, iyi yaşam koşullarını hak ediyor.

Bu yazı ile andığım, hayatı boyunca gurbette çalışarak çocuklarından, ailesinden ayrı kalmış, torunları ile ihtiyarlığının tadını çıkartamamış kıymetli aile büyüğümüz dedemi de rahmetle anıyorum.