Handan IŞIKSAL'ın 9 Mayıs 2024 tarihli yazısı: Doğup Büyüdüğün Yerden Kopamamak
“Doğduğun, büyüdüğün yer kaderindir” derler. Bunun tam da böyle olduğunu düşünüyorum. Hayatımız, doğduğumuz aileye ve doğduğumuz yere göre şekilleniyor.
Ailemiz bizi nasıl yetiştirirse öyle bir insan oluyor, çevremizden ne görürsek o şekilde davranıyoruz. Birbirinden binlerce kilometre uzakta, farklı kültürlerde ve farklı aile yapılarında doğup büyüyen iki insanın hayata bakış açıları tamamen farklıdır. Bu iki insanın birbirlerinin düşüncelerini, fikirlerini, sevinçlerini veya acılarını anlayabilmesi ne kadar mümkün olur?
Doğup büyüdüğümüz yerle her zaman bir bağımız olur. Oradan uzaklaşsak da asla tamamen kopamayız. Uzaklaştığımız zaman ait olduğumuz yerden de uzaklaşmış hissederiz.
Bizi doğup büyüdüğümüz yere bağlayan şey aslında çocukluk anılarımız, aile bağlarımız veya ilk deneyimlerimiz gibi birçok manevi değer. Ait olduğu yerden gitmek zorunda kalan herkesin bir gün oraya kavuşma hayali vardır.
Bizler için manevi değere sahip olan şeylerden kopmak zordur. Bunlar bizi biz yapan şeylerdir. Ancak bir süre olduğunuz yerden uzaklaşmak bazen iyi gelebilmektedir.
Dünya büyük ve keşfetmemiz gereken birçok yer var. Ait olduğumuz yer kimilerine göre sonsuza dek aynı kalır, kimilerine göre ise kendi benliğini başka yerlerde de bulabilir. Peki, aidiyet duygusunu ikinci kez yaşamayan kişilerin aklının bir köşesinde hatıralarının bulunduğu ve ilk deneyimlerini yaşadığı yer yok mudur?
Ait olduğumuz yerden tamamen gidemeyiz, artık orada bulunmasak bile hatıralarımızda her zaman orayı yaşatırız. Belki birkaç ay, birkaç yıl veya yıllar sonra oraya mutlaka bir ziyaret gerçekleştiririz.
Oraya ait anılarımız bizi mutlu eden şeyler olsa da olmasa da…