Tuğba EROĞLU'nun 30 Kasım 2023 tarihli yazısı: Endişe Nehrinde Boğulanlar

Bir işi halletmek için uykusuz kaldığınız, uyumak isteseniz de uyuyamadığınız günler olmuştur. Başınızı yastığa koyduğunuzda soluk borunuzdan tüm bedeninize yayılan bir endişe ve paniğin serzenişini de hissetmişsinizdir. İşte ben o yeri, “endişe nehri” diye tanımlıyorum.

Bazen günler öncesindeki bir olayı, bazen o anın verdiği stresi, bazen ise geleceğin belirsizliği yer bitirir tüm bedeninizi. Oysa hepimiz çevremizdekileri aldatırız. Bakıldığında yaşam doluyuz, iyi niyetliyiz ve hatta biraz tuhafız ama aslında hepimiz kaygı doluyuz.

Sanırım kaygı, vicdanın yavrusu. Çünkü vicdanı olmayan insanların kaygısı olmaz. Kırar, döker, yıkar, acıtır, kanatır…

Sanırım benim dayım dünyadaki en kaygılı insan. Doğduğundan beri köyden hiç çıkmamış, şehrin külfetli kokusunu da hiç koklamamış. Onun için yaşam; evi, hayvanları ve bir avuç ilaçları…

Her gün sabah erkenden uyanır ve ahıra iner. Hayvanlarının tüm gereksinimlerini karşılar, onları uzun yolculuklara uğurlar. Hayvanları ise sanki dayımı görünce yorgun bedenlerini unuturcasına ahırın kapısında bekler.

Dayım daha onlar gelmeden köyün giriş yolunda her zaman oturduğu taşın üzerinde olur. Eline aldığı sopasıyla onlar gelene kadar köyün çakıl yolunu çizer. Acaba her gün o yollara neler çizer? Gidemediği yolları mı, görmek istediği yerleri mi, yoksa yaşama bağlandığı umutlarını mı?

Öyle kaygılıydı ki o, ne zaman görsem bir telaş içindeydi. Oysa gencecikti ama yüzünde yorgun bir ihtiyarın çizgileri vardı. Belki de iyi değildi bu. Kaygı, insanı erkenden kocatır mıydı? Keşke elindeki bir avuç ilaç tüm kaygılarını alsaydı, biraz olsun rahatlasa, aklı da bedeni de dinlenseydi. Onu ne zaman görsem uyurdu, belki de kaygılarından kaçıyordu. Acaba gerçekten uyuyor muydu?

Oldu mu? Olacak mı? Yetecek mi? Bitecek mi? Gelecek mi?

Onun kafasındaki sancının dilindeki yansımalarını işitirdik. Oysa ne onu geç kaldıracak bir trafik vardı köyde ne de sıra bekleyeceği kalabalıklar… Onun en büyük kalabalığı, kaygı dolu hafızası.

Ben bunları buraya satır satır işlerken acaba o kaç kere yerinden fırladı, kaç senaryo yazdı, kaç otobüs kaçırdı? O, dünün üzüntüleri ve yarının endişeleriyle donatılmış bir kalpti. Dedem ve anneannem o yüzden ondan bugün için bir şey beklemedi. Dayım yalnızca endişe nehrinde boğulanlardandı.

Kaygılarımızın çoğu, gün ışığına çıkabilen veya çıkamayan hayali bir gelecekte yaşıyor. Endişelenmemeye çalıştığımız her an yalnızca alışkanlıklarımız derinleşiyor. Çoğu zaman bir şeyi düşünmemeye çalıştığımızda onu daha çok düşünüyoruz. Oysa bu düşüncelerle kendimizi bitiriyoruz.