R. Bülend Kırmacı'nın 15 Şubat 2023 tarihli yazısı: Fiziki, İktisadi, Sosyal, Ahlaki Fay Kırıkları

Yeryüzünde kaydedilen en büyük felaketlerden ikisini art arda yaşadık. 6 Şubat 2023 günü Kahramanmaraş mücavirinde önce sabaha karşı 4 sularında Pazarcık’ta, aynı gün 13.24’te Elbistan’da meydana gelen “ikiz depremler” on binlerce yurttaşımızın canına mâl oldu.

Sözcüklerle anlatılmaz kederimiz, ağıtlara sığmayan acımız vardır. Bir ulusal yas dönemidir.

İKİZ DEPREMLER

Her iki deprem de (kimine göre bağımsız, kimine göre ikincisi birincisi tarafından ‘iteklenmiş’) olsa da, etkileri bakımından 7,7 veya 7,4 ölçüm değerlerini aşan ve yüzeyin sadece 7 km derinliğinde olduğu için de Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman gibi il merkezlerinin yanı sıra neredeyse Belçika kadar bir alanı yerle yeksan eden depremlerdir.

Bir tahmine göre 13,5 milyon insanın doğrudan etkilendiği bu “ikiz depremler”, fiziki yıkımın yanında iktisadi kayıpları da beraberinde getirmektedir. Nitekim 1939 Erzincan ve 1999 İzmit depremlerinden sonra ‘üçüncü’ kez büyük fakat o günlerden bu yana nüfus ve yapılaşma açısından bakıldığında yıkım açısından en büyük deprem setiyle karşılaştığımız bir başka gerçekliktir.

FİZİKİ FAY KIRIKLARI

İkiz depremlerin” yalnız bölgedeki değil, ülkedeki hayatı da etkileyeceği bir gerçektir.

Bu afetin fiziki sonuçlarının; bina, konut, tesis, depo, terminal, havaalanı, yollar gibi yapıların onarımına ve yeniden yapılanmasına dair bir bütçe gerektireceğinin yanı sıra okullar başta olmak üzere bina güçlendirme çalışmalarının hızlanması mecburiyetini doğurduğu açıktır ve bu işlerin yanında gerek geçici barınma gerekse kalıcı iskân açısından kamu bütçesinin bu yeni duruma göre revize edilmesi mecburiyeti de tartışmadan uzaktır. Bu bağlamda yakın geçmişteki ÖTV tartışmalarının bir süre arka plana itileceği, deprem vergilerinin tahkim edileceği ve kamu hizmet bedelleri içine bu son deprem felaketini sübvanse edebilmeye yardımcı olmak üzere kimi kesintilerin eklenebileceği tahmin edilebilir. Bunlar yapılırken, geçmişte benzer tasarrufların yerindeliği ve sayıştay denetimleri hatırda tutulmak ve İşsizlik Sigortası Fonu gibi birikimler açısından varit olduğu gibi depremle ilgili fonların da amaç dışı kullanılmasına izin vermemek esas alınmalıdır. Eğer aksi olur da yurttaşın, şirketlerin, birliklerin kaynakları amaç dışına itilirse, nasıl ki depremler fiziki fay hatlarında kırılmalar sonucu gerçekleşiyorsa, bu kez toplumda iktisadi fay hatları kırılabilir ve bu olmasına hiç ihtimal vermediğimiz durum, yurttaş ile kamunun güven ilişkisini alabildiğine zedeler. En başta da depremzedelere karşı bir büyük haksızlık sergilenmiş olur ki, bunun olumsuz izlerini yüzyıl geçse de kimse silemez.

İKTİSADİ FAY KIRIKLARI

Depremle fiziki mücadele açısından hâlen sahada 60 bin personelin, 16 binden fazla aracın, helikopterler, uçaklar ve hatta Sahil Güvenlik Komutanlığı personelinin olduğu, bunların yanı sıra gerçekten “kurtarmada yıldızlaşan” AFAD, UMKE ve özellikle bence tarihe geçen Zonguldak ve Batı Karadenizli madencilerle beraber belediyelerden sivil toplum kuruluşlarına, dostluk-dayanışma sergileyen 60 ülkenin kurtarma ekiplerinden gönüllü ve görevli sağlık personeline bir büyük insanlık ordusunun bulunduğu gerçektir.

Öte yandan depremle iktisadi mücadelenin “dolaylı” katkı boyutu açısından hükûmetin, depremden etkilenen yurttaşların ve iş yerlerinin vergiler, SGK primleri, tarım kredi borçları açısından biraz olsun “rahatlatılmalarına” ve esnaflara faizsiz kredi tahsislerini gündeme almasına sevinçle bakılabilir. Elbette depremdeki iktisadi fay kırıklarını onarmak çok daha kapsayıcı çalışmaları da beraberinde getirebilecektir. Bu yolda sorunlarımızı asli olarak çözecek olan bizleriz fakat bununla birlikte Dünya Bankası ve BM yardım örgütlerinin ve hatta yabancı da olsa duyarlı halkların kendi ülkelerinde yasal olarak topladıkları yardımların da önemli bir moral motivasyon kaynağı olacağı söylenebilir.

PAMUK ELLER CEBE BEYLER!

Öte yandan, nasıl ki vergi açısından “çok kazanandan çok, az kazanandan az” ilkesi geçerli olmalıysa, bu ulusal dayanışmanın paylaşımı açısından da şimdiye kadar yap-işlet-devret ve sair devlet ihaleleriyle 300 küsur milyar dolar kazandığı ifade edilen “müteahhitler” ile kârlarını yüzde 400 artıran banka tüzel kişilikleri ile kazançlarını %125 artıran büyük şirketlerin de “elini gerçek anlamda taşın altına koymaları” beklenir ve gereklidir! Yoksa iktisadi fay kırıkları bu kez sosyal ve moral fay kırıklarını tetikleyebilir (huzursuzluk anlamında).

SOSYAL FAY KIRIKLARI

Yaşadığımız depremlerle ilgili olarak bir sosyal muhasebenin yapılması da kaçınılmazdır.

Şu örneği akıllardan silemeyiz: Japonya’da da 9 büyüklüğünde depremler oluyor ama orada insan kaybı çok az, bina yıkımı ise kolaylıkla onarılacak hacimlerde gerçekleşiyor…

Yıllardır deprem ülkesi olduğumuzu biliyoruz. Üç temel fay hattının (şimdi kırılan Doğu Anadolu, İstanbul’a da uzandığı bildirilen Kuzey Anadolu ve nihayet Batı Anadolu fay hatları) neredeyse yedi sülalesini uzmanlar ve uzmanlarımız tespit ediyorlar, “Bilmem beş yüz yıl önce kırıldı, bilmem iki yıl önce şu oldu, bu oldu” diyebiliyorlar. Kandilli Rasathane’miz dünya çapında. Dünya çapında Naci Görür gibi, Ahmet Övgün Ercan gibi uzmanlarımız var. Ancak bir türlü testi kırılmadan yol alamıyoruz.

Cumhuriyet tarihi boyunca 23 imar affı çıkartmışız. Son 9 imar affı, bu iktidar döneminde ve bu arada deprem zemin etütleri, bina risk raporları, yapı yenileme ve kentsel dönüşüm açısından tam olarak aşama kaydedilmediği de biliniyor. Daha somut olarak ele alınan sadece “deprem toplanma alanları”, bir-iki “deprem tatbikatı” onun dışında örneğin bir MTA’nın TÜBİTAK ile iş birliği ve belediyeler ile eşgüdümü yeterince sağlanmış değil, bina denetim ve ruhsatlandırma çalışmalarında teskin edici bir işleyiş gerçek kılınmış değil; dahası, dikey (çok katlı) konutla yapılaşmaya dayalı bir büyüme modeliyle ekonominin ve kentlerin gelişmesinin sağlanacağı düşünülmüş, bu da gerçekçi değil!

Öte yandan Türkiye TOKİ açısından son yıllarda başarımlar sergilese de gerçekçi bir konut stoku planlaması da geçerli değil. Umalım ki, bu son ikiz depremlerden sonra aklımızı başımıza toplar, yatay büyüyen, akıllı şehirler kurmak ve konut stokunu en etkin değerlendirmek için, kamucu sosyal politikalarla, arsa arazi spekülasyonları ile AVM’ler ile zenginleşme veya sanal olarak sınıf atlama koşullarını ortadan kaldırabiliriz.

MORAL (AHLAKİ) FAY KIRIKLARI

Bu ikiz depremlerde bir de moral (ahlaki) fay kırıklıkları belirdi.

Yağma ve soygun zanlıları hukuk devleti kurallarıyla en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.

Öte yandan, şunu da ifade etmeliyim, konuyla ilgili kimi görüntüler toplumun haklı öfkesini anlık olarak teskin etse de, bugün ulusça sergilediğimiz dünya insanlık tarihinin en görkemli bir dayanışmasında bile 'kusur arayan çevrelerin' eline koz verebilir. Buna imkân vermeyelim.

Unutmayalım: Bu depremlerde bir başka ahlaki fay kırığı vardır: bir yanda malzemeden çalan ve görevini savsaklayan süzme "AHLAKSIZLAR", diğer yanda can kurtarmak için canını adayan gerçek KAHRAMANLAR… Ben “kahramanların Türkiye’sinin” asıl ve büyük Türkiye olduğunu adım gibi biliyorum. O arada yıkılan çürük yapıları inşa eden, bunlara ruhsat veren, bunları 'denetlemeyen' ve yapısal güçlendirme programını savsaklayan, o arada ulusal yardımlaşma ve dayanışma sırasında ahlak dışılıklar sergileyen tüm sorumlular ve kişiler yargı önünde hesap vermelidir. Bunu da asla ihmal etmeyelim.

DİYOJEN’İN ARADIĞI İNSANLIK, ANADOLU’DA!

Nihayet, Sinop'lu Diyojen'in elinde fenerle aradığı "insanlık” 2 bin 500 yıl sonra Anadolu'da bulunmuştur: Kahraman Zonguldak madencileri ve tüm gönüllü kurtarma ekipleri!..

Tarihin en dramatik felaketlerinden birine karşı tarihin en büyük dayanışmalarından birini sergileyen bu fedakâr ve cesur ulusun halkı, insancıl ve hakça bir yaşama kavuşmalıdır.

“Deprem nerede olacak” demektense, depreme karşı “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa bütün vatandır” deyip bilimin gereğini yapmalı.

Son söz şudur: Yıkılmaz bu devlet, ölmez bu millet! Başın sağ olsun Türkiye’m!