Furkan ERKAN’ın 27 Haziran 2023 tarihli yazısı: Gürültü Toplumu Olmanın Dayanılmaz Rahatsızlığı

Çocukluğumdan beri ailemin bana öğrettiği önemli değerler vardır. Hepsini tek tek sayamam ama ilk 5’te ‘’saygı’’ ve ‘’hoşgörü’’ kavramları mutlaka yer alır.

Buradaki saygıdan kasıt sadece yaşı büyük olan insanlara hürmet etmek ya da hoşgörü bağlamında senin görüşünde olmayan insanlara da eyvallah demek değil. Bu iki kavramı her anlamda yerine getirebilmek ve hayatımızın bir parçası haline getirmekten söz ediyorum.

Ama maalesef bu iki kavram da özellikle son 13-14 senedir birbirine karıştırılmaya başlandı. Hatta suistimal bile edildiğini söyleyebilirim.

Nasıl mı? Gün içerisinde etrafınıza bir bakın. Kimseyi düşünmeden son seviye sesle Instagram’daki reels videolarını izleyenleri, toplu taşıma araçlarını okul kantini bellemişçesine bağıra bağıra konuşan grupları, sinemada ve evet hatta günümüzde bile tiyatroda gösterim arası olup olmadığına bakmaksızın fısır fısır konuşmaktan imtina edenleri…

Örnekler daha da çoğaltılabilir. Ama farkındasınız ve muhtemelen siz de rahatsız oluyorsunuz bu bahsettiğim eylemlerden. İşte tam bu noktada saygı ve hoşgörünün anlamları birbirine karışıyor, aralarındaki ince çizgi umursanmadan çelişkili bir hal almaya başlıyor.

Sanırım bu önce, toplu taşıma araçlarında yaşlıların yüksek sesle telefonla konuşmasıyla başladı. ‘’Yaşı bizden ileri, kulakları iyi işitmiyor’’ diyerek saygılı davrandık ve hoşgörüde bulunduk onlara karşı. Sonra kulaklıkla dinlemesine rağmen onun dinlediği müziğe bizim de maruz kaldığımız yaşı daha genç insanlar geldi.

Piyasanın durumu ortadayken kimseye gürültü önleyici kulaklık alması gibi bir dayatmada bulunacak değiliz elbet. Buna da anlayış gösterdik, yine hoşgörülü davrandık.

Ve sonra kütüphanedeki esas kurala uymayıp kimseyi umursamadan konuşanlar, kulaklığı bir kenara bırakıp telefonundaki her türlü videoyu canının istediği ses seviyesinde izlemekte bir beis görmeyenler, sinema ve tiyatro gibi yerlerde ‘’sosyalleşme’’ kavramını yanlış zamanda kullananlar gelmeye başladı.

Bunların hepsinde de saygıda kusur etmedik ve mümkün mertebe hoşgörüyle karşıladık.

Ama itiraf edelim bir yandan da ‘’Ağzımızın tadı bozulmasın’’, ‘’Ortam bozulmasın’’ diye sustuk. Çünkü bizim rahatsız olduğumuz bu gerçek artık onların normali olmuştu. Aramızdan bazı cesurlar çıkmadı değil. Tüm bu yaşananlara karşı çıktılar, tartıştılar onlarla.

Fakat biz, artık onlardan gelmesi gereken saygı ve hoşgörüyü beklerken neredeyse özgürlük düşmanı ilan edildik. Hatta biraz muhafazakar ya da şimdinin trend tabiriyle boomer!

Ve sonrasında olanlar oldu. Gürültü yapanların gözünde bizim onlara her koşulda saygı göstermemiz ve hoşgörülü davranmamız beklendi. Peki bizde oluşan baş ağrıları, sinir, stres, dikkati kaybetme… Tabii canım bunlara rağmen yine saygılıyız ve hoşgörülü davranmaya devam ediyoruz ne yazık ki.

Çocukken annem beni Stuart Little (bizde ‘’Küçük Kardeşim’’) filmine götürmüştü. 2000’lerin başı olması lazım.

Hiç unutmuyorum film arasında annemle fuayeye doğru yönelmiştik. O dönemler film araları günümüzdeki kadar uzun değildi. Ben de işimizi bitirip filmi kaçırmamak adına salona bir an önce geri dönmek istiyordum.

Tabi çocuk yaşlarda olduğum için heyecan ve telaşım, ağzımdan çıkan garip seslere yansıyınca ve bu şekilde de salona filmin başladığı anda girdiğimizde, üzerimdeki tuhaf bakışlardan kurtulamadım.

Annem de benimle birlikte utanmış olacak ki fısıldayarak ‘’Şşşt hadi bakayım!’’ diyerek hızlıca koltuklarımıza oturmuştuk.

O günden sonra daha çocuk yaşta olmama rağmen bu hareketleri sergilediğimde, toplum tarafından böyle karşılanacaksam ilerisi için daha düzgün davranmam gerektiğini fark ettim. Ve hep bunun üzerine yoğunlaştım.

Ama bugün görüyorum ki fena halde yanılmışım. Yanılmaya da devam edeceğim gibi gözüküyor.

Cuma görüşmek üzere…