Tuğba EROĞLU'nun 13 Mayıs 2023 tarihli yazısı: İletişim Kuramcıları ve Kontrol
Kapitalizmin gelişmesi kitlelerin çoğulcu düzene karşı haklar talep etmesini beraberinde getirirken yine aynı şekilde kitlelerin bu hak ve taleplerini kontrol mekanizmalarıyla karşılaştığını görmekteyiz.18. ve 19. yüzyılın bildiğimiz isimleri bu hak talebi adı altındaki özgürce ve demokratik yaşam perspektifine karşı gelerek bunu doğal yaşayışın başkaldırısı olarak belirtmişlerdir. Aydınların bir kısmı tutucu bir kısmı ilerici görüce sahip olması en temelde kitlelere karşı tutumunda farklı olmasını beraberinde getirecektir. En tutucu olarak bildiğimiz August Comte düzen ve ilerlemenin birlikte ayrılmaz bir parça olduğunu ve yine refaha giden yolda toplumbiliminin en önemli unsur olduğunu belirtmiştir. Toplum biliminden kastının yine insanın davranışlarını incelemekten, öngörmekten geçtiğini ve bu düzenin bu şekil korunması gerektiğini savunarak ifade etmektedir. Kitlelere karşı durmasının en belirleyici noktasını onun, insanın doğal düzene uyması gerektiğini bu doğal düzenin temelindeki aile olgusuna önem vurmasından anlamaktayız. Eski Yunan kültürünün etkisinde kalan aydınlar yine toplumu ve bireyleri yaşamını sürdüren organizmalar olarak nitelendirir ve insanı örf adetlere bağlı görev ve sorumlulukları olan bir kılıfa biçmektedirler. İlk dönem kuramcıların, aydınların, mutlakiyetçi rejimleri yıkmamaya, toplumsal düzeni yıkmamaya ve toplumsal bir rejim gerçekleştirmemeye yönelik olduklarını görmekteyiz. Bunun en büyük nedeni olarak kendi kişisel çıkarlarına aykırı olmamaları ve bu düzenin içerisinde doğmalarından da kaynaklanıyor diye yorumlatabiliriz. Comte, Durkheim gibi düşünürlerin aslında geleneksel dinsel düzene muhalif olmalarından ve kendilerini bu düzeni yıkan devrimci olarak nitelendirmemek isteyişlerine bağlayabiliriz. Baktığımızda Comte göre Fransız Devrimi toplumdaki bağların çözüldüğü, toplumsal dayanışmanın zayıfladığı ve devletin görevini başka aracılara devretmesine neden olan bir olay olarak ifade edebiliriz. Yine toplumdaki bireylerin birbirlerine bağlayan bağlarının tamamen çözülmesine neden olan en büyük sorun haline gelmesine neden olduğunu düşündürür. Buradan da anlayacağımız gibi onu bu denli düşünmeye iten kitlelerin Fransa’daki yaşanan karışıklıkların sorumluları olarak görmesindendir. Bir başka örnek olarak gösterebileceğimiz endüstri devrimi ile toplum ve ekonomideki yaşanan değişimin yine işçilerin kentlerde fabrikalarda kitlesel olarak çalışmaya başlaması yeni toplumsal tabakalaşmanın da başlangıcın olmuştur. İşçilerin fabrikalarda kitlesel olarak çalışması işverenlerle aralarında çıkar çatışmasına dönüşecektir ki bu da geniş çaplı işçi işçi hareketlerinin ve sosyalist düşüncenin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Öyle ki kapitalist düzenin ortaya çıkardığı bu soruna yine Weber ve Durkheim çözüm arayışında bulunacaktır. Endüstri devrimi ile birlikte gördüğümüz gibi siyasal ve toplumsal düzen alt üst olmuş ve topluma tüm geleneklerin sürekliliğinden de şüphe duyulmuştur. Toplumsal olguların olduğunu ve bu olguların değişmez evrensel yasalara bağlı olduğunu düşünen Comte için kitlelere tehdit unsuru olmaya devam etmiştir. Kısaca özetlemem gerekirse bir yandan siyasal devrimler bir yandan ortaya çıkan düzensizlik ilk dönem kuramcıları adeta kitlelere karşı savaş ilan etmelerine olanak kılmış diyebiliriz. Sanayi ile birlikte gelişen üretilen kültür beraberinde yeni bir kavram olan kitle kültürünü çıkarmıştır. Baktığımızda kitle toplumunda aydınların ve düşünürlerin üzerinde durduğu konularda kitle kültürünün kitle iletişim araçlarına karşı değişimi karşımıza çıkmaktadır. Yine kitle kültürüne değersiz anlamında ifadelerin yüklenmesi o dönemin başlıca ifade unsuru da denilebilir. Sanayi devrimi o dönemin çok güçlü olan hegemonyasında yer eden burjuva sınıfını ortaya çıkarmıştır. Ve bu sınıf aslında kendi kitle kültürünü oluşturarak birçok aristokrasinin de sahip olmuş olduğu kültür mantığını ortadan kaldırmıştır. Kitlelerin kontrolünün en büyük yapı taşlarından biri de ayrıca siyasal kontrolü de gerektiren propagandadır. Amaç tarih boyunca risk grubu olarak görülen kitleleri yönlendirerek düşmana karşı saldırı haline hazırlamak olarak gösterebiliriz. Bu büyük ve geniş kapsamlı doldurma elbette onların temel yapı taşlarına örneğin din, vatan, aile kavramlarını baz alarak oluşturulmalı ki kitle ikna olsun. Ayrıca sadece savaştaki ordunun değil barışta bile kitlelerin iç ve dış savunmalara karşı kendilerini hazır hale getirmelerini gerektirmektedir. Temelde bunu kapitalizmin yaygınlaşması ile görürürüz ve adeta böl, parçala ve yut stratejisinin devamı niteliği için örnek teşkil etmektedir. Kitlelere baktığımızda çıkarları uğruna birbirlerini katletmiş beraberinde desteklemek yada karşı olmak seçeneğiyle karşı karşıya kalmışlardır. Propagandanın rövanşta olduğu özellikle Birinci Dünya Savaşı dönemi kitleler üzerine oynanan ve uygulama gösterilen en önemli dönemlerden birisi olmuştur. Kitlelerin özellikle demokratik isteklerinin baskıcı ve yasalarla bastırılmaya çalışıldığını da bizlere göstermektedir. Örneğin siyasal alanda etkin olabilmek için bunun ön koşulu olarak kitlelerin dikkatini çekebilmesi ve onlarda güven bilinci oluşturulmasında en etkin yoldur propaganda. Buna en iyi örnek olarak Birinci Dünya Savaşında kullanılan propaganda ile ilgili geliştirilen korku içerikli posterleri gösterebiliriz.1920’lere kadar olan ve ekonomik kontrolü de beraberde gerektiren kitlelerin temelde yöneten ağı yeterli olmadığında iletişim araçlarıyla ve eğitimle bunu nasıl sağladığını görürüz. Kapitalizmin kendisiyle beraber getirmiş olduğu ücret köleliği kitlelere büyük tehdit oluşturmuş diyebiliriz. Artık güçsüz ve ezilen bir kesim haline gelen kitleler için özellikle işçiler için demokrasi adı altında isyana teşvik etmiştir. Bu isyan ile onları bastırabilecekleri birer direniş olan baskı grupları gerektiğinde isyana karşılık vermek için özel güvenlik kurumunun ortaya çıkmasına da sebebiyet vermiştir. Bunun en önemli özellik sağladığı özellikle Birinci Dünya Savaşı döneminde davranışsal hareketliliğin kitleleri kontrolünde doruk noktasından birini yaşatmaktadır. Karar almadaki süreçte yine kişilerin ikna yöntemi ile kendi safına çekme disiplini gözler önündedir. Kitleleri kontrol mekanizmasında bu yöntemin tartışılmasız çok önemli bir yeri vardır. Ayrıca kitlelerin siyasal kontrol unsuru olarak insanların bilinçlendirilmesi ile doğrudan ilişkili olduğunun da altını çizmek gerekir. Bu kontrolün işlenmesi meşru yollar ile sürdürülürken gayri-meşru yollar ile de uzlaştırılarak devam edecektir.