Furkan ERKAN’ın 9 Ocak 2024 tarihli yazısı: İyi Film Gelmiyor
Son zamanlarda çevremde, sinemayla ilgilenen birçok arkadaşım ve tanıdığımdan aynı sitemi işitiyorum.
İyi film gelmiyor…
Gerçekten öyle mi? Bir bakıma öyle aslında.
Ama öte yandan kime göre neye göre iyi film gelmiyor biraz buna bakalım bence.
Vizyon programına baktığımızda, özellikle 2000’li yıllara göre her hafta ortalama 8 film vizyona giriyor.
Bazı haftalar bu sayı 11 ve 12’yi bile bulabiliyor!
Üstelik vizyonda bu sayılar gözüktüğünde, vizyona giren filmlerin ağırlığının yerli komedi ve korkulara kaydığı görülüyor.
Bu bollukta hatta doğru tabirle yığında, iyi filme ulaşmak biraz zor olabiliyor.
Ama inanın bu iş biraz da samanlıkta iğne aramaya benzediği için bir şekilde iyi filmler geliyor aslında.
Gelgelelim bu iyi filmler ne kadar fark ediliyor esas bunu sormak lazım.
O filmlerin tanıtımı yeterli derecede yapılıyor mu? Söz konusu filmlere ayrılan salon ve kopya sayısı hak ettiğini buluyor mu?
Ve tabii ki onlara tanınan vizyon süresi 1 haftayı geçebiliyor mu?
Koca Martin Scorsese’nin filmi bile taş çatlasın 2 hafta kaldı Ankara sinemalarında…
Yaşı biraz daha ileri sinemasever arkadaşlarım hatta abilerimin anlattığına göre, hem ana akım hem de bağımsız, farklı ülkelerden gelen filmler benzer oranda seyirciyle buluşabiliyormuş.
Tabii bunda çok fazla butik sinemanın varlığı ve seyircideki merak, keşif duygusunun daha ağır basması büyük pay sahibiydi.
Şimdi ise geçtim butik sinemaları bazı AVM’lerin sinemalarının bile kepenk indirdiğini öğreniyorum.
Yalnız işin şu boyutunu da atlamamak lazım.
‘’İyi film gelmiyor’’ cümlesindeki sitem, bazı sinemaseverlerin zamanında sinemada izlediği ‘’iyi filmlerle’’ örtüşmüyor olabilir.
Bana kalırsa sinemaya gelmesi istenen iyi filmler, hem büyük prodüksiyonlu ama öte yandan görsel efekte de bu kadar sırtını yaslamayan, senaryoların güçlü şekilde yazıldığı, biraz da tanınan ve sevilen oyuncuların ön planda olduğu dram türündeki yapımlardır.
Aynı özellikleri taşıyan komedi, aksiyon, gerilim ve bilimkurgu filmleri de buna dahil elbette.
Tıpkı 90 ve 2000’li yıllardaki seyircinin büyük bir zevkle sinemada izlediği o filmler gibi.
Hal böyle olunca birçok sinemasever, bu filmlerin yerine görsel efekti yoğun, bir kısmı süper kahraman temalı olan yapımlarla karşılaştığı gibi, alıştığının dışında ama gerçekten sağlam olan bağımsız veyahut arthouse diyebileceğimiz nitelikli filmlere pek yanaşmıyor.
Yanaşmayınca da bu filmlerin vizyonda kalma süreleri gittikçe düştü. Hatta sırf bunun tersini yapma iddiasıyla birkaç senedir hayatımızda olan bazı oluşumların bile bu iddialarının arkasında duramadıklarını görüyoruz.
Bir de bunların üstüne hem mevcut ekonomik durumun getirdiği sıkıntılar hem de dijital platformların hızlı, her şeye ulaşılabilir ve sağladığı ev konforu sistemi eklenince, sinemaya birçok kişinin beklediği şekilde ‘’iyi film’’ gelse bile önemsenmiyor.
Dolayısıyla her hafta, bir şekilde gelen iyi filmler ya onları izleyemeden toz olup gidiyor ya da aralarında daha şanslı olanlar, ancak sınırlı bir avuç sinemasevere ulaşabiliyor.