R. Bülend KIRMACI'nın 6 Eylül 2024 tarihli yazısı: Kıskançlık...
Bugün sizlerle uzmanlık alanımın dışında insana dair en bayağı, en adi, en ilkel bir duygu durumundan söz edeceğim...
Kıskançlık!
Kıskançlık, içinde uzgörü, hatta hoşgörü barındırmayan, yıkıcı bir duygudur.
Daha doğrusu ruhsal bir sapma, ben-merkezci bir soyutlamadır.
Çoğu zaman "ben bunu hak ediyor muyum?" demeden, odak / hedef alınan birey ve/ya bireylerin sahip olduklarını hak etmediği üzerine kurulan bir tezdir; kıskanma duygu durumu...
Üstelik, anti-tez ve sentez yolu kapalı, tek yanlı kesin bir yargıyı beraberinde taşır; kıskanma duygusu...
Onda var, bende yok, diye başlar; bende olmalı, o, avcunu yalamalı diye sürer gider...
Süregelen, yapışkan, cıvık vıcık, sinsi, hatta bazen tehlikeli bir yıkıcılığa da varır; kıskançlık.
Dikkat edelim; kıskanılan şey, durum, varlık, yaşam; neden ve niçin gibi soruları içeren bir döngüye tabi değildir; bu dinamikte sınır da yoktur...
Velhasıl patolojik bir duruma da bürünebilir: kıskançlık!
Kıskançlık sınıf ötesi bir durumdur. Kişi zengin olabilir, fakirin ekmeğini kıskanır; kişi işveren olur, "işçisinin" bilgisini kıskanır...
Hiyerarşi de çok açıklayıcı değildir kıskançlık durumu / olgusu için...
Öğretmen vardır öğrencisi kıskanır.
Kardeş diğer kardeşini abartılı şekilde kıskanır...
Hatta hanımlar vardır, arkadaş gibidirler ancak birbirlerinin kocalarının statüsünü kıskanır...
(Tam tersi de doğrudur tabii)
Liste uzar gider...
Ezcümle kıskançlık patolojik, toksin, takıntılı bir duygu durum bozukluğu olup;
Özellikle siyasi erk alanında, geçmişte evlatlarını boğduran sultanlar ile günümüzde yetenekli gençleri parti dışına atan siyasal sultanlara kadar giden bir kronolojiye karşılık gelir:
Kıskançlık, sözel kültüre dayalı gelişmekte olan hele ki sıcak kanlı toplumlarda kelle götüren dedikodulara konu olur...
Ve de velhasıl berbat bir durumdur!
Eğitimi özgür, gücünü özgürlüğünden alan bireylerin, hayatlarını bağımsız kurabilen ve kamuya karşı baskısız yaşayabilen insanların toplumunda "kıskançlıkların" yıkımı en aza indirgenir.
Bu satırların yazarı hayatı boyunca maddi olan hiç bir şeye ve kendisi gibi ölümlü hiç bir insana kıskançlık duymamış bir bireydir.
Evet, gıpta etmekse; örnek almak ve övmek, bazen de varlığıyla övünmek adına: sadece alanında çığır açan bilim insanlarına gıpta etmişimdir.
Bir yeniliğe, bir ilerlemeye katkı sunan insanların güzelliğiyle yetinmek varken...
Her şeye değil kendine sahip olmalıdır; insan!
Bunu böyle bilmişimdir.
Herkese de tavsiye ederim!