Furkan ERKAN’ın 29 Ağustos 2023 tarihli yazısı: Kitabevlerindeki Kaybolan Kültür

Geçen haftalarda ‘’Kitap Satın Alma Hastalığı’’na dair yazdığım köşe yazısında kitabevlerine gidip kitaplarla vakit geçirmenin keyfine değinmiştim az da olsa.

Bu keyfi artık yaşayamıyorum desem yalan olur.

Ama bundan bir 10-15 sene öncesine kadar da kitabevi gezmek sadece edebiyatla haşır neşir olmak değil aynı zamanda da 1-2 saatliğine kendinizin yarattığı bir kültür yolculuğu olurdu.

En başta çeşitlilik çoktu. En azından Ankara üzerinden konuşmak gerekirse Kızılay tarafında çok fazla kitapçı ya da kitapevi bulunuyordu. Sahaflar da cabası.

Ve her kitabevinin kendine has konseptleri vardı.

Örneğin Belçika-Franco döneminin Frankopon çizgi romanlarını İmge’de daha rahat bulurdunuz.

Bunların yanında AVM’lerde de farklı markaları görürdünüz.

Sadece D&R olmazdı.

Hatta D&R da bugünkü gibi sadece çok satan ve yeni çıkanların öne çıkarıldığı, test kitapları ve hediyelik eşyaların sizi karşıladığı bir yer değildi.

Bundan çok uzun yıllar önce 2000-2010 arasında D&R’a gitmek, yeni çıkan albümleri büyük kulak üstü kulaklıklarla dinleyip şarkıların tadına o an varabilmeniz demekti.

Dijital platform denen bir kavram o dönemlerde henüz hayatımıza girmediği için filmleri VCD ve DVD olarak fiziksel medya şeklinde gözlemlerdiniz ya da satın alıp onları sahiplenirdiniz.

Aralarından bazılarının da kampanya dönemlerinde oldukça uygun fiyatlara satıldığını hatırlarım. Bu fiyatlara satılan her film süper değildi elbette ama birkaç tane de olsa iyi filmler çıkıyordu ve ucuzdu.

Bir de tabi hem internet fazla yaygın olmadığı hem de kağıt bu kadar pahalı olmadığı için neredeyse her alanda 7-8 tane dergi buluyordunuz.

Üstelik sadece yerli değil İngiltere ve Amerika’nın da dergilerini takip edebiliyordunuz.

Misal Tunalı’daki 4 katlı meşhur D&R’ı bilirsiniz. Ama eğer yakın zamanda uğradıysanız fark etmişsinizdir ki üst katında çay içip tatlı yiyebileceğiniz teras katı kapatılmış. Üstüne de bir kat eksiltmişler.

Tamam 3 katlı olsun ama mesela büyük camların önünde siyah deri koltuklara oturmak suretiyle, kitapları karıştırıp arada da caddedeki trafiğe bakardınız. Özellikle akşam saatlerinde bu yaptığınız aktivitenin tadı bir başka olurdu.

Şimdi o siyah deri koltuklar yerini çalışma masasına ve sandalyelere bırakmış! Bu da onu kitabevi değil kütüphane haline getiriyor sanki...

Kütüphaneler de elbette önemli mekanlar ama kitabevinden ayrılması gerekiyor.

Son dönemde popülaritesi artan Liman Kitabevi de Dost gibi geniş bir alan ve kitaplara sahip ama burada da aynı mantık geçerli olmaya başlamış.

Neyse iyi ki kitaplar var tabii ki. Edebiyat var olacak ki diğer sanatları ya da disiplinleri de besleyebilsin. Okudukça bilgilenelim, hayal gücümüz genişlesin, ifade etme yeteneğinimiz artsın. Üstelik de bu fiyatlara rağmen!

Ama artık bir kitabevine gittiğimde eskisi kadar zevk alamıyorum. Bir noktaya kadar kitapları karıştırmak, içlerinde kaybolmak ve liste yapmak ya da birilerini satın alma isteği zevkli geliyor elbette.

Ama içerisine girdiğimde önceden yapabildiğim o kültür yolculuğunun artık kırıntısını bile görememek beni üzüyor.

Odeon Cineplex’te olduğu gibi yine eksikliğini fazlasıyla aradığım bir anlayış…

Cuma görüşmek üzere.