R. Bülend KIRMACI'nın 13 Eylül 2024 tarihli yazısı: Para Sayan Eller!

Eski Yunan filozofları insanın aklı ellerinden belli olur, derlermiş.

Üreten, bilim yazan, hayat veren elleri öperek bir yana bırakalım...

Akılsızca para sayan, saydıkça da akılsızlaşan ellere bakalım.

Önce bir parantez: Kapitalistler beni çok güldürmüştür, emekçiler ise hep ağlatmıştır;

Emekçilerin yüzlerinin gülmesi için kapitalistlerin anasının ağlamasını dilerim...

Noktalı virgül...

Gelelim...

Şu para sayan çılgınlara bakalım...

Paraya "tutkun" olanlar...

Hatta "paraya tapanlar"...

Para için sevdiklerini, çalıştıkları kurumlarını, temsil ettikleri partilerini, sendikada işçiyi, toprakta köylüyü ve dahası vatanını ve de daha da dahası ruhunu satanlar!

Bu acınası ve bu düşük marazın içinde olanlar, 2.5 metre kefenle mezara yatmadan uyanmayanlar!

Her gece yastığının altındaki banka cüzdanlarından huzur arayanlar...

Yatağının üzerine paralarını serip, paralara seslenip, "güzellerim, yavrularım, bu gün azalmadınız, tam tersine bak yeni kardeşler geldi" deyip yatakta parayla oynayanlar...

Dikkat ediniz "nerden buldunuz" demiyorum sadece para, banknot sapkınlığı üzerinde duruyorum.

Traji-komik bir panorama çiziyorum.. 

Bedavadan beraberce eğleniyoruz...

Para... Param... Parraaccııkklaarım; hepsi tamam...

Kimseyi takmam...

Ne açlar, ne ağaçlar, ne acılar; vız gelir bana: Sağdan say, soldan say; hep bana, hep bana!

Sizin de çevrenizde böyle insanlar var mı değerli okurlarım?

Mutlaka bu paragöz mahlukların hikayeleri kulaklarınıza çarpmıştır.

Şimdi bu yazımı okurken pek çoğunuz eminim "aa bizim filan fişmekan tam da böyle..." dediğinizi duyar gibiyim.

Yarım asırdır dünyayı kalpazanlar yönlendiriyor, kültür, sanat, spor, siyaset, gelir dağılımı gibi bozuldu...

Para-göz insancıkların artması veya göze batması, aşınan sosyalliğimizin bir tür vergi iadesi gibi...

Çağ sapıtmış, ekmekler bozulmuş, toprak ağalığının yanına; her alanda tekelci yeni ağalıklar eklenmiştir...

Bu iklimde;

Aç gözlü para-gözler hastalıklı tipler olarak yaşamaya, maddeye taptıkça manen fukaralaşmaya mahkumdurlar.

Onlar zavallıdırlar.

Onlar sevgisizdirler.

Onlar vebal almış ve vebalı gibi yalnızdırlar.

Onlar şeytanın dostu cehennem ekspresinin lüks kompartımanında yolcudurlar.

Oysa ne mutlu ekmeğini paylaşana, en yakınından başlayıp yaralar sarana,

Ne mutlu insan doğana, insan kalana...

Ne onurlu gereğinde parasını ayakları altına alabilene ve paraya yaşamsal ihtiyacı olanın ayakları altına serebilene...