Sibel BAY'ın 16 Mayıs 2023 tarihli yazısı: Suskunluk Sarmalı
Suskunluk Sarmalı, Alman Sosyolog Elizabeth Noelle Neumann tarafından geliştirilmiştir. Kuramın temel varsayımı insanların çoğunluk tarafından desteklenen, egemen düşüncenin tutulduğu ve açıkça ifade edildiği, azınlıkta olduklarını hissettikleri durumlarda ise çoğunluk tarafından dışlanma korkusu ile rahatlıkla ifade edememelerine, düşüncelerine bastırmalarına dayanmaktadır. Başka bir ifadeyle ile insanlar kendi düşüncelerinin topluma egemen, Kamuoyuyla benzer olması halinde rahatlıkla ve çekinmeden düşüncelerini açıklarken, çoğunluk tarafından benimsenmeyen, çoğunluğa ters düşen düşünceler karşısında kendilerini ifade etme konusunda endişeye kapılmaktadırlar. Bu açıdan değerlendirildiğinde insanlar toplum tarafından dışlanmaktan korkarlar. Yani meydana gelen toplum tarafından dışlanmak korkusu düşüncesi, bireyin kendi düşüncesinden ziyade diğer bireylerin düşüncelerine önem verdiğini ortaya sunmaktadır. Bunun sonucunda da karşıt düşünceyi benimseyen kişilerde azalış olurken, egemen düşünceyi benimseyenlerin sayısında da artış olmaktadır. Medya da suskunluk sarmalının vasıtasıyla çoğunluğun sesinin duyurulmasında ve azınlığın sesin bastırılmasında etkindir.
Kuram, Asch ve Milgram'ın grup uyumu ve otoriteye itaat deneylerini temel olmaktadır. Elizabeth Noelle Neumann, 1965 yılında yaptığı "Kamuoyu ve Toplumsal Denetim "çalışmaları kapsamında; Almanya'da 1965 Seçimleri ile ilgili olarak seçimin kimin lehine sonuçlanacağı hakkında herhangi bir tahmin bulunmamasına rağmen, seçimlerin başlanmasına az bir süre kala kamuoyunda Hristiyan Demokratların seçimi kazanacağına dair bir söylenti oluşması ve ardından bu partinin seçimi kazanmasıyla Neumann bu durumun nedenlerini incelemiş ve Suskunluk Sarmalını geliştirmiştir.
Bu bağlamda değerlendirildiğinde örneğin, Adolf Hitler, 1933 yılında Almanya'da yapılan seçimlerde oyların yalnızca yüzde otuz yedisini alarak iktidara gelmiş be daha sonra daha kısa bir süre içerisinde kitle de hâkimiyet kurmuştur. Başka bir ifadeyle Hitler, düşünceleri bastırarak egemen görüşü sağlamıştır. Onun gibi düşünmeyenler ve muhalif olmak isteyenler ise ağır cezalar (baskı) veya toplumdan dışlanma endişesi ile suskunluk sarmalının içine sürüklenmişlerdir.
Bu kuram, gündem koymanın negatif ayna imajıdır. Yani genel itibarıyla medya ne hakkında düşünülmesini değil ne hakkında düşünülmemesi gerektiğini de belirtmektedir. Medya, istenilen düşüncenin topluma empoze edilmesi için faaliyet göstermektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde bireyler, kamuoyunun nasıl bir dağılım gösterdiğini ve hangi düşüncelerin egemen olarak temsil görüşlere katılmaya bireyler toplum tarafından dışlanmak için Kendi görüşlerini dile getirmekten kaçınırlar. Örneğin; ABD halkının 1991'de Körfez Savaşı hakkındaki düşünceleri anketlerle ölçüldü. Sonuçlar doğrultusunda çoğu insanın Savaşa karşı çıktığı ve desteklemediği ortaya sunulmuştur. Bununla beraber medya ve hükümet ise savaşı destekleyip karşıt bir şekilde insanları etkiledi. Medya doğrultusunda bilgi edinen insanlar ise çoğunluğun yanında yer almak isteyip savaşı desteklediler. Sonuç olarak savaşı desteklemeyen daha fazla insan olmasına rağmen medyanın etkisi ve sunumuyla durum aksi bir hale çevrilerek görüşte değişiklik sağlandı ve savaşı desteklemeyip medyanın gösterdiği düşünceye kapılan insanlar suskunluk sarmalının içine dâhil oldular.
Yine bir başka örnek, Hitler dönemi Nazi Almanya’sının propaganda bakanı Gobbels, doğrudan polemikçi propagandanın aksine, eğlenceyi temel alan propagandayı etkili görmüştür. Örnek alarak müzik, film, kıssa haber filmlerin üretimini desteklenmiş ve Alman milliyetçiliği, savaş, Nazi Almanya’sının gerekliliği halka sunulmuştur. Kitle iletişim araçlarıyla halkın ne düşünmesi gerektiği hükümet tarafından belirlenmekteydi. Yapılan filmlerde de bu durum pekiştirilmekteydi. (İradenin Zaferi)
Böylece baskıcı totaliter rejim karşısında sessiz kalan insanlar suskunluk sarmalı içerisinde yer almışlardır. "Schindler’in Listesi (1993) "filminde de aynı bağlamda Yahudilere uygulanan soykırım ve suskunluk sarmalının etkisi görülmektedir. Filmde ses çıkaran ve Yahudileri toplama kampından kurtarmak isteyen Oskar Schindler adındaki karakter ise sesini çıkararak suskunluk sarmalından sıyrılmayı başarmaktadır.
Kitle iletişim araçları vasıtasıyla bireyler kendi görüşlerinin toplum tarafından nasıl karşılandığını ve ne düzeyde kabul göründüğünü belirlemede yararlanırlar. Bireyler kendi görüşlerinin kitle iletişim araçları tarafından dile getirildiğini gördükleri takdirde kendi düşüncelerine sunabilmek için daha cesur davranabilmekte ve suskunluk sarmalının içinden çıkabilmektedirler. Suskunluk Sarmalı Kuramına göre dışlanma korkusu olmayan ya da bu durumu göze alan kişiler toplum düzenini değiştirme gücüne sahip olabilmektedirler. Örneğin; Sokrates, Gandhi, Mandela ettikleri mücadeleler sonucunda toplum düzenine şekillenmiş ve Suskunluk Sarmalı kırmışlardır.
"V For Vendetta" filminde de insanlar düşüncelerini egemen düşünce karşısında dışlanma korkusuyla bastırmaktadır. Yöneticiler kanaat önderlerine kullanarak halk üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışmak da, kitle iletişim araçları vasıtasıyla da tek tip insan yetiştirilmektedir. Ekranlarda gösterilen ünlü simalar ile halk üzerinde bir etki oluşturmaya çalışmaktadır. Karşıt görüşlüler ister suskunluk sarmanın içinde yer almaktadırlar. "V"karakteri ise suskunluk sarmalından sıyrılarak düzeni değiştirmektedir.
Günümüz toplumunda interneti tabanlığı teknolojilerinin ve sosyal ağların yaygın bir biçimde kullanılmasıyla geleneksel medya araçlarını etkisini yitirmeye başlamıştır. İnternet tabanlı medya, kitle iletişim araçlarıyla etkileşim içindedir. İnsanlar, sosyal medya (Twitter, Facebook, Instagram, YouTube...) vasıtasıyla hem paylaşımlarda bulunmakta hem de gerek bilgi ve haberleri öğrenme gerekse verilerin tepkilerine ölçebilmektedirler. Sosyal medya ulaşırlılık bakımından kolay ve insanların kendilerini aktarmaları bakımından da hızlı bir işlev sağlar. Bunun yanında insanlar, sosyal medyada yer alan egemen görüşler karşısında kendilerini çoğunluk yanında yer almak amacıyla egemen düşünceyi paylaşma gereksiniminde hissetmektedirler. İnsanlar toplumun geneli bakımından kabul göremeyeceğini düşündükleri görüşlerini ortaya çıkacak toplumsal sonuçları göze almaktan çekinerek anonim olarak ifade etme yoluna edebilmektedirler. Böylece kimliği belirsiz durumda olan bireyler başkalarının görüşlerine uyuma eğilimleri azalma gösterir.
Suskunluk Sarmalı Kuramı çerçevesinde gelişim çağında olan gençler kendilerine bir gruba ait hissetme ihtiyacı duyarlar ve bununla birlikte dışlanma korkusunu da barındırırlar. Buna bağlı olarak da kendi gruplarının (yaşıtlarının) genel görünüşüne uyuyacak paylaşımlar yapmaya ve egemen görüşün içinde yer almaya çabalarlar.
Günümüz açısından örneğin, bir şirkette genel müdür tarafından çalışma saatlerinin uzatılması karar verilmektedir. Bu durum kabul edenler karşısında karardan memnun olmayanlar çoğunluğa karşı azınlık durumunda olmamak Birgül diğerleri tarafından dışlanma ve işlerini kaybetme korkusu nedeniyle suskunluk sarmalına diyerek kendilerine bastırabilirler. Bir başka örnek, ülkemizde öğretmenlerin maaşları düşük olmasına rağmen, yetkili sendika da dâhil olmak üzere kimse sesini çıkaramamaktadır. Öğretmenler hem etiketlenmek hem toplum tarafından dışlanmamak hem de yönetimsel kaygılarla hem de işlerini tehlikeye atmak istememeleri sebebiyle kendi görüşlerine bastırarak suskunluk sarmalının içinde yer almış olurlar. Yine günümüz açısından değerlendirildiğinde toplum içinde görülmekte olan mahalle baskısı, aile baskısı gibi durumlarda birey suskunluk sarmalına sürüklenebilmektedir.