Mert Can DUMAN'ın 8 Mayıs 2024 tarihli yazısı: Ticaretin Soğuk Rüzgarları
Tarih boyunca dış ticaret, uluslararası pazarlarda rekabet gücü kazanmak için ülkelerin uzmanlaştıkları alanlarda üretimlerini artırarak ve bu ürünleri dünya pazarlarına ihraç ederek gerçekleştirdiği bir süreç olarak gelişti. Bundan yaklaşık 250 yıl önce Adam Smith’in Ulusların Zenginliği kitabındaki savıyla başlayan bu süreç; ticaretin geliştiği dönemlerde ülkelerin ve dünyanın ekonomik büyümesini artıran, istihdamı, ülkeler arasındaki ekonomik entegrasyonu güçlendiren, ekonomik aktivitenin yelkenini dolduran bir rüzgâr oldu.
Ancak son dönemde dünyanın bir dizi küresel sınamayla eş anlı olarak mücadele etmek zorunda kalması, bu rüzgârın tersine esmesine sebep oluyor. Bir türlü bitmek bilmeyen jeopolitik gerginlikler, ticaret savaşları, Kovid-19 salgını ve sonrasındaki süreç, iklim değişikliği ve dünya ekonomisinin sürdürülebilir kalkınma dönüşümüne dair endişeler derken gezegenimiz ne tarafa baksa başka bir sorun ile karşı karşıya kaldı. Hiç şüphe yok ki bütün bu sınamalar, küresel ekonomide birer aktör konumundaki ülkelerin kendi çıkarlarını korumak için daha korumacı bir konuma geçmelerini, tabii ki bununla birlikte küresel ticarete görece daha az entegre olmasını beraberinde getiriyor. Öyle ki bundan çok yakın bir süre önce, salgın öncesinde küresel ekonomik büyümenin bir mucizesi olarak nitelendirilen küresel tedarik zincirlerinin, tedarik sorunlarının ortaya çıktığı bir sorun durumunda ne kadar işlevsiz kalabildiği, salgın döneminin sonrasında yerini daha yerelleşen tedarik zincirlerine bırakma eğilimi bile bu dönüşüm sürecinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
Türkiye Gümrük Birliği Anlaşması ile birlikte sadece Avrupa pazarlarına değil, bu pazarlardan edindiği tecrübeyle küresel pazarların birçoğuna entegre olan, büyüme dinamiklerinde ihracatın önemli bir paya sahip olduğu gelişmekte olan bir ekonomi. Küresel entegrasyonun olumlu yanları olduğu kadar sınamalara karşı kırılganlığı da beraberinde getirdiği için dezavantajı da bulunuyor tabii ki. İhracatımızın yaklaşık yarısını gerçekleştirdiğimiz Avrupa pazarlarındaki ekonomik yavaşlama emareleriyle birlikte talebin zayıflaması, bir de küresel ekonomik belirsizliklerle birleşen dış ticaretin daha korumacı vizyona bürünmesiyle birleşince ihracat performansımızdaki yavaşlama da gözle görülür hâle geldi. Ticaret Bakanlığının Nisan ayı için açıkladığı dış ticaret istatistiklerine göre mütevazı bir aylık artış gösteren ihracatımızın yıllıklandırılmış değeri de 257,6 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Bu noktada Orta Vadeli Program’da 2024 yılı sonu için 267 milyar dolarlık hedefimiz olduğunu anımsayalım.
Küresel yavaşlama ve gerginlikler devam ederken dış ticaret yapımızda yapısal dönüşümün sadece bu dönemi kazasız atlatmak için uzun dönemler itibarıyla güçlü, katma değerli ve sürdürülebilir bir ihracat yapısına kavuşmamız için faydalı olacağını bir kez daha söylemek gerekir. Ürün ve pazar çeşitliliğimizin artırılması, bunun da stratejik ürün ve pazarlar yönünde gerçekleşmesi, katma değeri yüksek ürünlerin üretimine, ihracatına yönelik yatırımların teşvik edilmesi, günümüzün olmazsa olmazı teknolojik yeniliklere, dijitalleşmeye odaklanılması ve bütün bunlar gerçekleştirilirken sürdürülebilir, yeşil bir vizyon ile hayata geçirilmesi, ihracattaki dönüşümüzün ana sütunları olacak.
Zor zamanlar, önemli dönüşümler sağlar. Küresel sınamalarla birlikte artan korumacı eğilimler bizim içeride kendi dersimizi iyi çalışmamız, ülkemizin ihracat potansiyelini artırmak hedefiyle yapısal reformlara odaklanmamız ve uluslararası ticarette daha fazla pay almamız için bir fırsat sağlayabilir.
Güzel ve sağlıklı bir hafta geçirmeniz dileğiyle…