Mert Can DUMAN'ın 21 Ağustos 2024 tarihli yazısı: Enflasyonun Enerjisini Tüketmek Gerek

Türkiye ekonomisinin ajandasında ilk sırada gelen enflasyonla mücadele, ekonomideki farklı dinamiklerin kapsayıcı bir şekilde değerlendirilmesiyle mümkün. Daha önce bu satırlardaki buluşmalarımızda, tüketim harcamalarındaki kompozisyonun toplumun farklı kesimlerindeki insanların hissettiği enflasyonu farklılaştırabildiğini, maliyet tarafındaki fiyatlama davranışlarının tüketim tarafında enflasyona atalet kazandırdığını değerlendirmiştik. Bu hafta ise yine bu kapsamda, ülkemizdeki enerji enflasyonunun fiyatlar genel düzeyindeki artışlarla olan mücadelemizi nasıl risk altına alabileceğinden bahsedeceğiz.

OECD’nin Haziran 2024 verilerine göre, Türkiye yüzde 89.8’lik enerji enflasyonu ile dünya genelinde zirvede yer alıyor. Bu verinin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkisi, fiyatlar genel düzeyi ve politika etkinliği açısından kritik bir noktada duruyor. Ülkede artan enerji maliyetleri, enflasyon ataletine sebep olabilecek unsurlardan biri olarak karşımıza çıkıyor.

Gelin OECD’nin verilerine bir göz atalım: Haziran raporunda OECD, Türkiye’de yıllık enerji enflasyonunun %89,8 düzeyinde olduğunu ifade ederken Türkiye’yi %18,3 ile Kolombiya’nın takip ettiğini ekliyor. Söz konusu raporda OECD ortalaması %2,3 düzeyinde iken Almanya için %-2, G7 ülkeleri için %-2,1, Birleşik Krallık için %-16,1 oranlarını görüyoruz (Söz konusu çalışma için OECD’nin web sitesinden ‘Tüketici Fiyat Endeksi’ çalışmasına bakılabilir).

Enerji enflasyonu, üretim maliyetlerini artırarak fiyatlar genel düzeyinde yukarı yönlü bir baskı oluşturuyor. Üretimde yoğun olarak kullanılan enerjinin yüksek maliyeti, üretici fiyat endeksinde (ÜFE) ciddi bir yükselişe neden oluyor. Bu durum, tüketici fiyat endeksine (TÜFE) de yansıyarak halkın günlük yaşamındaki maliyetleri artırıyor. Türkiye’de enerji enflasyonunun bu denli yüksek olmasının en önemli sonuçlarından biri, fiyat davranışlarının bozulması ve fiyatların gerileme eğilimi göstermekte zorlanmasıdır. Bu da ekonomik politikaların etkinliğini tehlikeye atarak, uzun vadeli enflasyon beklentilerinin yönetilmesini zorlaştırıyor.

Daha önce söylediğimizi şimdi tekrarlayalım: enerjide yenilenebilir dönüşüm bu sorunların üstesinden gelmek için hayata geçirilecek öncelikli maddelerden. Yeşil dönüşüm sürecinin hızlandırılması, sadece enerji maliyetlerinin düşmesine değil, aynı zamanda Türkiye’nin rekabet gücünün artmasına da katkı sağlayacaktır. Dijitalleşme ile birlikte enerjinin daha verimli kullanımı, üretim süreçlerinde maliyetlerin düşmesine ve dolayısıyla enflasyon baskısının azalmasına yardımcı olabilir. Bu bağlamda, yenilenebilir enerji yatırımları ve dijital dönüşüm, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilirliği ve gelecekteki rekabetçiliği açısından stratejik öncelik taşımalıdır.

Bununla birlikte, enerjideki dönüşümümüz fiyatlar tarafındaki baskıyı hafifletmekle beraber uzun vadede enerjideki dışa bağımlılığımızı da azaltacak. Türkiye’nin son dönemde enerji politikasında yerli ve yenilenebilir kaynaklardaki gelişimi takdire şayan. Türkiye halihazırda yenilenebilir enerji kurulu gücünde dünyanın en büyük 11. ülkesi konumunda. Kurulu güç bakımından %56 düzeyine taşıdığımız yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimimizin ise %50’nin üzerinde kalıcı olması, yenilenebilir enerji dönüşümümüzün önemli merhaleleri arasında yer alacak.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası enflasyonu, belli bir malın veya hizmetin fiyatının tek başına artması değil fiyatların genel düzeyinin sürekli bir artış göstermesi olarak tanımlar. İşte tam da bu yüzden, enflasyonla mücadele de kapsayıcı bir şekilde idame ettirilmesi gereken bir süreç.

Güzel ve sağlıklı bir hafta geçirmeniz dileğiyle.