Mert Can DUMAN'ın 4 Eylül 2024 tarihli yazısı: Isınan Hava Ekonomik Kaynakları Buharlaştırıyor

Koronavirüs salgınının sonrasında değişen ezberlerden sonra yoluna temkinli adımlarla ilerleyen küresel ekonominin 2024 yılında %2,5 ila %3 aralığında büyümesi öngörülüyor. Ancak tedrici de olsa büyüyen dünya ekonomisinin önünde hayati öneme sahip bir engel duruyor: iklim değişikliği. Giderek ısınan dünyada ortaya çıkan sorunlar canlı sağlığını olduğu kadar küresel ekonomiyi de her geçen gün daha fazla tehdit altına alıyor. Felaketler, sadece insani krizlere yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda ekonomik kaynakların buharlaşmasına da sebep oluyor. Halihazırda dünya genelinde her yıl iklim değişikliğinin yol açtığı felaketlerin doğrudan ekonomik maliyeti 1,5 trilyon doların üzerine çıktı bile.

Uzun dönemler boyunca kaynak dağılımdaki adaletsizliğin cezasını çekmek zorunda kalan Afrika kıtası maalesef iklim değişikliği gerçeğiyle de en acı şekilde yüzleşmek zorunda olan bölgelerin başında geliyor. Son 60 yılda Afrika'da gözlemlenen sıcaklık artışları, küresel ortalamanın oldukça üzerinde seyrediyor. Kuraklık, sel ve sıcak hava dalgaları gibi aşırı hava olaylarına karşı en savunmasız bölgelerden biri olan Afrika, 2023 yılına kadar şimdiye kadar kaydedilen en sıcak üç yıldan birini yaşamış durumda. Dünya Meteoroloji Örgütü'nün (WMO) yayımladığı son rapor, durumun ne kadar vahim olduğunu gözler önüne seriyor: İklim değişikliği, Afrika kıtasında yer alan ülkelerin her yıl gayri safi yurtiçi hasılalarının (GSYİH) %5'lik bir kayba uğramasına neden oluyor.

Bu durumun sonuçlarını görmezden gelmek imkânsız. İklim değişikliği, yalnızca Afrika’yı değil, tüm dünyayı ekonomik olarak geri çekiyor. Tarım üretiminin azalması, su kaynaklarının tükenmesi, altyapıların tahrip olması gibi olumsuz etkiler, küresel ekonomik büyümeyi tehdit ediyor. Özellikle gelişmekte olan ülkeler, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerine karşı daha savunmasız durumda, çünkü bu ülkelerin ekonomik dayanıklılıkları sınırlı. Giderek hayatımızın her alanında olumsuz etkilerini derinden hissettiren iklim değişikliğiyle mücadele artık bir gerek haline dönüşmüş durumda.

Daha önce bu satırlardan defalarca paylaşmış olsak da iklim değişikliğiyle etkin mücadele için hayata geçirilmesi gereken öncelikleri bir kez daha tekrar edelim. İlk sırada, küresel sera gazı salınımlarının %72’sine tek başına sebep olan enerji sektöründeki yenilenebilir dönüşümün artık çok daha kararlı bir şekilde hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu, sadece çevresel sürdürülebilirlik için değil, aynı zamanda ekonomik istikrar için de kritik bir adım. Sonrasında yeşil dönüşümü dijital dönüşümün eşliğinde rekabetçi bir şekilde gerçekleştirerek iklim dostu altyapı projelerinin ve yeşil teknolojilerin gelişiminin aynı kararlılıkta teşvik edilmesi gerekiyor. Bu noktada dünyamız tabii ki hükümetlerin kararlılığına büyük ihtiyaç duyuyor. Son ve belki de en acil olanı ise gerçek bir uluslararası iş birliğini önce tesis etmek, sonrasında da güçlendirmek. İklim değişikliği nasıl ki tüm dünyayı tehdit eden bir sorun ise çözüme de ancak sınırları aşan bir bakış açısıyla, alınacak koordineli önemler ışığında, birlik ve beraberlik içerisinde ulaşabilmek mümkün. Aksinin boşa kürek çekmek olduğunu tecrübe ediyoruz.

İklim değişikliğiyle mücadele için adımlarımızı kararlılıkla atmadığımız her yeni gün, sürdürülebilir bir dünyadan giderek uzaklaşmamıza sebep oluyor. Bu dünya bizim, sahip çıkmak da bizim elimizde.

Güzel ve sağlıklı bir hafta geçirmeniz dileğiyle.