R. Bülend Kırmacı'nın 9 Temmuz 2024 tarihli yazısı: Üretmek ve Sevmek

İnsan, yaşamını anlamlı kılmak ister.

Bu, onun, doğasında vardır.

Yaşamın sırrı ayrı konudur, yaşamın anlamlı kılınması ayrı konu...

Yaşama anlamak katacak iki durum, iki edim, iki olgu vardır:

Üretmek ve sevmek!

İnsan, yetenekleri ve aldığı eğitim doğrultusunda üretebildikçe, mutlu olur, huzur bulur, güven duyar, geleceğe umutla bakar...

Yine insan, yarını, yakınlarını, arkadaş ve dostlarını ve doğayı sevdiği -ve tabii bu sevgisine karşılık bulduğu- oranda mutlu olur; yaşama sımsıkı bağlanır.

Her yıl ülkeler arasında mutluluk derecelendirmeleri yapılır ve yayınlanır; bir işe, bir konuta sahip olmak kadar, makul sürelerde tatil yapmak, sinema, kitap okumak gibi imkanlardan yararlanmak, eğitim ve sağlık ve ulaştırma alt yapısı çağdaş olan ülkelerde yaşamak, mutluluğun ana bileşenleri sayılır.

Dikkat ettiyseniz mutlu olmak, toplumdan başlayan bir tümdengelim durumu olarak belirtmektedir.

Yoksa, insanların çoğunun sefalet içinde debelenip durduğu ülkelerde de zenginler, yatlar, konaklar, saraylar ve lüks araçlar vardır; ancak mutlu ülkeler ve toplumlar arasına girmeye bu durum yeterli gelmemektedir.

Öyleyse yaşamı anlamlı kılmanın nihai odak noktası olan mutluluk, bireysel olduğu kadar toplumsal bir olgudur.

Yukarıda mikro düzeyde bireyin yaşamını anlamlı kılmak için üretmeye ve sevmeye gereksinmesi olduğunu belirtmiştim; oraya dönelim:

Bir kere her insan ilgi alanları ve yeteneklerine göre belli bir hayat ve okul eğitiminden geçer, geçmelidir...

İşte bu insana düzenli, sürekli, açıkça tanımlanmış, çalışırken ve emekliliğinde insanca koşulları sağlayacak bir iş bulmak esastır.

Bu devletin, asli ve devredilemez görevidir.

İstihdam genişliği konusunda kuşkusuz özel sektör de devrede olacak, ancak istihdamda kurallık, sendikal haklar; kıdem tazminatı ve ücretli izinler dahil, taşeronlaşmayı ve iş gücü simsarlığını en aza indirgeyecek "derinlemeyi" de devlet temin edecektir.

İnsanın mutluluğuna yol açan ve yaşama anlam katan bir büyük olgu da "sevmektir"...

İnsan, ailesine ve sevdiklerine zaman ayırabildikçe, kendi hobilerini değerlendirdikçe, spordan tatile çeşitli sosyal etkinliklere ve tabiat yürüyüşleri ile dost hayvanların sevgisini yaşamına katabildikçe; sevmek halesini, hazzını, huzurunu somut olarak hayatına katabilecek; en yakından başlayarak sevgisini bölüşerek çoğaltabilecektir.

Tüm bunlar, üreten bir toplumda, sevgiyi de üretmekle mümkün olabilir.

Tüm bunlar birbirleri ve insan kardeşlerini karşılıksız, riyasız sevebilen insanların toplumunda üretim gücünü ve etkinliğini en üst kaliteye çıkarmak ve ekmekleri bölüşmekle mümkün olabilir.

Ne dersiniz?

Üretmek ve sevmek olguları ve edimi açısından, hayatımıza gerçekten anlam katabiliyor muyuz?

Hayatımıza insanca anlamlar katan mutlu insanların, mutlu ülkesi miyiz?