Ebrar ÇELİK'in 1 Aralık 2024 tarihli yazısı: Yeşilçam’dan Dijital Sinemaya

Türk sineması denince akla gelen ilk şey, Yeşilçam’ın sımsıcak hikâyeleri ve sahici karakterleridir. 

Türkan Şoray’ın o meşhur bakışları, Kemal Sunal’ın saf ama zeka dolu mizahı ve Cüneyt Arkın’ın kahramanlık hikâyeleri... Her biri, dönemin şartlarına rağmen insanların kalbine dokunmayı başardı.

Bana göre, Yeşilçam’ı unutulmaz yapan şey, teknolojiden çok insana odaklanmasıydı. Bu filmlerin içinde aile, komşuluk, aşk ve dostluk gibi derin duygular vardı. Evet, teknik açıdan mükemmel değildi; ses senkronizasyonu bozuk, görseller bazen amatörceydi. Yine de, içeriği o kadar sahiciydi ki, bu eksiklikler hiç göze batmadı.

Ancak sinema, zamanla değişimden nasibini alarak, nostaljik ruhundan epey uzaklaştı ve teknolojiyle birlikte bambaşka bir boyuta taşındı. Devasa bütçeli yapımlar, görsel efektlerin büyüsüyle seyircileri etkilerken, dijital platformlar sinema salonlarının tahtını salladı. Netflix, Amazon Prime, Disney+ gibi dijital platformlar, film yapımcıları için yeni fırsatlar sundu. Bu platformlar, bir yandan içerik çeşitliliğini arttırırken, diğer yandan sinemanın çok daha küresel bir boyuta taşınmasını sağladı.

Bu değişim, sinema salonlarının geleceğini sorgulatırken, aynı zamanda sinema dilinin evrimine de olanak tanıdı. Anlatı teknikleri, görsel tarzlar ve içerik çeşitliliği daha önce hiç olmadığı kadar çeşitlendi ve globalleşen medya dünyasında her coğrafya, kendi benzersiz hikayelerini izleyiciyle buluşturma fırsatına sahip oldu.

Tüm bunların yanı sıra, dijital çağın sunduğu teknolojik imkanlar, çok daha yaratıcı hikâyelerin anlatılmasını mümkün kıldı. Örneğin, Nuri Bilge Ceylan’ın "Kış Uykusu" filmi, modern Türk sinemasının dünya sahnesindeki gücünü kanıtladı. Filmin etkileyici manzara çekimleri, dijital çağın getirdiği teknik imkânlarla daha da büyük bir anlam kazandı. 

Peki, teknolojinin her şeyi mümkün kıldığı bu dönemde, bizi bir hikâyeye bağlayan ve karakterlere yakın hissettiren o insani tarafı kaybediyor muyuz? 

Bana göre, sinemanın büyüsü, görsel efektlerin ya da teknik başarıların ötesinde, hikâyenin kalbimize dokunabilmesinde saklı. Karakterlerin hissettiklerini bizim de hissedebilmemiz, onların yaşadığı dünyada kendimizi bulabilmemiz bu sanatın en özel yanı...

Bugün, her ne kadar etkileyici görseller ve yüksek bütçelerle donatılmış yapımlar karşımıza çıksa da, sinemanın asıl gücü, insanı anlatmaya devam etmesindedir. Çünkü insan, hangi çağda olursa olsun, en güçlü hikâyenin ta kendisidir.