Eylem Esen ARABACI'nın 15 Kasım 2023 tarihli yazısı: "Zihinsel Bir Labirentin Derinliklerinde Kaybolmak"

Bugün sizlere, her birimizin zaman zaman maruz kaldığı fakat pek de ciddiye almadığımız bir konudan bahsetmek istiyorum: baş ağrısı. Ben özellikle haftada 3 gün muhakkak yaşıyorum. Hatta artık o kadar sık yaşıyorum ki, bazen dile getirmeye çekiniyorum. O inatçı, sinsi ve yaşam enerjisi emen baş ağrısıyla hayatta kalma mücadelesi de diyebilirim buna.

Gün içerisindeki hayatımı çok etkileyen baş ağrısı, artık insanların benden duymaktan şaşırmadığı bir cümleye de döndü. “Ne yapıyorsun?”, “Çalışıyorum, başım çok ağrıyor.”, “Şaşırmadım…”.

Gerçekten artık bu diyalog hayatımda o kadar sık yaşadığım bir şey ki, ben de şaşırmıyorum. Ve çoğu zaman bir anda gelişiyor bu baş ağrılarım. Adeta gökten düşen bir yıldırım gibi, başımda ve gözlerimde keskin bir ağrı hissediyorum. Tabii bunları okurken “Bir doktora gitseydin yahu!” da diyebilirsiniz. Pek tabii gittim. Tahmin edersiniz ki, sonuç: Migren!

Baş ağrısı bir de yalnızca fiziksel bir rahatsızlık değil maalesef. Zihinsel sağlığı da etkileyen bu durum oluyor. Bazen çalışma, okuma, izleme ve benzeri hiçbir şeyi yapmaya hevesim kalmıyor. Bir gazeteci olarak duygusal ve zihinsel sağlığımız, bedensel sağlığımız kadar önemli ve ben bunu çalışırken, özellikle başım ağrıyınca çok daha iyi anlıyorum.

Belki de çoğumuz, yoğun iş temposu, stres ve günlük hayatın koşuşturmacası içinde baş ağrısını basit bir rahatsızlık olarak görmeye eğilimliyizdir. Tıpkı benim gibi…

Ancak bu sinsi düşman, aslında bize içsel bir uyarıda bulunabilir. Belki de vücudumuz, yavaşlayıp nefes almamızı, biraz mola vermemizi istiyor da olabilir. Belki de baş ağrısı, bedenimizin ve zihnimizin bize gönderdiği bir sinyaldir diye düşünmeye başladım. Unutmayalım diye de tekrardan yazmak istiyorum: En değerli varlığımız olan sağlığımızı göz ardı etmek, hiçbir şeyin önüne geçmemelidir.

Sağlıklı ve baş ağrısız günler diliyorum.