Utku KABAKCI'nın 15 Kasım 2023 tarihli yazısı: Sosyal Medya Starları

“İnsanın, gerçekten var olup olmadığı”, felsefe tarihinin temel soru(n)larının başında gelir. Bu kadim suali kendisine yönelten Descartes’ın yanıt olarak ortaya koyduğu var olma ön koşulu, düşünmek olmuştu. Günümüzde ise var olma ölçütünün düşünmek olduğunu söylemek pek mümkün değil. Çünkü zamanın bireyi için var olmak, görünür olmakla eşitlendi. Görünmek arzusunun en belirgin şekilde karşımıza çıktığı yer ise sosyal medya hesaplarıdır. Sosyal medya hesapları, kullanıcının hem göstermesi hem de görmesi içindir. Dolayısıyla bu hesapların “teşhircilik” ve “röntgencilik” amacıyla kullanılmaya müsait olduğu da aşikârdır.

Sosyal medya hesaplarını albenili kılan bir diğer unsur ise kullanıcıya görünür olmasının da ötesinde nasıl görünmek istiyorsa kendisini öyle sunma imkânını sağlamasıdır. Kullanıcı, sanal da olsa olmak istediği kişi gibi görünebileceği bir ortamı ve fırsatı sosyal medya hesaplarında bulur. Bu yüzden de gerçekte kim olduğunun bir önemi kalmaz. Gerçekliğin yerine konulmaya çalışılan sanal ortamların yükselişe geçmesini takiben de dış dünya ile olan bağ kopar. Böylece sosyal medya hesapları gerçek dünyanın başarısızlık ve hayal kırıklıklarından kaçılabilecek bir sığınak olarak görülmeye başlanır.

Kullanıcılar, sosyal medya hesaplarında kontrolün tamamen kendilerinde olduğu yanılgısına düşer. Bu yanılgıyla da sosyal medya hesaplarını âdeta kendi hikâyelerinin filmini çeker gibi kullanırlar. Üstelik bu filmin başrolü (kullanıcı), geçmişe yani eski paylaşımlarına dönerek kendisini rahatsız eden ne varsa silebiliyor. Bu özellik de kullanıcıya o anda olmak istediği kişi gibi görünebileceğini vadediyor. Bu vaat aynı zamanda kullanıcıya tıpkı bir süper kahraman gibi zamanın akışına müdahale edebileceğini de fısıldıyor. Çünkü sosyal medya hesaplarında eski paylaşımların kaldırılabilmesi, belirli bir zaman sonra kendiliğinden kaybolacak fotoğraf veya video paylaşılabilmesi ve eski tarihli bir içeriğin şimdide gösterilebilmesi, zamana hükmedebileceği sanrısına sürüklüyor insanı.

Bu büyük ve ışıltılı halüsinasyon içinde kullanıcılar, kendilerinin birer “star” olduğuna inanmaya başlıyor. Bu yüzden de ne zaman, nerede, kimlerle ne yaptıklarının, ne düşündüklerinin hatta ne yiyip içtiklerinin diğerleri için haber değeri taşıdığına inanıyorlar. (Bazılarımız için gerçekten de taşıyor ama konudan sapmamak için parantezi kapatıyorum.) Oysa herkesin başrol olduğu bir film var mıdır? Ya da herkesin “star” olduğu bir dünyada bunun sağlayacağı bir ayrıcalık olabilir mi? Bu soruları ortaya koyarken sosyal medyada da kullanıcılar arasında bir hiyerarşi olduğunu ıskalıyor değilim. Buradaki hiyerarşinin belirlenmesinde ölçüt olarak karşımıza takipçi, beğeni ve yorum sayısı çıkıyor. Yani kullanıcıların yükselebilmesi, mevcut takipçilerinin ilgisini canlı tutabildikleri ve yeni takipçiler edinebildikleri müddetçe mümkün oluyor. Sosyal medyada bir bağımlılığa dönüşen etkileşim çılgınlığı da yapılanların ve yapılabileceklerin sınırlarını oldukça zorluyor. Bu zorlamanın tüm neticelerini öngörebilmek güç olsa da herkese en iyisini umup en kötüsüne hazırlıklı olmayı tavsiye etmek gerektiği kanaatinde olduğumu belirtmek suretiyle huzurlarınızdan şimdilik ayrılıyorum.